07 Şubat 2025 Cuma
Nuri Böcekbakan
İnsanoğlu yaşamı tek başına geçirebilecek bir şekilde yaratılmamıştır. Bunun aksine insan sosyal bir varlıktır ve kendisinden başka bir varlığa, hele hele bir başka insana muhtaçtır. Nitekim “Komşu komşunun külüne muhtaçtır” atasözümüz bu hususu ne kadar da güzel vecizeleştirmiştir. Bu muhtaçlık ise, sadece maddi alanlarda değil manevi alanlarda da söz konusudur. Nasıl ki, kendimizde bulunmayan maddi bir şeye ihtiyaç duyuyorsak, sevgi, muhabbet, dostluk, vb. gibi manevi alanlarda da bir başka insana ihtiyaç duymaktayız.
Yüce Rabbimiz insanoğlunu sadece bir Ademden meydana getirmemiş, Ademle beraber Havva’yı yaratarak beraberliğin ve birlikteliğin ilk başlangıcını oluşturmuştur. Bu durum Kuran-ı Kerimde şöyle bildirmektedir.
“Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır…”[1] Bu dünyada yaşam bulmuşsak, diğer yaşam bulanlara da saygı göstermek ve kendilerini rahatsız edecek davranışlardan kaçınmak mecburiyetindeyiz. İslam Dini’de kendi müntesipleri arasında manevi bir kardeşlik geliştirmekle kalmamış, aynı toplum içinde yaşayan ve kendi dinine inanmayan insanlar içinde hak ihlallerini yasaklamıştır.
İslam Dini Birlik ve beraberliğe çok büyük önem vermiştir. Getirilen ilkelerin hepsinde toplum faydası da amaçlanmıştır. İslam Diniyle getirilen emirler ve yasaklar iyice incelendiği zaman sadece bireyin mutluluğunu hedefleyen bir özelliğin olmadığı, bununla beraber toplum yapısına da birçok fayda verilmek istediği gözlenebilmektedir. Alkol, zina, adam öldürme, faiz, rüşvet, vb. gibi haramlar, yalan, alaya almak, iki yüzlülük, koğuculuk, gıybet, suizan, kibir, haset, bencillik vb. çirkin ahlaki davranışlar sadece bireye değil, topluma zarar veren unsurlardır. Namaz, oruç, zekat, hac vb. gibi ibadetler ile, doğruluk, emanete riayet, temizlik, cömertlik, sabır, haya, tevazu, kanaat, tevekkül vb. gibi ahlaki güzellikler bireye dünya ve ahiret mutluluğu getirdiği gibi topluma huzur sağlamaktadır.
Beraber yaşadığımız birçok insan grubu vardır. Öncelikle bir aileden dünyaya geldik. Bu vesile ile bir aile birlikteliğimiz var. Ayrıca eğer evli isek, o zamanda eş ve çocuklardan oluşan başka bir beraberliğimiz var demektir. Aileden başka aynı mahallede yaşıyorsak komşuluk birlikteliğimiz, aynı toplumda yaşayanlar arasında toplumsal birlikteliğimiz ve aynı dine inanan insanlar arasında da ayrı bir din birlikteliğimiz mevcuttur. Yüce Dinimiz bütün bu birlikteliklerde ahlaki ilkeler getirmiş ve kendisinden razı olacağımız dünya ve ahiret mutluluğunu, birlikte yaşadığımız insanlarında rızasına bağlamıştır.
Sevgili Peygamberimiz İnananlar arasında bulunması gereken birlikteliği şu benzetmeyle bizlere aktarmıştır.
“Müminler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.”
Beraber yaşadığımız en önemli birliktelik aile birlikteliğidir. Aile toplumun en temel yapı taşı ve toplumun en vazgeçilmezlerindendir. Aile sadece anne-babanın kendi arzu ve isteklerini gerçekleştirmek için kurdukları bir husus değildir. Aile, hem madden hem de manen sağlıklı bireylerin yetişmesine ve bunun sonucunda da insan soyunun devam etmesine ve topulumun sıhhatli bir şekilde yol almasına katkı sağlayan en önemli birlikteliktir. Gayri meşru ilişkiler sonucunda meydana gelen birlikteliğin adı ise aile olamaz. Bu sebeple Sevgili Peygamberimiz ailenin meşru yollardan kurulmasını tavsiye edici hadisler bizlere aktarmıştır.“Ey gençler topluluğu, sizlerden kimin evlenme külfetine gücü yeterse evlensin! Çünkü evlenme, gözü (haramdan) son derece men edicidir. İffeti de o oranda koruyucudur. (Evlenme masrafına) gücü yetmeyen kişi-de (nafile) oruç tutsun. Çünkü şüphesiz oruç, şehvet için kuvvetli bir kırıcıdır.”[2]
Birlikte yaşam sürdürdüğümüz ailede ise bireyler kendilerine düşen yükümlülükleri yerine getirdikleri müddetçe güzellikler ve mutluluklar ortaya çıkacaktır. Bu sebeple, hayatın birlikte en mutlu bir şeklide geçirilmesi ise, ancak eşlerin birbirlerinin hak ve hukukuna riayet etmekle sağlanacağı unutulmamalıdır. Koca, eşi ile güzel geçinmeli, eşini aldatıcı haram yollara girişmemeli, onu korumalı, onun nafakasını (yeme-içme, giyim ve barınma) karşılamalı, kendisine karşı her zaman doğru olmalıdır. Kadın ise, kocasının dine ve benliğine uygun olan emirlerini tutmalı, onun namus ve şerefini korumalı, bulunduğu hale kanaat etmeli, kocasının gücü nispetinde isteklerde bulunmalı, eşini günaha sevk edecek isteklerden uzak durmalı, israftan kaçınmalıdır.
