eşya depolama
DOLAR 35,2068 0.3%
EURO 36,7672 0.92%
ALTIN 2.968,331,32
BITCOIN 34575756,11%
Edirne

HAFİF YAĞMUR

02:00

İMSAK'A KALAN SÜRE

Ahmet Acaroğlu

Ahmet Acaroğlu

18 Aralık 2024 Çarşamba

EDİRNE NOTLARI-II

EDİRNE NOTLARI-II
4

BEĞENDİM

ABONE OL

Ahmet Acaroğlu

Geçen haftaki paylaşımım epey beğeni alınca Edirne ile ilgili gözlemlerime bu hafta yeni notlarla devam etmek istedim. Dijital iletişim araçları yazar-okur buluşmalarına kolaylık ve hız kazandırdı. Ben gazetem için yazdığım makaleleri Facebook sayfamda da paylaşıyorum. Bursa’da yaşayan bir okurum yazıdan etkilenip mesaj yazmış. Hafta sonu bir davet için Edirne’ye geleceğini ve Niyazi Usta’da ciğer yemeyi çok arzu ettiklerini belirtmiş. Sebahattin Bey benim Biga Lisesi’nden mezun ettiğim ilk öğrencilerimden. Nitekim geldiler ve Niyazi Usta’da çıtır çıtır, acı Karaağaç biberiyle birlikte tava ciğerinin tadına baktılar. Bana telefonda memnuniyetlerini belirtirken; “ Buradaki ciğer çok farklı. Eşsiz bir lezzet bu hocam.” övgüsünde bulundular. O artık Edirne tava ciğerinin gönüllü tanıtımcısı. Elbette ben de bundan mutluluk duyan bir Edirneli.

+++++++++++++

Edirne’ye gidişimin asıl nedeni; sağlığımla ilgili bazı kontrolleri yaptırmak ve tahlil sonuçlarını uzman doktora göstermek. Trakya Üniversitesi Hastanesi yayıldığı çok geniş alanda poliklinikleri ve servisleriyle devasa bir yapı. Trakya ve Balkan ülkeleri için bir nimet. Uzman hekimleri ve yetkin hocalarıyla dertlere derman olabilmek için büyük bir gayretin içinde Tıp Fakültesi. Hele hele özel hastanelerin çok pahalı muayene ve tedavi ücretleriyle hastaneleri ticarethaneye dönüştürdüklerini düşünürsek kamu hastaneleri için devletimize minnettar olmalıyız.

 Kamuda eksiklikler yok mu? Olmaz mı? Hem de o kadar çok ki! Her şey iyi olsaydı Sağlık Bakanı değiştirilir miydi? Gelen neyi değiştirebildi ki? Birçok devlet hastanesinde doktor olmadığı için bazı servisler hizmet dışı. Bazılarına ilden gelen doktorlar yetişmeye çalışıyorlar. Onlar da bazen geç geliyor, erken gidiyorlar. Mevcut doktorlar hasta yoğunluğundan bunalıyor, erken randevu almak neredeyse imkansız hale geliyor. İl Sağlık Müdürü’nün bu gerçeklerden haberi var mıdır acaba?!

+++++++++++

İl Sağlık Müdürü dedim de anlatmadan geçmeyeyim. Geçen hafta Fakülte hastanesinde Kardiyoloji hekiminin isteği üzerine Eko çektirecektim. Kapıda duvara asılı bir kağıt ve kalem var. Gelen ismini yazıyor, sırasını bekliyor. Yazdım, bekliyorum salonda. Fazla da sıra yok aslında. İki beyefendiyle iki bayan geldi ben sıramı beklerken. Boş sandalyelere oturdular. Anadolu’nun hangi yöresinden diye düşünürken, yanımdaki kravatlı, takım elbiseli, siyah iskarpinli, saçları düzgün taranmış uzun boylu genç adamı süzüyordum. Memur olduğu, bir kurumda çalıştığı belliydi. Kıyafet yönetmeliği değiştirildiğinden beri kimin memur, kimin işçi, çiftçi, imam, hoca olduğunu ayırabilmek artık kolay değil, ama öyle tahmin etmiştim. Genç olan kadın bitkin görünüyordu. Belli ki adamın elindeki dosya o kadına aitti.

Duvardaki kağıda isim yazmadan oturmuşlardı. Yanımdaki şık giyimli zarif adama; “İsterseniz hastanın adını oraya yazın da sizden sonra gelen sizin önünüze geçmesin.” dedim. Sanki memnun olmuş gibi hemen ayaklandı. Ben isim yazmasını beklerken o üç adımda odaya giriverdi. Siz ne düşünürseniz o anda, aynı düşüncelerle bakakaldım arkasından. Ben yardımcı olmaya çalışırken o içeri girmiş, kısa bir süre sonra beraberindeki kadını da içeri çağırmıştı.

 Ulan, dedim kendi kendime, sana ne! Ne güzel oturuyordu adam sandalyesinde. Kime iyilik yaptın şimdi sen? Kafamda başka sorular. Son gelen hemen girecekse duvardaki kağıdın ve sıranın ne önemi var? İyi de, doktor niye sırayı bozuyor ki! İçten içe sinirleniyor, geriliyordum. Kurallara uyanlar hep zararlı mı çıkacak bu ülkede!

