evden eve nakliyat
DOLAR 34,4983 0.1%
EURO 36,2715 -0.24%
ALTIN 2.964,291,00
BITCOIN 33934484,50%
Edirne

KAPALI

06:22

İMSAK'A KALAN SÜRE

Turan Şallı

Turan Şallı

18 Kasım 2024 Pazartesi

TÜRKİYE’DE ROMAN SİVİL TOPLUMUN ÇÖKÜŞÜ

TÜRKİYE’DE ROMAN SİVİL TOPLUMUN ÇÖKÜŞÜ
1

BEĞENDİM

ABONE OL

Sosyokültürel, ekonomik boyutları ile devletlerin her zaman dışarıda tuttuğu Çingene topluluklar, her zaman ayrımcılığa ve dışlanmışlığa itilmişlerdir. Bu durum kısmen de olsa yerini korumaktadır. Her devletin tarihinde özel bir konuma sahip olan Çingeneler, tarihsel örüntülerinden ötürü güvensiz, aşılamaz bir sosyal sarmal olarak görülmüştür. Genetik yaşam kodlarını tarihsel köklerinden alan Roman/Çingenelerin Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti’ndeki durumları ne idi?

Konuyu biraz daha açarak, AKP Hükümeti İstanbul Abdi İpekçi Spor Salonunda 2010’da bol Roman havalı, eğlenceli Roman Açılımını kamuoyuna duyurdu. Kürsüye çıkan Roman asıllı olduğu söylenen Elmas Arus, Roman aktivist Hacer Foggo’nun ajitasyon kokan, bayağı da uzun şiirsel metni okudu(metni yazma gereği duymuyorum).  Roman Açılımında da Roman şarkıcı Kibariye’de yerini almıştı. Söylediği şarkılardan sonra o dönemde Başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan’a dönerek, “Çok yakışıklı bir adamsın. Çok güzel bir adamsın. Çok güzel konuşuyorsun. Helali hoş olsun. Üstüne tanımam anacım” demişti. Haklıydı da devletin ilgisine mazhar olmak kolay değildi.

Roman Açılımı neyi amaçlıyordu. Mesele neydi?  Başta Roman dernekleri olmak üzere Açılıma farklı illerden toplanan farklı Çingene topluluklardan hiçbiri meselenin özünü bilmiyordu.

 Akademisyen Doç. Dr. Nurşen Gürboğa yapmış olduğu bilimsel çalışmasında Türkiye’deki Roman meselesini şöyle açıklamıştır:

“Cumhuriyet kadroları da Osmanlı bürokrasisi gibi, Romanları ortak kültürel özellikler ve davranışsal örüntülere sahip ve bu niteliklerinden dolayı toplumun geri kalanından aşağı bir kavim ya da etnik topluluk olarak damgalamaya devam etti. Romanlarla özdeşleştirilen tembellik, başıboş dolaşma, kolay yoldan geçinme, bu toplulukların ahlaki düşkünlüğünün de bir göstergesi olarak kabul edilmiştir. Devlet, böylece “Kıptiliği” ahlakileştirirken, düşük ahlakı da, son derece heterojen olan bir topluluğa hasrederek etnikleştiriyor, tam da bu noktada devlet eliyle “Kıpti” ya da “Çingene” kategorilerini bir dizi ahlaki sapmaya sahip bir etnik grup olarak inşa ediyordu. Merkezi iktidar da yerel idareler de Romanları toplumun ahlaki, sosyal ve iktisadi düzenine ırksal özellikleri nedeniyle aykırı yaşayan, idare edilmesi güç topluluklar olduğu inancını paylaştılar. Tam da bu nedenden dolayı merkezi hükümet bu toplulukların hareketini kısıtlayıp oldukları yerde denetim altında tutmaya çalışırken, yerel idareler de bölgelerinden uzaklaştırmaya çalıştılar.” şeklinde açıklamıştır. Benim yapmış olduğum çok sayıda araştırmalarımın sonucunu özetleyen akademik bir açıklamadır. Doğruluğuna imza atacağım ender bilimsel makaledir.

