DOLAR 32,2053 -0.22%
EURO 35,1156 -0.22%
ALTIN 2.498,171,32
BITCOIN %
Edirne
15°

KAPALI

02:00

YATSI'YA KALAN SÜRE

Turan Şallı

Turan Şallı

15 Mayıs 2024 Çarşamba

KALEİÇİNDE İNCİR AĞACI

KALEİÇİNDE İNCİR AĞACI
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Sonbahar mevsiminde yapraklar bulunduğu ağaç dallarını terk etmek zorunda kalır. Doğanın değişmez kanunudur. İnsanlarda bir gün olur ağaçtan kopan yaprak gibi yaşamdan koparlar. Osmanlı’nın gayrimüslimleri, Türkiye’nin azınlıkları olan Ermeniler, Rumlar, Yahudiler bir dönem Kaleiçi semtinde  sosyo- ekonomik yapının temel taşlarıydılar. Bu taşlar günümüzdeki ağırlığını kaybetse de geride bıraktığı izlerle kendilerinden söz ettirebilmektedir. Sosyo- ekonomik yapısı gelişmeyen, göçebe Çingeneler yıllarca konakladıkları yerlerde kendilerine ait izler bırakmamıştır. Bırakacak hiçbir özelliğe de sahip değillerdi.   

15 Ekim öğle sıcağında azınlıkların izleri olan tarihi yapıları fotoğraflamaya çalıştım. Bir anlamda terk edilmiş evlerinin bahçelerini saran incir ağaçların gölgesinde azınlıkların köklerini aradım.

Gazipaşa Caddesinde bulunan tarihi bir yapının sokak demir kapısını fotoğraflamak istedim. Demir kapının tam ortasında 5-6 yaşlarında bir incir ağacı kök salmıştı. Kapının dibinde beş kadın evlerinden getirdikleri beyaz plastik sandalyelerde yerlerini almışlardı.  Kendimi hissettirmeden, birazda uzakta kalarak tarihi yapının duvarlarını, kapı resimlerini çekmeye başladım. Kadınlara kibar bir dil kullanarak yanında oturdukları kapının fotoğrafını mutlaka çekmem gerektiğimi anlattım. Kadınların en genci 60 yaşındaydı. Diğerleri 80 yaşlarına merdiven dayamıştı.  Beş kadın da beni süzerek, “Hadi bakalım öyle olsun,” diyerek fotoğraf çekmem için sandalyeleriyle birlikte kenara çekildiler. Demir kapının fotoğrafını çekerken, “ Bu incir ağacının kapı ortasında ne işi var, buraya hiç bakmadılar,” Dememden etkilenen kadınlar sanki söz birliği etmişlercesine “sakın bu ağacı kestirme! Biz buraya devamlı geliyoruz, sohbet ediyoruz. Sakın kestirme!” diye sıkı tembihte bulunuyordu.

Kadınlara,“ Ben Hristiyanlarla ilgili tarih çalışması yapıyorum. Bu incir ağacını kestirme gibi bir niyetim yok! Zaten bu insanların evlerine yıllar önce incir ağaçları dikildi.” Dedim. Kadınlardan beyaz pantolonlu olanın konuşma şivesi çok farklı idi. Akıcı bir Türkçe konuşmasına sahip değildi. İçimden kadına “Sen hangi millettensin?” Diyeceğim geldi. Yine İçimden, “Aman yanlış bir şey söyleme burada beş kadın var, yanlış anlaşılırsam bu sohbetin sonu iyi bitmez!’ Diye düşündüm. Beyaz pantolonlu kadına nezaketli bir dil ile “Ablacığım sen hangi memleketsin? ‘ Diye sormam üzerine, “Ben Bulgaristan’da oturuyorum.” Demesi dil şivesini ortaya koyuyordu. Kadına, “Neden sordun?” Demesine fırsat vermeden düşük seviyeli/ kırık bir Türkçe ile “A be ablacığım ben Edirne’nin öz Çingenelerindenim, burada yaşayan Ermeni, Rum, Yahudilerle ilgili bir araştırma yazısı hazırlayacağım, benden çekinmenize gerek yok!” Dedim.  Yüzüme şaşkınlıkla bakarak konuştuğum şive onları güldürmüştü. Demir kapının fotoğraflarını çekip kenara çekildim. Kadınların hepsi yeniden incir ağacının gölgesine çöreklendiler.  Ancak bana tuhaf gelen tarafı kimse “Bu insanların evlerine yıllar önce incir ağaçları dikildi.” Sözünü neden kullandığımı sormamıştı. Kadınlardan birinin kesik Türkçesiyle Bulgaristanlı olduğunu söylemesi var olan bir göçün yıllara dayanmasıydı. Azınlıklarında bir dönem egemen oldukları bu sokak ve caddelerdeki varlığının sonlanmasıydı. Azınlıklara ait yapıların boş kalan bahçelerini incir ağaçları kaplamış durumda.

Günümüz koşullarına baktığımızda yoksullaşan derinlik, evlerimize büyükçe bir incir ağacı dikeceğe benziyor.

İncir Ağacı: “Birinin evini barkını dağıtmak” ve “Birinin varlığına ya da saygınlığına yönelik harekette bulunmak”

                                                                                                                           Turan Şallı

                                                                                                          Edirne Roman Sivil Toplum Gönüllüsü