21 Kasım 2024 Perşembe
MUSTAFA KEMAL’İN ASKERİ OLMAK
DİL KÜLTÜRÜ ÜZERİNE BİR DERTLEŞME (2)
Kaygıyla mı Yaşıyorsunuz? Endişe ile Başa Çıkmanın Çeşitli Yolları
“Uzunköprü Hastanesi ne zaman tamamlanacak?”
EDİRNE’DE MAHALLE KÜLTÜRÜ -2-
Sanatta Özne Sorunu-2
Recep Çınar
“Atatürk’ün son yıllarında, (sağlığını kaybettiği 1937) İsmet İnönü tarafından Anayasa’ya konulan Laiklik kavramının dinsizliğe yakın bir tanımla, Milli Şef’e yakışan bir tarzda uygulanması, bu toplumun yaşadığı en büyük talihsizliktir. Müslüman toplumla devlet arasına mesafe koyan ve çatışmayı körükleyen uygulamaların sonraki yıllarda çarpık tanımlarla beslenerek Atatürk’ün iradesinin buna hapsedilmesi gerçekten büyük bir zulümdür” diyor, İsmet Berkan 12.08.2007 tarihli ‘Radikal’deki köşesinde!
Bu konuya neden bulaştım?
29 Ekim günü akşamı Cumhuriyetin 100. Yıldönümü münasebetiyle gençlerden oluşturulan kalabalık bir konvoy Eski Cami’nin önüne geldiğinde (burada bazı STK’lar Gazze’ye destek programı yapıyordu), yürüyüşü durdurarak topluca “Türkiye laiktir, laik kalacak” sloganları ile sanki birilerine savaş açarcasına bağırıştılar. Bazıları laikliği tarif ederken, “Din ayrı, Devlet ayrı” der. Yani Din Devlete karışmayacak, Devlet de Dine karışmayacak! Bir diğer ifade ile; “Din Devletsiz, Devlet de Dinsiz olacak!” Günümüz gençliğine (önemli bir kısmı) Din (İslam) konusunda yeterli eğitim verilmediğinden bunu kabul ediyor. Eğer Müslüman isek ki, yüzde 90’ımızdan fazlası Müslüman, şunu bilmemiz lazım; “Evreni yaratan Evrensel kuralları da koymuştur!” Kimsenin kendi kafasına göre düzen ve kural koyma yetkisi ve hakkı yoktur.
Bu konularda birçok şeyler söylendi ve söyleniyor. Mesela;
“Kişiler laik olmaz, devlet laik olur. Tayyip Erdoğan laik değildir, Tayyip Erdoğan bir Müslüman’dır. Ama T. Erdoğan laik bir devletin başbakanıdır ve bunun gereğini de dört dörtlük yapmanın gayreti içindedir.” (R.T. Erdoğan 14.09.2011 Mısır)
Başbakan Erdoğan’ın “laiklik ihracı” içeren konuşması ve akabinde yaşanan tartışmalar aslında birçok önemli noktanın ortaya çıkmasına da vesile oldu. Dış politikadan iç politikaya, Türkiye kamuoyundan İslam dünyasına kadar geniş bir alana etki etti. Safların ayrışmasına, herkesin istediği tarafta gözükmesine yardımcı oldu. Bundan sonrasında artık kimin kim için nasıl hareket edeceğini kestirmek daha kolay olabilecektir. Laiklik ihracı gayretinin kanaatimizce ortaya çıkardığı neticeleri şu üç başlıkta ele alabiliriz:
1- Başbakan Erdoğan’ın Davos’la başlatılan ve sanal olarak büyütülen Ortadoğu liderliğinin, BOP eş başkanlığı kapsamında değerlendirilmesi zorunluluğu görülmüştür. Erdoğan’ın yaptığı laiklik tavsiyelerinin -amiyane tabiriyle- “ağzına yakışmadığı” açıkça görülmekte, kendisine okutulan metni terennüm ettiği belli olmaktadır. Yani, suflör ne derse oyuncu da onu dillendirmektedir.
2- Yoğun propagandalara karşın İslam dünyası, Erdoğan’ın liderliği dayatmasına “koşulsuz destek” verme yanlışına düşmemiştir. Tam aksine İslam dünyası Erdoğan’ın haklı sayılabilecek söylem ve eylemlerini Davos ve Mavi Marmara örneklerinde görüldüğü gibi desteklemiş, buna karşın laiklik ihracı, Libya ve Suriye’de ABD yanlısı politikalar türü örnekler de görüldüğü gibi “dik durmayı” bilmiştir.