Türkiye’de Romanlar için örgütlü yapılar olarak görülen Roman dernekleri, devletin hafızasına yerleşen düşünceyi yıkabildiler mi bu düşünceye eğilmek gerekir. 2009 yılında Hükümetin Roman meselesi üzerine yoğunlaşması ilk kez Roman dernekleri ve buna kafa yoranların katılması sağlandı. Roman toplantısına katılan o zaman ki Roman Dernekleri nitelikli/donanımlı olmamalarına (halen de böyledir) rağmen meselesini sahiplenmesi önemli bir gelişmeydi. Roman Açılımı süreciyle özellikle bazı Roman Derneklerinde iktidara yakın olma eğilimi oluşmaya başladı. Bunun nedeni Roman dernek başkanlarının ve üyelerinin neredeyse tamamının ekonomik özgürlüğünün olmamasından ötürü çıkara dayalı siyasetin savunucusu olmaya başlayanlar oldu.

 Roman mesele bir anlamda vites küçülmesine girdi. Siyasette kendilerine mevzi arayanlar da oldu. Vitesi yükseltenler, Avrupa Birliği proje fonlarını kendileri için geçim kaynağı olarak geliştirenler de oldu. Siyaset ile Roman Sivil toplum çizgisi ortadan büküldü. Romanlara yönelik hak arama faaliyetleri altındaki otel toplantıları turistik toplantılara dönüştü.

ALLAH’IN VE ADALETİN SOPASI AHMET ÇOKYAŞAR’A DOKUNDU.

Enflasyona dönüşen Roman sivil toplum yapılarının her biri, Roman meselesinde kendilerini merkeze koymaya çalıştı.  Herkes kendini ÇİNGENE ÇERİBAŞISI ilan etti. Çoğunluğu çizgi kahramanlardan Tarkan, Tommiks, Zagor olarak kendini görmeye başladı. Bir süre sonra yavaş yavaş gemiyi terk etmeye başlayanlar oldu. “Umut yok bize ekmek çıkmaz!” diyenler oldu.

Roman gemisine elbette sıkıca sarılanlar oldu. Arapsaçı gibi dolananlardan biri de Türkiye’de en büyük Çingene Çeribaşısı Ahmet Çokyaşar’dı. Ne de olsa Türkiye’nin en büyük Roman Dernekleri Konfederasyonun başkanıydı.  Milletvekili olabilmek için atmadığı takla, yapmadığı siyasi yalakalık kalmamıştır.  “En büyük Roman ödülü” kime neden verildiğinden anlayabiliriz. Şimdiler de geçici istirahatini (cezaevi) tamamlıyor. Allah yardımcısı olsun. Çünkü adaletin sopasına takıldı. Yine de insan olarak düştüğü duruma üzüldüm. Yaşadıkları siyasete güvenin bir parçasıydı.

Esasen sivil toplumun ne olduğuna bakılması gerekir: Sivil toplum; “Devlet ve siyasi parti ile hiçbir organik bağı olmayan sivil yapılara sivil toplum denir. Sivil toplum yapıları, şeffaf ve hesap verebilirlik ilkesine haizdirler, hakaret ve küfür içermeyen söylemlerle muhatapları tarafından eleştiriye açık olmalıdır.  Sivil toplumun en önemli yönü yaptıkları işlerin gönüllülük esasına dayanması, kendilerine yönelik ekonomik kazanım yaratmamasıdır. Sürekli para karşılığında yapılan çalışmalar sivil toplumun ruhunu bozar, gerçek anlamda hak savunucusu olamazlar.

Türkiye’de mevcut Roman Derneklerinin büyük bir çoğunluğu işlevsiz,  niteliksiz ve yeterli donanıma sahip değildir. Bilgi ve donanıma sahip olanların da içlerinden bazılarının samimiyeti sorgulanmaya ihtiyaç bırakır. Roman sivil yapıları kuranların bir kısmının amaçları maalesef var olan meseleye ilerleme katma yerine kendilerine siyasette sandalye kapma isteğidir.  Diğer bir alanda ticari bağları güçlendirmek, işe girebilme imkanında dernek vasfını kullanmalarıdır. Türkiye’de Roman Derneklerinin çoğalması hak temelli olmaktan daha çok Avrupa Birliği projelerinden pay almak üzere kurulmuşlardır. Bunlardan biri de Sıfır Ayrımcılık Derneğidir.

