04 Kasım 2024 Pazartesi
Romantizm romanlarda kaldı. Bizleri televizyon ve cep telefonlarının yardımıyla yetiştirdiğimiz yeni nesiller romantik duygusal anları yaşamakta zorlanıyorlar. Belki de dünya realitesini bizden daha iyi değerlendiriyorlar tartışılabilir.
Geçenlerde bir ev hanımı anlatıyordu.
Akşam üzerine doğru ev işlerini bitirdim. Çayı ocağa koydum. Birazdan kızım okuldan gelecekti.
Masanın üzerine atıştırmalıkları dizip canın önüne oturdum. Sindire sindire yağ bir yağmur başlamıştı.
Anılarım çocukluğumun geçtiği arnavut kaldırımlı bitişik nizam, önü avlulu evimizin camında yağan yağmuru seyrettiğim günlere götürdü beni.
Farkında olmayarak tekerleme söylüyordum.
“Yağ yağ yağmur teknede hamur
Tarlada çamur. Ver Allah’ım ver delice yağmur.
Yağmur yağıyor, seller akıyor.
Arap kızı camdan bakıyor.
Seller akıyor.
Bu çocuk şarkısını kızım geldiğinde de söylemeyi düşündüm. O sırada kızım servisten inerek eve geldi.
Ben tekerlemeyi mırıldanmaya devam ediyordum. “Seller akıyor dediğimde kızım bizim evimiz yüksekte sel tehlikesi yok değil mi? diye araya girdi. Romatizm bir anda Realizm oldu.
“Arap kızı camdan bakıyor” dediğimde anne mahallemize Suriyeli bir aile mi taşındı? diyerek yine çocukluk anılarımı darmadağın etti.
Ben sabırla yağmurdan sonra güneşle birlikte uyanan doğanın canlanışı ve gözlerimizin önüne serdiği güzellikleri anlatmaya çalışıyordum.
Kızım beni dinliyor gibi görünüyordu. Ama birden “barajlarda dolacak” deyiverdi. Nokta. Romantizm artık yerlerde sürünüyordu.
O sırada yağmur şimşek çakarak devam etmeye başladı. Ben küçükken gök gürültüsünden korkmayayım diye annem “Aaa bulutlar kaza yaptı, yine çarpıştılar” diyordu. Tam bunları anlatmaya niyetleniyordum ki kızımı dudaklarının kıpırdadığını gördüm. Acaba korktu da dua mı ediyor diye düşünürken sayı saydığını fark ettim.
Neler oluyor diye soracakken kızım konuştu. “Son çakan şimşek 2 kilometre ötemizdeydi” dedi.
Nasıl anladın dediğimde şimşeğin çaktığı andaki ışığından yedi saniye sonra sesimin duyulduğunu söyledi.
Sesin havadaki yayılma hızı saniyede 320 metre olduğuna göre 7 çarpı 720 yaklaşık ikibin metreymiş. Şimdi de hep şaşırma sırası bendeydi.
Bu hanımın anlattıklarını fazla yorum getirmeye lüzum var mı? Bilemiyorum.
Bilgisayarlarda, telefonlarda fazla vakit geçiren bu çocuklar kendilerine has farklı bir kişilik sergiliyorlar. Anlamaya çalışmalıyız.
Aletler ve teknoloji cansızdır. Hissizdir.
Onları nasıl kullanırsak oraya giderler.
Oyunda oynayabiliriz. Bilgi de edinebiliriz.
Kalın sağlıcakla.
Kar yağsa
Bol bol, Lapa lapa yağsa
Hayat dursa
Ruhuma tatil olsa
Kar yağsa topaklansa
Kardan adamı yapılsa
Üşümesin diye paltomu giydirsem.
Bağıra bağıra seni Seviyorum desem.
Sarılsam kardan adamın boynuna.
Gerekirse yürüsek kol kola.
Çıksak ana yola
Sessizliğin suskunluğu sarsın etrafımızı
Olmayan dağları selamlasam
Geçmeyen yolculara el sallasam.
O kardan adam, içteki benim.
Anladınız?
Paltoda tenim.
Kendi kendime.
Kendime gülsem
Kendimle dalga geçsem.