(Detay için Bkz. – İhvan-ı Müslimin ve benzeri hareketlerin açıklamaları)
3- 2002 seçimlerinden bu yana her daim “kralımız çok yaşa” pozisyonunda durmayı kendilerine vazife sayan İslami kesim yazar-çizerleri, aydınları, akademisyenleri ilk kez “kral çıplak” deme cesaretini göstermiştir. Elbette uzun süreden sonra ilk defa Erdoğan’ın bir adımını eleştirmek çok da kolay olmadığı için, eleştirinin dozu düşük ayarda tutuldu. Buna karşın, bu güne kadar yaşanan birçok hadise ile ilgili vicdanlarında sessiz özeleştiriler yaptıklarına inandığımız bu kesimin “yanlışa yanlış” diyebilmelerini önemli bir gelişme olarak telakki etmek gerekir. (1)
Kısaca özetleyebileceğimiz bu girişten sonra, laiklik tartışmasına bir başka açıdan yaklaşmakta yarar var.
Erbakan’ın dilinden laiklik!
Türkiye’de laiklik tartışmasından söz açıldığında “bizim cenahtan” fikri temelde dinlenilmesi gereken ilk isim merhum Milli Görüş lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan’dır. Zira O, bugünlerde “tatlı su balıklarını” hatırlatanların aksine, Türkiye’nin statükocu zamanlarında hakkı haykırmak için ilk ayağa kalkan lider olmuştur. Meseleye ilmi olarak yaklaşmış ve konuşulmaya cesaret edilemeyenleri açıkça dile getirmiştir. Hasımlarınca da bilinen ve takdir edilen ikna metodu ısrarı ile konunun şimdilerde olduğu gibi kısır tartışmalara kurban edilmemesi için tükenmez bir sabırla anlatmıştır.
O dönemlerde dünya ülkelerinin tamamında yürürlükte olan anayasaları masaya yatırarak meseleyi ideolojik eksenden uzaklaştırmaya gayret eden Erbakan Hoca, 200’e yakın ülke arasında Türkiye ve Fransa dışında hiçbir ülke anayasasında laiklik ifadesinin geçmediği gerçeğini gözler önüne sermiştir.
Bu nedenle, laikliğin boyutlarını, içeriğini, İslam ile olan ilişkisini tartışmak isteyenlerin bir kez daha Erbakan Hoca’yı dinlemelerinde/okumalarında büyük faydalar olacaktır.
Peki, Laiklik nedir?
Merhum Prof. Dr. Erbakan Hoca’nın dile getirdiği laiklik tanımlaması meselenin kökünün nerede durduğunu göstermektedir.’Laiklik’ kelimesinin bizde maalesef ilmi bir tarifi yapılmamıştır. Bundan dolayı da laiklik adına sadece ‘laiklik’ katledilmektedir. Türkiye’de ‘laiklik’ kelimesi ecnebi Laicus kelimesinden geliyor. Laicus sözünün manası şu: Mesela Sokrat talebelerine diyor ki; bize göre bir toplumda toplumun yapısının temelini ‘ahlak nizamı’ teşkil eder. Ama Laicus’tan bazı mekteplere göre ise, ‘hukuk nizamı’ teşkil eder diyor.
Bizim kendi tarihi, kendi milli bünyemizde de bu tabirin mütekabilleri vardır. Mesela dinimizde bir ‘Hanefi’ mezhebinin imamı “bizim mezhebimizde bir insan abdest aldıktan sonra vücudunun bir yerinden kan akarsa abdesti bozulur” der. Ama diğer bazı mezheplerde kan akarsa “bozulmaz” der. Buradaki diğer mezhepler sözü, laik kelimesinin lügattaki kökünden gelen bir kelimedir. Bu kelimede iki vasıf var. Bir tanesi “bizden başkaları da var” demek, onların da mevcudiyetini kabul etmektir. İkincisi; Ondan başkası tabiri, mesela diğer mezheplerdeki tabiri ‘bizden başkaları var ya, onlar da düşman değildir.’ Onun için “laiklik, bizden başkaları da var ve fakat onlar da aynı derecede itibara sahip olan kimseler demektir.” Kelimenin lügat iştikak kökü bu. (2)
Merhum Erbakan Hoca, laikliğin aslında din düşmanlığı olarak nasıl kullanıldığını işte bu ilmi tarif eşliğinde ustalıkla ortaya koyarken, ülke klasiği halini alan bir tezatı da şu sözlerle dile getirmiştir: “Anayasa resmi dil Türkçe olacak diyor. Hiç Anayasa’da çelişki olur mu? Şunların haline bakın. Daha üç satırda işi çorbaya çevirmişler. Hem Türkçe olacak diyor hem de bu kadar önemli bir mefhumu halkın anlayamayacağı bir dille ifade ediyor.”
Bu sebepten dolayıdır ki, laikliği ihraç etme niyetinde olan Başbakan Erdoğan’ın öncelikle bu kelimenin izahından başlaması yerinde olurdu. Çünkü laiklik konusunda kişi-devlet ayrımı yapmasının, yaşadığı “değişim” sürecinin bir sonucu olduğu görülmektedir. Sözgelimi, Türkiye’nin resmi dini İslam olsa, bu laiklik için bir engel midir? Şayet kastedilen farklı din ve gruplara saygı ise bunu biz asırlarca yapmadık mı zaten!
