02 Temmuz 2025 Çarşamba
Hadıya dost benim tende canımdır
Canımdan içeri tende canımdır
Daima ben kulum dost sultanımdır
Dostum cemalini gördüm eyvallah
Değerli canlar;
Muharrem Ayının inancımızdaki yerini özel kılan olaylardan biri de Matem Ayı olmasıdır.
Matem, çok sevilen çok değerli olan bir şeyi veya bir kimseyi kaybetmenin verdiği acıyı en ileri düzeyde hissetmenin adıdır.
Bu ay Alevilerin yani gerçek müminlerin matem ayıdır. Çünkü bu ay Hz. İmam Hüseyin ve ikrar verenlerin Kerbela’da hunharca katledildikleri aydır. Kerbela zulmü insanlık tarihinin utanç sayfalarından biridir. İnsanlık Kerbela’da çok değerli bir varlığı zulme kurban vermiştir.
Peygamberler Sultanı Hz. Muhammed’in Ehl-i Beyt’inin kan ağladığı, mübarek bedenlerin Kerbela çöllerinde yerlere serildiği, başlarının mızraklar ucunda gezdirildiği, tüm Müslümanların namusu olan Ehl-i Beyt kadınlarının çıplak develer üzerinde perişan edildiği ay olan Muharrem Ayında yer ve gökler baştan başa karalar bağlamış, mateme bürünmüştür.
Bu ay, Ehl-i Beyt’i sevenler ile sevmeyenlerin ayrıştığı aydır. Gerçek müminlerin tevella ile Ehl-i Beyt’e bağlandıkları, teberra ile de zalimlere muhalefet ettikleri bir aydır bu ay.
Matemimiz Ehl-i Beyt aşkınadır
Matemimiz İmam Hüseyin aşkınadır
Matemimiz mazlumlar aşkınadır
Bir tarafta adaletin, hakkın, şerefin, kahramanlığın temsilcisi İmam Hüseyin ve yol yarenleri, diğer tarafta ise zalim yezitin katilleri.
İşte bu ayda matem tutmak, adaletten, haktan, şereften yana olmak demektir. Zulme boyun eğmeyen İmam Hüseyin için yas tutmak demektir.
Peygamber soyunun acısıyla ağlamak demektir.
Bu ayda matem tutmak zalimlere karşı öfkemizin yüzyıllar sonra bile tükenmediğini göstermek demektir. Şehitler Şahı İmam Hüseyin aşkıyla dolmak demektir.
Matem donunu giydi bulutlar bölük bölük
Boran gamında koptu vü tufan Ya Hüseyin
Gökler boyandı mateme gün giydi karalar
Mahvoldu arada mah-ı taban Ya Hüseyin
Yüce Peygamberimizin göz bebeği, torunu, Hz. İmam Ali Efendimizin kendisi gibi yürekli oğlu, Şehitler Şahı Hz. İmam Hüseyin Kerbelada mübarek canını adalet uğruna, Peygamber yoluna, Şahı Merdan yoluna, Hak ve Halk yoluna feda etmiştir. Onun örnek kıyamı yüzyıllar boyunca tüm mazlumların güç aldığı mübarek bir kıyamdır.
Hiçbir koşulda zulme boyun eğmemek gerektiğini, hakkı ve adaleti can pahasına da olsa savunmak gerektiğini öğreten bir kıyamdır. Hak ile batılın furkanı, Aşıkların destanı ve sadıkların meydanıdır Kerbela.
Düştü Hüseyin atından Sahray-ı Kerbela
Cibril git haber ver Sultanı Enbiyaya
Kerbela kıyamı kahramanlığın, yiğitliğin, haysiyetin ve zulme isyanın öğretildiği bir okul gibidir. Hz İmam Hüseyin de bu okulun baş öğretmenidir.
Bu okulda okuyup mateme bürünenlere selam olsun
Bu okulda okuyup da insan olanlara da selam olsun
İmam Hüseyin için ah çekip ağlayanlara selam olsun yezite ve tüm zalimlere nalet okuyanlara selam olsun
Zulüm altında inleyen mazlumların tek ümit ışığı biziz.
Bir can için bu mazlumların ümit ışığını nasıl söndüreyim diyen İmam Hüseyin’in ışığı hiç kuşku yok ki onu sevenlere şefaat olarak dönecektir. O ümit ışığı müminlerin kurtuluş çırağı olacaktır. Zalimlere başkaldırı olacaktır. İnsanca ve korkusuzca yaşamanın hiç sönmeyen ateşi olacaktır. Bu ateş sonsuza değin yanacaktır.