Kendimden başlayarak
Hepinizi sevsem.
Başlıktan da anladığımız gibi Güngör Mazlum’un başkanı olduğu Yerel Tarih Toplantıları yaz aylarında ara verdiği aylık toplantılarına yine başlıyor.
Her ayın ilk cumartesi günü saat 14.00’te belediye konferans salonunda yapılan toplantılarda ilginç konular ele alınıyor.
Bu ayki toplantıda konuşmacı Trakya Üniversitesi Öğretim Görevlisi Dr. Yavuz Güner olacak. İşleyeceği konuda, yapılışının 450. yılında Selimiye Camii olacak.
Hocama telefon ederek konferansın ana hatlarını öğrendim. İlginizi çekmek ve katılımı sağlamak için madde madde yazıyorum.
1 Camii inşa süreci ve arsasının temini ile ilgili bilimsel inceleme.
2. Mimar Sinan’ın yaşadığı dönemde Osmanlı mimarisi ve “Ustalık Eserim” ifadesinin açılımı. Camii’de yapılan yenilikçi teknikler ve Selimiye Camii’nin niçin Osmanlı mimarisinin zirve eserlerinden biri olduğu.
3. Camii’nin Mimarı ve sanatsal özellikleri.
4. Selimiye’nin UNESCO Dünya Mirası listesine dahil edilme süreci ve bunun turizm dahil önemi. Camii’de bugüne kadar yapılan restorasyon çalışmaları ile gelecekte ki korunmak planları.
5. Osmanlı padişahlarının sanatkarlara ve mimarlara sağladığı destekler ele alınacak.
6. Selimiye ve benzer Kültür Varlıklarının toplumsal kazanımlara katkısı ve bu değerlerin korunması için yapılan çalışmaların desteklenmesi çağrısı.
Sevgili okurlarım hakikaten bu camii Edirne’mizin tapu senetlerinden biridir. Ne demek istiyorsun Ercan? Diyebilirsiniz. Birileri çıkıp da bu topraklar bizim, atalarımızın toprakları bize geri verin derse 450 yıldan beri dimdik ayakta olan bu eseri sizin de dedeleriniz mi yaptı deyiveririz.
Dile kolay en az 500-600 yılından beri biz Edirne’deyiz. Uzun yıllar Osmanlı hoş görüşüyle Yahudiler, Bulgarlar, Yunanlılarla birlikte kardeşçe bir arada bu şehirde yaşasak da şehrin omurgası hep bizlerdik.
Yeri gelmişken ben de bir şeyler söylemek istiyorum. Eskiden Camii yağ kandili ile aydınlatılırmış. Kandillerin alt kısmı su konur üzerine yağ ve fitil ilave edilirmiş. Yağın miktarı gecenin uzunluğuna bağlı olarak ayarlanır. Yağ bittiğinde fitil su çeker ve sönermiş.
Hatırladığım bir başka bilgide camiinin ortasındaki müezzin mahfili ile ilgilidir. Mahfilin alt kısmına baktığınızda güzel canlı renklerde motifler göreceksiniz. Çok dikkatli bakarsanız ters lalenin olduğu sütunda değil onun arkasındaki sütun tarafında köşede tavanın az bir bölümü gibi yağlı boya boyalıdır. Kırklı yıllarda bir görevli temiz görünsün diye tavanı boyamış. Kenan Evren zamanında yapılan restorasyonda bu boyaları kazımışlar. Orijinal motifleri ortaya çıkarmakla çok uğraşmışlar o yüzden de o köşede yağlı boyayı bırakmışlar öyleydi böyle oldu demek için. Kenan evren deyince aklımıza camii açılışına onun gelişini hatırladım. O Tam camiiye girerken rahmet Nadi Hocam girişin sol tarafındaki yükseltiden ellerini şakaklarında koyup kubbeye doğru öyle bir ezan okumaya başladı. Allahu Ekber, Allahu Ekber, …. sesleri kubbeye çarpıp perde perde yere inerken oluşan ulvi hava, hala heyecanlanmama sebep oluyor. Doğru hatırlıyorsam Nadi Hoca Tansu Çiller Başbakan olarak camiiye geldiğine de aynı ritüeli yapmıştı.