Kibar bir adam olmasa, arkasından paldır küldür içeri girmeyi bile düşünebilirdim. Benden öncekiler de homurdanmaya başlamıştı. Sorgulamaya onunla gelenlerden başladım. Olayı çözümlemeye çalışıyordum.“ Memleket neresi? “dedim yavaş bir sesle. ”Makedonya, Gostivar.” dedi yaşlı adam. Balkan Türkü bir aileydi demek ki. Ilık duygular kapladı bedenimi. Kalbimin derinliklerinde evlad-ı fatihan sevdaları yeşerdi birden. “ Gittim oralara dedim, gezdim o toprakları. Sanki Edirne’de, Bursa’da dolaşıyormuşum gibi geldi bana. Vardar Nehri ile birlikte dolandım Vardar Ovası’nı. Hasret gözyaşlarımı bıraktım Tuna’ya, Gazi Osman Paşa’nın soylu direnişini yad ederek, Silistre’de yatan dedemi hatırlayarak.” diye ekledim.

 Bütün öfkem geçmişti. Sıram hemen gelmesin, beni hemen çağırmasınlar, muhabbet devam etsin istedim. Beklemeye razıydım. Onlar bizim Balkanlar’daki kalelerimizdi. Makedonya Türk Partisi Başkanı Erdoğan Saraç Bey’i sordum. Uzunköprü’de bir konferans vermişti davetimiz üzere yıllar önce. Balkan Türkleri’nin sorunlarını ve Türk Birliği’ni konuşmuştuk diğer panelistlerle birlikte.

 Yaşlı olanlar Tekirdağ’da yaşıyormuş şimdi. Onlar da bana, “Şaban Ergen’i, kızı Nesime’yi tanır mısın?” diye sordular. Bir tuhaf oldum.” Allah rahmet eylesin, Şaban bey canciğer arkadaşımdı benim. Erken kaybettik onu. Kızı Nesime gözümüzün önünde büyüdü. Nesime üniversite eğitimini Makedonya’da tamamladı.” diyerek cevaplayınca onlar da şaşırmışlardı. Bu kadar tesadüf olabilir miydi? Bir daha göz göze geldik. O an Balkan dağlarının hür havası yayıldı ruhuma.

Kadın üçüncü evre kanser tedavisi görüyormuş. Eşarbının kenarlarından saçlarının döküldüğü belli oluyordu zaten. Yani durumu aciliyet arz ediyordu. Elindeki dosyayla içeri giren yakışıklı adam ise meğerse İl Sağlık Müdürüymüş. Yakınlık derecelerini bilmiyorum. Çok geçmeden ismim söylendi, sıcak sohbet yarım kaldı. Ben içeri girdiğimde o doktorun yanında ayaktaydı. Hemen bana döndü; “ Çok özür dilerim. Doktor hanıma bir şey sorup çıkacaktım. Doktor hanım hastayı hemen getirmemi istedi. ”dedi mahcup bir tavırla. Hiç kızmadım, çünkü sağlık çalışanlarının önceliği olduğunu biliyordum.

Öğrenmiştim ama bilmiyormuş gibi tekrar sordum:” Ne iş yapıyorsunuz beyefendi?” dedim. “İl Sağlık Müdürüyüm.” dedi. Ayvalık doğumluymuş. Uzun yıllar dışarıda kaldığı için, sorduğum hiçbir arkadaşı tanıyamadı. Her biri o şirin ilçenin ülkü devleriydi aslında. Can dostum Mahir Fidan’ı, Recep Esen’i bile tanıyamayacak kadar gençti. Belki de bizim mahalleye hiç uğramamış da olabilirdi.” Telefonumu kaydedin isterseniz. Sağlık konusunda istediğiniz an ve zamanda beni arayabilirsiniz. Yardımcı olmaya çalışırım.” diye ekledi ben masaya uzanırken. 20 dakika sonra çıktığımda bir daha göremedim onları. Ne ilginç tanışmalardı. Sabrım koruğu helva yapmıştı. İnşallah şifa bulur o bayan ve doktor eli değen tüm hastalar diye dua ederek ayrıldım oradan.

+++++++++++

Tamer kardeşim benden 15 yıl önce yakamdaki TÜRK OCAĞI rozetini istemişti. Ben Dernek Başkanı olarak takıyordum rozeti ve elimde başka rozet de yoktu. Sana sözüm olsun demiştim. Ziraat Bankası’nın karşısındaki kafede arkadaşlarla çay içerken onu hatırlattı bana. Niye bugüne gelene dek hatırlatmadın be kardeşim diye hayıflandım. Tamer Bey, ülkücü hareketin yiğitlerinden ,sevdiğim bir arkadaşımdı. Ondan bir Bozkurt rozetini mi esirgeyecektim. Şimdi müteahhit bildiğim kadarıyla. Edirne’ye ertesi gün gittiğimde onun rozetini Yakup Başkan’a bırakıp, bir yükten de kurtulmuş oldum. Çünkü söz vermek, bizim inancımızda yemin gibidir. Söze bağlılık ahde vefa ile eş değerdedir.

++++++++++++

Hakan Çiçek Müdürüm, seni unuttuğumu düşünüp gönül koyma bana. Yakup Başkan’la geldik ama yoktun. Milli Eğitim Müdürlüğü’nde bir toplantıya gittiğini öğrendim. Hangi makama otursan oraya yakışacağını biliyorum. Sana da selam bıraktım, haberin olsun.

EDİRNE NOTLARI-II

1

BEĞENDİM

ABONE OL