Bu ateş gönlümüzü, gözümüzü, yolumuzu ve ufkumuzu aydınlatmaya devam edecektir.
Bu ateş kalbimizi tutuşturan bir ateştir, ışıktır, insan olmanın vasfına ermenin ateşidir.
Ne mutlu yüreğindeki o insanlık ışığını söndürmeyenlere. Ne mutlu İmam Hüseyin aşkıyla matem tutanlara. Ne mutlu Kerbela Şehitleri için gözyaşı dökenlere. Sözlerimizi bir Hak aşığının sözleriyle bitirelim.
Güneşe koşan yollar bizim
Kış ardından bahar bizim
Karlı duvak takmış dağda
Geceyi yakan ateş bizim
Yalanı yenen dostluk bizim
Zulümü yenecek gönül bizim
Ufka açan turnalarla
Ali bizim Hasan bizim Hüseyin bizim
Yüce Tanrı yaptığımız tüm ibadetleri kabul eylesin, ibadetlerimiz Ulu Dergahta Hak Defterine yazılsın.Hz. Muhammed Mustafa ve tüm Ehli Beyt’in şefaati üzerinize olsun.
Allah Allah.
Değerli canlar;
Çıkarılan hükümleri tatbik edecek bir liderin ve liderliğin (İmamet’in) gerekli olduğunu kabul etmek farzdır ve aklen de elzemindir. (O da Ehl-i Beyt Ali Abadır)
MERSİYE
Durdum divanına ellerim bağlı
Yetiş imdadımıza İmam Hüseyin
Bu aşkın elinden ciğerim dağlı
Yetiş imdadımıza İmam Hüseyin
Macerayı Kerbela’nın bir günü
Mülkümüz şu dünyada fanidir fani
Yetiş Hızır yetiş car günün
bugün Yetiş imdadımıza İmam Hüseyin
Dermanı der Kuran Hak Kuran-ullah
Sevenin gönlünde bitmiyor billah
Cümlemizin muradını ver Allah Allah
Yetiş imdadımıza İmam Hüseyin
Ya İmam-ı Mustakim server
Muhammed Mustafa’nın aşkına verelim selavat.
Allah ümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala Ali
Muhammed ve Ehl-i Beyt’ine Selavat.
Yüce Allah hiçbir şeyi boş yere yaratmamıştır. Allah’ın her eserinde bir hikmet vardır. Evrendeki her varlık Tanrı tarafından kendisine yüklenen görevi yerine getirmektedir.
Kuşkusuz insan da böyledir.
İnsan amaçsız bir varlık değildir. Nitekim Kuran’da insanın Tanrı’ya ibadet için yaratıldığı belirtilmektedir.
O halde insan olarak görevimiz olan ibadeti hakkıyla yerine getirmeliyiz. Bunun ilk koşulu da ibadet kavramının anlamını gereğince bilmektedir.
Kuşkusuz ibadet bir takım kalıplara ve şekillere sığdırılmayacak derecede derinliği olan kutlu ve kutsal bir eylemdir.
Unutulmamalıdır ki sadece Allah rızasını düşünerek yapılan her şey ibadettir.
Bu açıdan bakıldığında gerçek bir mümin için tüm yaşam bir ibadetten ibarettir.
Çünkü her nefeste Yüce Tanrı’nın adı anılmaktadır. Yüce Tanrı ibadetleri de boş yere emretmiş değildir. Her ibadette insan için sayısız yararlar vardır, kaldı ki Tanrı’nın bizim ibadetlerimize gereksinimi de yoktur. Ama bizim ibadete ihtiyacımız vardır.
İbadet etmek suretiyle Allah’a olan şükür borcumuzu yerine getirmiş olmaktayız.
Ancak bununla birlikte ibadetlerimizde bizim için sayısız yararlar vardır. İbadet bilinciyle yaptığımız her eylem bize özellikle manevi anlamda kazanımlar sunmaktadır. Hiç kuşku yoktur ki oruçta böyle değerlendirilmesi gereken bir ibadettir.
Orucun anlamına eren canlar onun hikmetlerini de kavrayacaktır. Oruç bizler için hikmetlerle doludur. Bu hikmetleri 5 madde halinde dile getirebiliriz;
Oruçta birinci hikmet, kişinin kendini denetim altına alması, nefsine egemen olması ve aklın bütün uzuvlara hakim kılınmasıdır.
Bu sayede kişi ahlaki olarak yükselecektir. Alemlerin Rabbi olan Yüce Tanrı’nın ahlakıyla ahlaklanacaktır.