Türkiye’de en görünür Roman Derneği olarak Sıfır Ayrımcılık Derneğini görürüz. Bu derneğin Avrupa Birliği projeleri kapsamında çok kez birlikte uyum içerisinde çalıştım. Kardeşim kadar sevdiğim Elmas Arus ile dargınlığım olmadığı gibi, hiçbir zaman aramızda borç -alacak ilişkisi olmamıştır. Hakkında yürütülen tüm olumsuz ifadelere her zaman karşı çıktım, kendisini sürekli destekledim. Yürüttüğü Avrupa Birliği projelerinin fon içeriğini sorgulamadım, sormadım. Ta ki kendisini eleştirmeye başladığımdan sonra kendisinde bozulmalar, tedirginlikler başladı. 

Sosyal medya üzerinden eleştirilerimi bir güzel toplamış, yanına da konuyla hiçbir ilgisi olmayan dört kişiyi eklemiş, davaya müdahil olmalarını sağlamıştır. “Şak” diye mahkeme. Gerekçe; kurumsal derneğini ve şahsını itibarsızlaştırma, kamu davası açılması, 1000 lira maddi ve manevi tazminat. Kazanması durumunda tüm yasal hakları saklı kalmak suretiyle tazminatın artırılması talebi yerini koruyacaktı.

Elmas Arus ile Roman meselesine nasıl bakılması veya yol haritasını bir türlü konuşamadık, konuşulmasına istemiyordu. Çünkü gerçeklerde yüzleşmek istemiyordu. ‘Geminin tek kaptanı ben olayım’  mantığını sürdürdü. Şeffaflık ve hesap verilebilir olmaktan uzaktı. Kendisine konu mankeni olmamız yeterliydi. Yanındaki dernekleri bilmem ama ben sorgular ve mantıksal çerçevenin bütünlüğüne bakarım. Açtığı davaya müdahil olan dört kişiden üçü ifade vermedi. İfade verenlerden biri konuyla hiçbir ilgisi olmayan Çingene bir kadındı (aşağılama anlamında kullanıyorum). Gerçeğe uymayan ifadeler verdi. Mahkeme bu kişiye mealen; “başka kapıya” diyerek ifadesini ciddiye almadı.  Mahkeme açılan davayı red etti. Elmas Arus megaloman kişiliğine yenildi. Bana karşı açtığı davaya kızmadım. Ancak konuyla ilgisi olmayan bir Çingene karısını davaya müdahil etmesini sağlayarak kadının konuyu saptırarak verdiği ifadelerden ötürü asla affetmem.  Neyse herkesin vicdanı kendi içinde kalsın.

AB fonlarını önemsememle birlikte, Romanların toplumsal yapısına dokunmayan projeler olduğunu açıkça söylerim. Hatta bu yöndeki görüşlerimi Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonuna üç defa yazdım. “Çok haklısın” dediler,  sistemin sağlıklı işlemediklerini biliyorlar. Sonuçta fon tarafı Avrupa Birliği ve tasarruf kendilerine aittir.

Elmas Arus, Gülşen Gürboğa’nın akademik açıklamasından çok uzak Roman projelerini işlemeye devam ediyor. Projeler sosyal dokuya dokunamıyor, Adı görünürlük olarak gözükse de ne Roman sivil toplumuna,  ne de dezavantajlı olarak adlandırılan toplumsal kesimlere dokunan bir fayda olarak çıkmamıştır. Projelerde toplumsal bir örnek yaratılamamıştır. 

TÜRKİYE’DE ROMAN EDEBİYATI SONA ERMİŞTİR

Elmas Arus, Türkiye’de ‘ekonomik yetmezliğin’ içinde çırpınan sadece Roman topluluklar olmadığını, yoksulluğun tüm toplumsal kesimleri etki alanına aldığını, sosyal çöküntüye doğru yol alındığının farkına varması gerekir. Romanların dışlanması ve yoksulluğu üzerindeki Roman edebiyatının sona erdiğini anlaması gerekir. Arus, Romanların sosyal döngüsü gibi projeler eliyle kendi döngüsünü yaratmanın derdindedir.