Yavuz Güner hocam camiinin özellikleri arasında akustik konusunu da işleyecektir diye düşünüyorum. Bir daha hatırlatmak istiyorum 5 Ekim Cumartesi günü saat 14.00’te Belediye Konferans Salonu’nda bekleniyorsunuz.
Saygılarımla.
Kalın sağlıcakla.
Başlıktan da anladığımız gibi Güngör Mazlum’un başkanı olduğu Yerel Tarih Toplantıları yaz aylarında ara verdiği aylık toplantılarına yine başlıyor.
Her ayın ilk cumartesi günü saat 14.00’te belediye konferans salonunda yapılan toplantılarda ilginç konular ele alınıyor.
Bu ayki toplantıda konuşmacı Trakya Üniversitesi Öğretim Görevlisi Dr. Yavuz Güner olacak. İşleyeceği konuda, yapılışının 450. yılında Selimiye Camii olacak.
Hocama telefon ederek konferansın ana hatlarını öğrendim. İlginizi çekmek ve katılımı sağlamak için madde madde yazıyorum.
1 Camii inşa süreci ve arsasının temini ile ilgili bilimsel inceleme.
2. Mimar Sinan’ın yaşadığı dönemde Osmanlı mimarisi ve “Ustalık Eserim” ifadesinin açılımı. Camii’de yapılan yenilikçi teknikler ve Selimiye Camii’nin niçin Osmanlı mimarisinin zirve eserlerinden biri olduğu.
3. Camii’nin Mimarı ve sanatsal özellikleri.
4. Selimiye’nin UNESCO Dünya Mirası listesine dahil edilme süreci ve bunun turizm dahil önemi. Camii’de bugüne kadar yapılan restorasyon çalışmaları ile gelecekte ki korunmak planları.
5. Osmanlı padişahlarının sanatkarlara ve mimarlara sağladığı destekler ele alınacak.
6. Selimiye ve benzer Kültür Varlıklarının toplumsal kazanımlara katkısı ve bu değerlerin korunması için yapılan çalışmaların desteklenmesi çağrısı.
Sevgili okurlarım hakikaten bu camii Edirne’mizin tapu senetlerinden biridir. Ne demek istiyorsun Ercan? Diyebilirsiniz. Birileri çıkıp da bu topraklar bizim, atalarımızın toprakları bize geri verin derse 450 yıldan beri dimdik ayakta olan bu eseri sizin de dedeleriniz mi yaptı deyiveririz.
Dile kolay en az 500-600 yılından beri biz Edirne’deyiz. Uzun yıllar Osmanlı hoş görüşüyle Yahudiler, Bulgarlar, Yunanlılarla birlikte kardeşçe bir arada bu şehirde yaşasak da şehrin omurgası hep bizlerdik.
Yeri gelmişken ben de bir şeyler söylemek istiyorum. Eskiden Camii yağ kandili ile aydınlatılırmış. Kandillerin alt kısmı su konur üzerine yağ ve fitil ilave edilirmiş. Yağın miktarı gecenin uzunluğuna bağlı olarak ayarlanır. Yağ bittiğinde fitil su çeker ve sönermiş.
Hatırladığım bir başka bilgide camiinin ortasındaki müezzin mahfili ile ilgilidir. Mahfilin alt kısmına baktığınızda güzel canlı renklerde motifler göreceksiniz. Çok dikkatli bakarsanız ters lalenin olduğu sütunda değil onun arkasındaki sütun tarafında köşede tavanın az bir bölümü gibi yağlı boya boyalıdır. Kırklı yıllarda bir görevli temiz görünsün diye tavanı boyamış. Kenan Evren zamanında yapılan restorasyonda bu boyaları kazımışlar. Orijinal motifleri ortaya çıkarmakla çok uğraşmışlar o yüzden de o köşede yağlı boyayı bırakmışlar öyleydi böyle oldu demek için. Kenan evren deyince aklımıza camii açılışına onun gelişini hatırladım. O Tam camiiye girerken rahmet Nadi Hocam girişin sol tarafındaki yükseltiden ellerini şakaklarında koyup kubbeye doğru öyle bir ezan okumaya başladı. Allahu Ekber, Allahu Ekber, …. sesleri kubbeye çarpıp perde perde yere inerken oluşan ulvi hava, hala heyecanlanmama sebep oluyor. Doğru hatırlıyorsam Nadi Hoca Tansu Çiller Başbakan olarak camiiye geldiğine de aynı ritüeli yapmıştı.