Böylece eline, diline, beline sahip olacaktır. Bu da o kişiyi örnek insan ve yücelik mertebesine taşıyacaktır. Ne mutlu Yüce Allah’a hakkıyla insan olabilmek için çalışanlara. Ne mutlu gösterişten uzak bir biçimde ibadet edenlere.
Oruçtaki ikinci maksat, kişinin kutsal bir görevi yerine getirmiş olmanın huzurunu yaşamasıdır. Bu sayede insanın kalbi sevinç ve mutlulukla dolacaktır. Kalbi sevinç ve mutlulukla dolan kişi ne yana dönerse orada Allah’ı görecektir.
Allah’ın evrendeki yansımasını, yani tecellisini seyredecektir. Gördüğü her nesne ona Tanrı’yı hatırlatacaktır.
Nitekim Bakara Suresi 115. Ayette Yüce Allah şöyle demektedir;
Her nereye dönerseniz dönün orada Allah’ın yüzünü görürsünüz. Gerçek müminlerin ibadeti işte böyledir. İbadette iken nereye bakarsalar orada Allah’ın cemalini görürler, her an onunladırlar, onun sevgisiyle doludurlar.
Her türlü şekil ve kalıptan sıyrılıp öze ulaşarak manevi derinliğin hazzını yaşarlar. Ne mutlu oruçtaki bu hikmetle vasıl olanlara. Ne mutlu ki Hakkın tecellisini görebilenlere.
Oruçtaki üçüncü hikmet de, kişini aç ve susuz kalmak suretiyle aç ve susuzların halinden anlamasıdır. Oruç tutan kişi açlığı, susuzluğu yüreğinde hisseder. Böylece yardıma muhtaç kimselere daha bir istekle yardım eder. Açları doyurmaya çalışır, lokmasını paylaşır, cimrilik gibi hastalıklardan kurtulur. Cömertliğin en büyük bir erdem olduğunu anlar, bilir ki Allah cömert ve cömert olanları sever. Böylece cömertlik makamını sırrına ulaşır.
Yüce Peygamberimizin “komşusu açken tok yatan bizden değildir” sözünün anlamına ererek toplumsal dayanışma ve ulusal birlik için üzerine düşen görevi kavrar.
Kuşku yok ki, oruç tutan kişi helal kazancın ne demek olduğunu da daha iyi kavrar.
Bu da orucun bir diğer hikmetidir.
Oruç tutmak suretiyle aç ve susuz kalan kişi kul hakkının ne denli önemli olduğunu anlar.
Başkalarının büyük emek harcayarak elde ettiklerini haksız bir biçimde kendi zimbetine geçirmekten uzak durur.
Bilir ki kendisi de benzer bir durumla karşılaşabilir.
Böylece kendisine yapılmasını istemediği bir şeyi başkalarına yapmamak gerektiğini daha açık bir biçimde öğrenir.
Orucun insana kazandıracağı dördüncü hikmette, kamil olma vasfıdır. Kamil insan, insani erdemleri kişiliğinde toplayan bireydir. Kamil insan olmak her gerçek müminin amacıdır. Oruç kişiyi kamil insan olmaya götüren en önemli araçlardan biridir.
Orucu olgunlaşma vesilesi olarak görüp, kamil insan niteliğini eksilmez bir elbise gibi giyinenler kaynağı Hak olan bir örtüyle örtünmüş olacaklardır.
Bu örtü ahlak ve edep örtüsüdür. Bu örtü iman ve Hakka teslimiyet örtüsüdür.
Orucun beşinci hikmeti ise, ahlak ve edepten yoksun kimseler, ne kadar giyinirlerse giyinsinler, ne kadar örtünürlerse örtünsünler aslında çıplaktırlar. İşte oruç bize gerçek örtünün ahlak ve edep olduğunu öğretir. Elimize, dilimize ve belimize sahip olarak kamil bir ahlak ile olgun insan olmanın yolunu açar.
Ne mutlu gerçek kamillere.