Ana-baba’nın kendilerine karşı sorumlulukları olduğu gibi çocuklarına karşı sorumlulukları vardır. Ailesinde ister erkek ister kız olsun ayrım yapılmadan her bir çocuğun, düzgün bir yaşam, eğitim ve öğretim, işkenceye maruz kalmama, kötü ortamlarda bulundurulmama, küçük yaşlarda ve zor şartlarda çalıştırılmama, sıcak bir aile ortamında hayat sürme ve erkek kız ayrımı gözetilmeksizin kendilerine karşı adaletli davranılma gibi hakkı vardır. Bu haklardan başka onların ahlaki eğitimi de ihlal edilmeli, milli ve manevi değerlere bağlı birer insan yetiştirmeye özen gösterilmelidir. Nitekim Sevgili Peygamberimiz
“Hiçbir anne-baba çocuğuna edep ve terbiyeden daha iyi ikramda bulunmamıştır.”[3] buyurarak, ana-babanın çocuklarına karşı sorumluluklarının sadece yeme-içmeyle sınırlı olmadığını onların ahlakı gelişmelerinin de göz önünde bulundurulması gerektiğini ifade etmektedir.
Efendimiz şöyle buyurmaktadır.
“Allah’ın rızası, anne ve babanın rızasındadır. Allah’ın öfkesi de anne babanın öfkesindedir.”[5]
Sosyal hayatta dikkat edilmesi gereken birlikteliklerin biriside akraba ilişkileridir. Kur’an-ı Kerim ve hadislerde akrabalık bağlarının karşılıklı ziyaret, haberleşme, maddi ve manevi yardımlaşma gibi çeşitli yollarla korunması ve güçlendirilmesi üzerinde hassasiyetle durulur. Akraba arasındaki bu ilişkiye “Sıla-i Rahim” denmektedir. Akrabalık bağlarının koparılmaması, hakka ve hukuka riayet etmek şartıyla ister maddi isterse manevi ilişkilerin korunup gözetilmesi İslam Dininin üzerinde durduğu konuların başında gelir. Sevgili Peygamberimiz bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır. “Rızkının geniş ömrünün uzun olmasını arzu eden (akrabalarını ziyaret etsin) onlarla olan bağlantısını devam ettirsin.”[6] Bugün özellikle şehirleşmenin, maddeye ve menfaate önem vermenin getirmiş olduğu aileler arasındaki soğukluğu, hatta parçalanmaları ve akrabalar arasındaki bağların yeniden canlılaştırmak kendi menfaatimize olacaktır. Çünkü biz insanız. Sevinçlerimizi paylaşmakla çoğaltır, üzüntülerimiz paylaşmakla azaltırız. Bu sebeple ana-babımızı, akrabalarımızı ve huzurevinde unuttuğumuz büyüklerimizi yeniden hatırlamalı onlara el uzatmalıyız.
Dikkat etmemiz gereken haklardan biride din hakkıdır. Hangi dine inanıyorsa inansın hangi farklı görüşleri benimserse benimsesin hiçbir insan inandığı bir dinden diğerine geçmeye zorlanamaz. Kur’an-ı Kerim bu hususu bize şöyle hatırlatır. “Allah sizi, din konusunda sizinle savaşmamış, sizi yurtlarınızdan da çıkarmamış kimselere iyilik etmekten, onlara âdil davranmaktan men etmez. Şüphesiz Allah âdil davrananları sever”[8] Nitekim Sevgili Peygamberimiz hiçbir zaman zorla insanları İslam Dinine sokmak için çaba göstermemiş ve Yüce Ecdadımızda hiçbir zaman insanları dinlerinden dolayı baskı altına almamıştır. Bu sebeple bugün gerçekleştirilen din hakları ihlalinin temel nedeni asla İslam Dini olamaz. Aynı toplumda yaşadığımız insanlara karşı haset, kin, düşmanlık gibi Dinimizin yasakladığı çirkin davranışları bir tarafa bırakmalı, merhamet, şefkat, muhabbet, dostluk gibi güzel davranışları yaşantımızın bir parçası haline getirmeliyiz. Çünkü Müslüman, başkalarının hakkına saygı gösteren ve insanlara zarar verecek davranışlardan sakınandır. Efendimiz bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır. “Müslüman, insanların elinden ve dilinden emin olduğu kimsedir.”[9]
Yüce Ecdadımız asırlarca aynı toplumda farklı dinlere mensup ve farklı milletlere ait insanlarla bir arada yaşamanın en güzel örneklerini vermiştir. Peygamber Efendimizin yukarıda okumuş olduğum hadis-i şerif doğrultusunda Yüce Milletimiz, beraber yaşadığı bütün insanlara ne yaptıklarıyla nede konuştuklarıyla asla bir zarar vermemiştir. Bizler özümüzden getirdiğimiz o eşsiz değerler ve Yüce Dinimizden aldığımız ölçüler ile bütün insanlığa faydalı olacak davranış şekillerini geliştirmişizdir. Nitekim bu davranış şekilleri Yunus Emre’nin şiirlerinden bizlere şöyle aktarılmaktadır.