Yavuz Güner hocam camiinin özellikleri arasında akustik konusunu da işleyecektir diye düşünüyorum. Bir daha hatırlatmak istiyorum 5 Ekim Cumartesi günü saat 14.00’te Belediye Konferans Salonu’nda bekleniyorsunuz.
Saygılarımla.
Kalın sağlıcakla.
Ercan Kerman
Gülçavuş’taki evimizden arabayla yola çıktık. Niyetimiz Enez’e gitmekti. Fakat araba yola çıktığı zaman acayip sesler çıkarmaya başladı. Doğrusu motorda bir arıza var diye çok korktum. Deniz evindeki yan komşumuz Almanya’da BMW fabrikasında Uzun yıllardan beri çalışıyordu. O da baktı motorda bir şey yok. Sen bu haliyle Keşan’a kadar gidebilirsin orada sanayide bir baktır dedi.beylikdüzü escort
beylikdüzü escort bayan
Keşan’da sanayide kimseyi tanımıyordum her yıl muayeneyi önce gaz ölçümü yaptırdığım güzel Oto’ya gittim. Biz sadece LPG’li araçlara bakıyoruz dediler. Peki bana tavsiye edeceğiniz bir usta var mı? diye sordum. Hemen arka blokta Hasan usta var dediler. Hasan Usta’yı buldum. Arabayla deneme turuna çıktı. Geldi kapı içlerinden olabilir dedi. 4 kapıyı da yağladı. Arabayı kaldırdı. Kaportanın eteklerinden ses yapabilecek yerleri vidaladı. O arada senin sileceklerde eskimiş çocuğa 200 lira ver yeni silecek takalım dedi. Çocuk motosikletle gidip silecekleri getirdi. Onları hemen yerine taktı. Tekrar deneme turuna çıktık. Ses tamamen kaybolmuştu.beylikdüzü escort kızlar
O zaman ayaklarımın suyu erdi. Denizde evin önünden değil de, karayollarının o taraftan giriyorduk. O yol da son derece bozuktu. Toprak yolda çok fazla tondela vardı. Arabanın tüm vidaları oynayacak gibi tır tır gidip geliyorduk. Herhalde o zaman bu ses oluştu.
Tekrar konumuza dönersek Hasan Usta bizim arabayla bir saatten fazla uğraştı.
Borcumuz ne kadar usta diye sordum.
Bir şey yapmadık ki Borcun yok dedi.
Ben de sonradan çok pişman olacağım bir iş yaptım. Çıkardım yüz lira verdim.
Paramızın bu aralar çok hızlı değer kaybetmesi dengelerimizi de bozdu. Yüz lira ile ancak iki tek köfte alabilirdi. Sonradan pişmanlığım o yüzden. Bu tok gözlü ustanın bir şekilde tanıtılması gerekiyordu. Bu yazıyı kendisinden İzin aldığım için yazıyorum.
Birkaç gün sonra Edirne Emniyet Müdürlüğü’nden telefon ettiler. Oğlum Komiser Cem Kerman (şimdi devreleri Emniyet Müdürü) 4 Eylül 2011’de Tunceli’de hanımı ile birlikte şehit edilmişti. O gün her yıl olduğu gibi kabri başında alma töreni yapılacaktı. Bizim katılmamızı için arıyorlardı. Tabii ki o gün Edirne’de idik. Ertesi gün tekrar Gülçavuş’a dönerken Hasan Usta’ya iki kutu kavala kurabiyesi aldım. Birini orada dağıtırsa diğerinde evine götür diye düşünmüştüm.
Bu güzel insanın dükkan tabelasının resmini çektim. Yazı ile birlikte bu resmide basmalarını isteyeceğim.
İyilikler ödüllendirilmeli.
İyilik, güzellik teşvik edilmeli.