Ne mutlu hikmet ve inançla oruç tutanlara. Yüce Tanrı oruçlarımızı ve tüm ibadetlerimizi kabul eylesin. İbadetlerimiz Ulu Dergahta Hak Defterine yazılsın. Hz. İmam Hüseyin ve tüm 12 İmamların şefaati üzerinize olsun. Allah Allah…
BEYİT
Kimdir Hüseyin ki alem ona pervane olup
Bu ne şemdir ki canlar ona divane olup
Fitne sahasında mes-el’i Hüda’dır Hüseyin
Tufanı belada keşti-yi necca’dır Hüseyin
Cahilin vahşetinde huzur-i kubra’dır Hüseyin
Musa’nın mabedi o turi sina’dır Hüseyin
Kıyam abidesi me-ser’u mina’dır Hüseyin
Şahadet dersinde ustadı şeyda’dır Hüseyin
Saika-yı iman eder seb-i yel’dadır Hüseyin
Mahsun göklerde hazin bir sevdadır Hüseyin
Değerli canlar;
Bir toplumun yaptığına razı olan onlardan sayılır. Batıl işte bizat bulunan kimsenin ise iki suçu vardır. O işi işlemek suçu ve o işe razı olmak suçu.
“Dünyada hiçbir şeye minnet etme, hürriyetini ancak böyle kazanırsın”
( Hz. Ali k.v.)
Cennet Ehli Beyt’ime zulmeden ve itnetim hakkında beni incitene haram kılınmıştır.
(Hz. Muhammed s.a.v).
Aşıkların destanı Sadıkların meydanıdır Kerbela, selam olsun Şahadetin en büyük öğretmeni İmam Hüseyin’e ve Kerbela Şehitlerine selam olsun
Tüm şehitlerimize. İbadetin en önemli özelliklerinden biri de bilinçle ve içtenlikle yapılmasıdır.
İçtenlikten uzak ve manevi hazdan mahrum bir şekilde yapılan ibadet gerçek bir ibadet değildir.
İbadet ederken içtenliği ve manevi hazzı yaşamanın yolu da nasıl ibadet edilmesi gerektiğini bilmekten geçer kuşkusuz.
Bu noktada tutmakta olduğumuz oruçlarımızın gerçek bir oruç olabilmesi için orucun nasıl tutulacağının idrakine varmamız gerekmektedir.
Oruç nasıl tutulmalıdır?
Elbette ilk başta söylenmesi gereken şudur ki; Oruç oruç gibi tutulmalıdır. Orucu açlık, susuzluk ve bir takım başka gereksinimlerden uzak kalmak biçiminde değerlendirmek orucu anlamamak demektir.
Hiç kuşku yok ki oruç aslında kişinin tüm bedeni ve ruhuyla kendisini Tanrı’ya adamasıdır.
Tanrı’ya adanan bir beden ve ruh kötülüklerin ve kötülüklerin karşısında iyilik ve esenliğin savaşçısıdır. Bu savaş kötülüğün simgesi olan şeytana karşı yapılan bir savaştır, mübarek ve mukaddes bir savaştır.
Nitekim şeytana ve nefse karşı girişilen savaşı Yüce Peygamberlerimiz büyük cihat olarak nitelemiştir. Anlaşılacağı üzere oruç tutan kişi nefsiyle ve şeytana cihat etmektedir.
Bu cihat Allah rızası için yapılan bir ibadettir.
Oruç tüm bedenle tutulmalıdır, tüm organlar oruca katılmalıdır.
Nasıl ki midemiz aç ve susuz kalarak oruç tutuyorsa, elimiz, dilimiz, gözlerimiz, kulaklarımız, kalbimiz de oruç tutmalıdır. Ellerimiz oruç tutmalıdır ki onlarla hiçbir canlıya zarar vermeyelim, dilimiz oruç tutmalıdır ki onunla kimseyi incitmeyelim, yalandan, dedikodudan uzak duralım.
Kulaklarımız oruç tutmalıdır ki onlarla kötü ve çirkin şeyleri işitmeyelim. Nefsimiz oruç tutmalıdır ki hırs ve şehvetten uzak duralım. Gözlerimiz oruç tutmalıdır ki onlarla harama bakmayalım. Kalbimiz oruç tutmalıdır ki tüm varlığımızı Allah sevgisiyle dolduralım.
Kuşkusuz varlığını Allah sevgisiyle dolduranlar büyük ozan Yunus Emre’nin işaret ettiği gibi “ Yaratılanı sevecektir Yaratandan ötürü”. Bu başta insanlar olmak üzere Tanrı’nın yarattığı tüm varlıkları Tanrı’dan oldukları için sevmek demektir. Ne mutlu yüreği Allah sevgisiyle dolu olanlara, ne mutlu orucu oruç gibi tutanlara.
Şahı Merdan İmam Ali Efendimiz ibadet eden insanları şu şekilde sınıflandırıyor;
Halkın bir bölümü sevap için Tanrı’ya kulluk eder, bu tarz bir kulluk tüccarların kulluğudur.
Bir bölümü de Allah’tan korkarak ibadet eder bu kölenin ibadetidir. Halkın diğer bir bölümü ise Allah’a şükrederek kulluk eder işte özgür kişilerin ibadeti böyledir.