Bu durum sadece benim eleştirim değildir.  Çoğunun bildiği de bir konudur. Diyarbakır Domlar ve Romanlar Gençlik Spor Kulübü Kültür Derneği Başkanı Mehmet Demir, İstanbul’da katıldığı bir toplantıda Elmas Arus’ a bizzat söylediği “Sen zenginleştin biz hala değişemedik” sözü konuyu özetlemiştir.

 İnanmayan varsa Mehmet Demir’in telefonunu verip kendisine bizzat sorabilir. Ki, benim için en değer verdiğim insanlardan biridir. Halen telefonla hal hatır sorarız; ‘değişen bir yok, daha da gerilerdeyiz’ demesi içimi hep yaralar.

Roman dernek başkanı olanlardan pek çoğu, derneği siyasi basamak olarak kullandığını defalarca yaşadık. Görünürlük kazanan bazı Roman Dernek başkanları emellerine tam olarak kavuşamamışsa da küçük te olsa siyasi bir makama ulaşabilenler oldu. Hayatının hiçbir döneminde Cumhuriyet Halk Partisinin siyasi ideolojini savunmamış, organik bağı bulunmayan, Atatürk anıtına dahi gitme gereği duymamış birinin İstanbul-Şişli Belediyesinde meclis üyesi olmasına şaşırmamak mümkün değil. Kriterin Avrupa Birliğe projeleriyle basında görünür olmak, AB’den ödül almak olduğunu anlıyoruz. Bazı basının ajitasyon hikayeleri ile şişirdiği, cilaladığı, Romanlar nezdinde toplumsal karşılığı olmayan birinin siyasette yer edinmesi CHP’nin takdirine kalmıştır. Kimdir bu kişi elbette Elmas Arus.

HEM SİYASETÇİ HEM SİVİL TOPLUM OLUNMAZ

Toplumsal karşılık siyasetçinin kişi de aradığı en önemli bir özelliktir.  Sivil toplumun özelliği hiçbir siyasi parti ile organik bağ kurmamaktır. Lobicilik faaliyetleri ters teper, hak arama faaliyetleri siyasi görünüm kazanır. Sivil toplum şeffaf ve hesap verilebilirlik ilkesine sahip olması gerektiğini yeniden tekrarlama gereği duyuyorum. Bir derneğin web sayfasında kendisini kurumsal olarak tanıtmasına karşı derneğin başkanının adı yok. Ki, Türkiye’de hiçbir Roman Derneğinin kurumsal özelliği yoktur. Buna Sıfır Ayrımcılık Derneği de dahildir.  Bu, birazda çakma işleri anımsatıyor.

Roman meselesine İstanbul- Şişli Kültür Mahallesinden bakılmakla olmuyor.  Elitleşen kişinin Roman meselesinde zaten samimiyeti kalmamıştır. Hak savunuculuğu projeler karşılığında olmuştur. Kendini yıllarca Roman haklarını savunduğunu iddia eden Elmas Arus’a eleştiri olarak diyorum ki; ya siyaset ya da sivil toplum. Samimiyetin çökmüştür.  Çöken aynı zamanda Roman meselesi ve Türkiye’nin roman sivil toplumudur. Bu meseleyi kendimce kapatıyorum. Büyük bir zorunluluk yaşamadığım müddetçe bu konular hakkında yazmayacağım.

Altına not olarak düşeyim; açlığın ve yoksulluğun tüm toplumsal kesimleri etkisi altına alan ülkelerde bir kimliğin dışlanmışlığını, yoksulluğunu konuşmak havanda su dövmeye benzer. Türkiye’de geldiğimiz durum da böyledir.  Mesele Euro ise,  bunun adı küresel ticaretin görünmeyen yüzüdür.

Turan Şallı

Edirne Roman Sivil Toplum Gönüllüsü

Edirne Kent Konseyi Roman Çalışma Grubu Başkanı