21 Kasım 2024 Perşembe
Recep Çınar
Ülkemizde “ahlak” ve diğer sahalarda olduğu gibi “ekonomi” sahasındaki çöküş de devam ediyor!
Peki, “Ekonomi” deyince ne anlıyoruz?
Günümüzde Üniversitelerde ekonomi, “sınırsız ve sonsuz insan arzu ve isteklerini, sınırlı ve kıt kaynaklarla en iyi şekilde nasıl giderilebileceğini inceleyen bilim dalı” olarak tarif edilir.
O halde, ilk olarak “insanların arzu ve istekleri sınırsız ve sonsuz mu” sorusunun cevabını arayalım.Meraic Suresinin 19. Ayetinde Rabbimiz (cc); ”Şüphesiz insan çok hırslı ve sabırsız olarak yaratılmıştır” der. Evet, insanların arzu ve istekleri sınırsız ve sonsuzdur. Acaba ekonomiyi tarif eden önerme, yanlış kurgulanmış olabilir mi? İlim adamları, bir bilim dalının amacı sahip olunan kaynaklar ile insanların arzu ve isteklerini mi yoksa ihtiyaçlarını mı gidermek olmalı?” diye sorarlar!
Peki, bu konuda hayat kitabımız Kur’an ne diyor? Bakalım kaynaklar söylendiği şekilde sınırlı ve kıt mıdır? Cevabı Allah (cc) bize İbrahim Suresinin 34. Ayetinde veriyor; “Allah size istediğiniz her şeyden vermiştir. Allah’ın nimetlerini saymaya kalksanız bitiremezsiniz.” Hud Suresinin 6. Ayetinde ise; ”Yerde hareketli tek bir canlı yoktur ki rızkı Allah’a ait olmasın” diyor.
Elbette üretmeyen ekonomide kaynaklar sınırlıdır. Üreten bir ekonomide ise kaynaklar verimli kullanılır. Üreten ekonomide belli bir dönem sonra insan ihtiyaçları doyuma ulaşır. Kaynakların verimli kullanılmaması ise cari açık yaratır ve borçlanma başlar. Ekonomistler, Ülkeler için en temel konu ve öncelik katma değer üreten bir ekonomi olması gerektiğini söyler.
Bu konu, oldukça geniş saha olmakla beraber bunlar, bugün ülkemizin ekonomik açıdan neden bu hale geldiğini anlamaya herhalde yeter!
Ekonomistler, tüm bu gerçekleri gördükten sonra ekonominin tanımını,”İnsan ihtiyaçlarını kaynakları verimli kullanarak en iyi şekilde nasıl giderilebileceğini inceleyen ‘bilim dalı’ olarak belirlesek ve yeni ekonomi politikamızı bu felsefe üzerine kurgularsak en doğrusu olacaktır” der. Peki, hayatımızı tanzim eden bir düzen/sistem olarak bize gönderilen kitabımızda bu konuda neler var? Kaçımız merak ediyor? Din/İslam, bazılarının zannettiği gibi sadece bir kısım ibadetlerden ibaret bir “Din” değil ki!Ticaretin ve üretimin önemine, sermayenin sorumluluğuna el emeği ve alın terinin değerine, istihdamın teşvikine vurgu yapan İslam, hiç kimsenin haksızlığa uğramayacağı bir ekonomik sistem tasavvuruna sahiptir.
Peki, İslam Ekonomisinin temel ilkeleri nelerdir? İnsanlık tarihi boyunca gönderilen Peygamberlerin temel mesajları arasında, pazar güvenliğinin sağlanması, sömürünün engellenmesi, haksız kazancın yasaklanması ve sermayenin belli ellerde temerküzüne sıcak bakılmaması daima olagelmiştir. Son peygamber Hz. Muhammed’in (s.a.s.) tebliğ ettiği İslam dini de adalet, hakkaniyet, paylaşım, diğerkâmlık, helal kazanç ve onurlu yaşam esaslı bir iktisadi yapı öngörmüştür. Ticaretin ve üretimin önemine, sermayenin sorumluluğuna, el emeği ve alın terinin değerine, istihdamın teşvikine vurgu yapan İslam, hiç kimsenin haksızlığa uğramayacağı bir ekonomik sistem tasavvuruna sahiptir.
Bu tasavvurun temel parametreleri şunlardır;
(KAYNAK: Prof. Dr. Ahmet YAMAN | Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi – Diyanet Dergisi)
Milli Görüş Lideri, 54. REFAHYOL Hükümetinin Başbakanı merhum Prof. Dr. Necmettin Erbakan, yarım asır “ADİL DÜZEN” derken bunları anlatmaya çalıştı! Ama kimimiz anlamadı, kimimiz de anlamak istemedi!Sonuç; bugün içerisine sokulduğumuz çıkmaz sokak! Gerek görsel, gerekse yazılı basına veya sosyal medyaya baktığımızda gün geçmiyor ki, ülkemiz ekonomisi ile ilgili olumsuz haberler yayınlanmış olmasın!
MESELA; (Son bir haftada bazı haber başlıkları)
Din/ İslam ile alakası olmayanlar böyle boş boş konuşur! Hal bu ki, Peygamberimiz (sav) bir hadislerinde; “Evleniniz, çoğalınız, çünkü ben kıyamet gününde sizin çokluğunuzla iftihar edeceğim” diyor. Tüm canlıların rızkını veren Allah’tır! Siz, “Hak, Adalet” gözetmeyin, sömürü düzeniyle insanların gerçek haklarını vermeyin, sonra da bu hale gelmeyi nüfus artışının çokluğuna bahane edin! Hadi ordan, Hadi ordan!…İşte bizim Hâl-i Pür Melâlimiz!
Dostça kalın…