Laiklik Anayasa’da netliğe kavuşturulmalıdır!
1982 Anayasası’nın 24. maddesi, ‘dinsizlik’ olarak telakki edilen laikliğin uzunca bir süre başımızı ağrıtan ve ülkeyi gereksizce kamplaştıran uygulamadaki yansımalarından birisidir.24. maddede “Kimse, Devletin sosyal, ekonomik, siyasî veya hukukî temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasî veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz” (3) ifadesi yer almaktadır.
Burada kullanılan “istismar” sözcüğü özellikle 90’lı yılların sihirli kelimesi idi. Düşünce ve inanç hürriyeti ile ilgili en ufak bir hak talebinde bulunulduğunda hemen devreye “istismar” sözcüğü sokulur ve konunun üstü kapatılırdı. Tabii, güneşin balçıkla sıvanamayacağı görülmüş ve hak sahipleri haklarını elde etmeye başlamıştır süreç içerisinde.Düşünce ve inanç hürriyetinin tepesinde “demoklesin kılıcı” gibi sallanan laiklik, Türkiye’ye has uygulaması ile fikri gelişmenin önünde bir takoz görevi görmüştür.
“Düşünce hürriyetinin tatbikinden bahsedilirse çok defa bazı tahakkümcüler ‘Efendim düşünce hürriyeti olursa komünistler rahatça propaganda yaparlar’ deyip bir bahane uydurarak düşünce ve inanç hürriyetini kaldırmanın hilesine sapıyorlar. Düşünce hürriyeti başka şeydir, şiddet hareketleri başka şeydir. Bir insan efendi efendi düşüncesini söyler. Ama şiddet hareketi bunu tahakküme, bunu birtakım silahlı hareketlere dökmeye kalkarsa millet olarak o hareketlerin karşısında olacağız. Yalnız düşünceye hürriyet verilecek. ‘Efendim komünistler de fikirlerini rahatlıkla söylerler’ diyenlere cevap veriyorum: Fikir, fikir olduğu müddetçe ondan korkmayın.” (4)
Çözüm Önerisi!
Bu bağlamda yapılması gereken; iki aşamalı bir adım atmaktır!
Birincisi; laikliğin tanımı yeniden yapılmalı, laiklikten ne kast edildiği açıkça ortaya konmalıdır. Şayet Türkiye’de uygulamada görüldüğü gibi laiklik dinsizlik olarak ifade bulacaksa bu açıkça itiraf edilmelidir. Tam aksine şayet laiklik, herkesin din ve vicdan özgürlüğünün muhafazası şeklinde düşünülüyorsa bunun da açıkça yazılması gerekir. 1400 yıllık şanlı tarihimizde farklı din ve mezheplerden onlarca topluluğun nasıl bir özgürlükle bir arada yaşadıkları herkesin malumudur. Dolayısıyla bizim geleneğimizde “dayatma, zorlama” yoktur. Eğer kastedilen buysa laiklikten, Erbakan Hoca’nın ifadesi ile “bunun bekçisi biziz”dir. O nedenle laiklik, yeniden tanımlanmaya muhtaçtır.
İkincisi ise; düşünce hür olmalı, hiç kimse diğerine tahakküm edememelidir. Hiçbir kimse, “istismar” sözcüğü gibi sınırı olmayan ifadeler kullanarak karşısındakine zulüm yapamamalıdır. Bu tür muğlâk ifadeler, demokrasiyi içselleştirememiş toplumlarda tehlikeli bir silaha dönüşmektedir. (bir zamanlar) Başörtüsü takan hanımlara “siz bunu siyasi simge olsun diye takıyorsunuz” diyen dayatmacı zihniyet ne yazık ki, bu tür muğlâk ifadelerden güç bulmaktadır. Bunun için gereken yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
Bütün bu adımları atmak, mevcut devlet yöneticilerinin görevidir. Bugün eğer bu düzenlemeler yapılmazsa, “evren boşluk kabul etmez” ilkesi gereği güç art niyetli insanların eline geçtiğinde nasıl yorumlamalar, teviller yapılacağı müphemdir.
Bu nedenle, iktidar sahipleri, gündemlerine laikliğin ihracından evvel tadilatını alırlarsa ehven-i şer olacaktır!
Dostça kalın…
(Her şartta ve koşulsuz olarak ‘kralımız çok yaşa’ diyenlere) gerçek bir LAİKLİK dersi (03 EKİM 2011 – Milli Gazete) Kaynakça:
1. “Biz, Kilise Toplumu Değiliz” Milli Gazete, 25 Eylül 2011 Pazar.
2. Erbakan, Prof. Dr. Necmettin, Milli Görüş, Dergâh Yayınları s. 51-52
3. T.C. Anayasası.
4. Erbakan, Prof. Dr. Necmettin, Milli Görüş, Dergâh Yayınları s. 55.