Gelin tanış olalım
İşi kolay kılalım
Sevelim, sevilelim
Dünya kimseye kalmaz.
İslam Dini inanlar arasında manevi bir kardeşlik kurmuştur. Yüce Rabbimizin bizler için istemiş olduğu ve Sevgili Peygamberimizin ümmetinin hayatında değiştirmiş olduğu en önemli ahlaki ilkelerden biride kardeşliktir. Sadece kan bağıyla değil, inananlar birbirlerine gönül bağıyla kenetlendirilmiştir. Yüce Rabbimiz bir ayette müminleri şöyle vasıflandırmaktadır.
“Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin.”[10] Sevgili Peygamberimizde bir çok hadislerinde inanalar arasında bulunan kardeşliği ve bu kardeşliğin gereksinimlerini şöyle ifade etmektedir.
“Müslüman Müslüman’ın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu düşmana teslim etmez. Din kardeşinin ihtiyacını karşılayanın, Allah da ihtiyacını karşılar. Müslüman’dan bir sıkıntıyı giderenin Allah da kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Bir Müslüman’ın ayıbını örtenin, Allah da kıyamet gününde ayıplarını örter.”[11] Bir başka hadiste “Birbirinize buğz etmeyin, birbirinize haset etmeyin, birbirinize arka çevirmeyin; ey Allah’ın kulları, kardeş olun. Bir Müslüman’a, üç günden fazla (din) kardeşi ile dargın durması helal olmaz.”[12]
Sevgili Peygamberimizin Veda hutbesinde dile getirdiği önemli tavsiyeleri ile vaazımızı bitiriyoruz.
“Ey İnsanlar!
Bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mübarek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız da öyle mukaddestir, her türlü tecâvüzden korunmuştur. Ashabım!
Kimin yanında bir emanet varsa onu sahibine versin. Faizin her çeşidi kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Lâkin borcunuzun aslını vermek gerektir. Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız. Allah’ın emriyle faizcilik artık yasaktır. Cahilliyetten kalma bu çirkin âdetin her türlüsü ayağımın altındadır. İlk kaldırdığım fâiz de Abdulmuttalib’in oğlu (amcam) Abbas’ın faizidir.
Cahilliyet devrinde güdülen kan dâvâları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası Abdulmuttalib’in torunu (amcazadem) Rebia’nın kan davasıdır.
İnsanlar!
Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah’tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah emaneti olarak aldınız; onların namuslarını ve iffetlerini Allah adına söz vererek helal edindiniz.
Müminler!
Size bir emanet bırakıyorum ki ona sıkı sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanet Allah Kitabı Kur’andır. MÜ’MİNLER! Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman müslümanın kardeşidir, böylece bütün müslümanlar kardeştir. Din kardeşinize ait olan herhangi bir hakka tecavüz başkasına helal değildir. Meğer ki gönül hoşluğu ile kendisine vermiş olsun…
İnsanlar!
Rabbiniz birdir. Babanız da birdir; hepiniz Âdem’in çocuklarısınız, Âdem ise topraktandır. Allah yanında en kıymetli olanınız, O’na en çok saygı göstereninizdir. Arabın Arap olmayana -Allah saygısı ölçüsünden başka- bir üstünlüğü yoktur.
Yüce Rabbim bizi birbirimizden ayırmasın. Birlikteliğimizi bozmak isteyenlere fırsat vermesin. Vatanımıza dirlik Milletimize birlik nasip etsin.
Allah’a emanet olun. Cumanız mübarek olsun.
[1] Hucurat, 49/13
[2] İbn Mace, Nikah, 1
[3] Tirmizi, Birr, 33
[4] İsra 23-24
[5] Tirmizî, Birr, 3
[6] Seçme Hadisler, Hadis No:267
[7] Maide, 5/32
[8] Mümtehine, 60/8
[9] Tirmizî, Îmân, 12
[10] Hucurat, 49/10
[11] Riyazü’s-Salihin, Hadis No:246
[12] Buhârî, Edeb, 57
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.