Görüldüğü gibi sınıflandırmada ibadetin nasıl yapılması gerektiği konusunda çok dikkat çekici ve etkileyici bir yaklaşım sergileniyor. Orucumuzu tüccarların, kölelerin, orucu gibi değil, özgür kimselerin orucu gibi tutmalıyız. Yani Allah’ın rızasını kazanmak, ona şükrümüzü ifade etmek için, aşkla, sevgiyle ve içtenlikle oruç tutmalıyız.
Yüce Allah ibadetlerimizi özgür kimselerin ibadetlerinden eylesin. Gerçek mümin olup, orucu hakkıyla tutanlardan Yüce Allah razı olsun.
Oruç tutan kimsenin dikkat etmesi gereken konulardan biri de oruç tutmayanlara ya da tutamayanlara karşı göstereceği davranıştır. Unutmamalıdır ki oruç ancak oruç tutmaya niyeti olan, gücü yeten kimseler için farz ibadettir.
Kuşkusuz Yüce Allah hiç kimseye gücünün üstünde yük yüklemez. Allah kulları için zorluk istemez. Oruç tutmayanları incitecek söz ve davranışlardan kaçınmak oruçlu olmanın gereklerindendir.
Ayrıca daha önce de ifade ettiğimiz gibi oruç Allah rızası için tutulur, hiç kimse bir başkası için oruç tutuyor değildir.
Yine hiç kimse Allah rızası için yapılması gereken bir ibadeti yapamadığından dolayı bir başkasını kınayamaz ve incitemez.
Unutmamalıdır ki her can hesabını Allah’a verecektir, Allah adına hiç kimse bir başkasına hesap veremez, soramaz.
Aksi halde bu, Allah’ın hududunu ihlalden başka bir şey olmayacaktır. Ne mutlu Allah rızası için oruç tutanlara.
Ne mutlu orucunu başkaları için zulme dönüştürmeyenlere.
Ne mutlu oruç tutarak kalbini Allah ve insan sevgisiyle dolduranlara.
Yüce Tanrı tüm ibadetlerimizi kabul eylesin. İbadetlerimiz Ulu Dergahta Hak Defterine yazılsın. Şahı Merdan İmam Ali ve Şehitler Şahı Hz. İmam Hüseyin’in şefaati üzerinize olsun. Allah Allah …
MERSİYE
Ah kim erdi yine Muharrem’dir bu gün
Sinei su sızan dide giryan olacak demdir bu gün
Kaldı zalimlerin elinde varsusipti nebi
Ağla çeşmim haşredek eyyam matemdir bu gün
Kerbela hakinde ferz dendi
Resul oldu şehit
Bir içim su vermediler müsellemdir bu gün
Ehl-i Beyt’in çektiğin yad eyleyip şama sefer
Kara bağlar durmaz ağlar ol ki Adem’dir bu gün
Kim bir katre gözünden yaş dökmese eğer
Ceddi yoklansa çıkar melune hürremdir bu gün
Ehli tuğyandan zuhur etti bu fitne iltihap
Nalet olsun ol gurruhu bi hicap bi hicap
Men zarı emiri kasten framuş ettiler
Babı zehraya gelip etti o zalimler eza
Sevgiyle insanlığı kucaklamanın adıdır İmam Hüseyin,
İmam Hüseyin’in adıyla sizleri selamlıyorum.
Devam Edecek
Oruç Alevi inancında önemli bir yere sahiptir. Bizler Aleviler olarak tüm ibadetlerimizde olduğu gibi oruç ibadetinde de zahiri dışsal sağlıktan arınıp, Batıni içsel derinliğe ulaşmaya çalışırız.
Seyit Nesimi ve Seyit Ali Sultan Hazretlerinin “Biz oruç tutarız ki ramazana benzemez” demelerindeki hikmeti keşfederek Muharrem orucunun ve oruçtaki Batıni yönün farkına varmalıyız.
Alevi-İslam inancında oruç Muharrem orucudur. Diğer bir ifadeyle, Bizi biz yapan en önemli unsurlardan biri de Muharrem Ayında Allah rızası için oruç tutmaktır. Muharrem Ayı Aleviler için ibadetlerdeki içtenliğin doruğa çıktığı bir aydır.
Kuşkusuz bu ayın ayırt edici niteliği oruç ibadetinden geldiği de bilinmektedir.
Oruç ibadeti yeryüzündeki hemen hemen bütün dinlerde değişik şekillerde de olsa mevcuttur.
Yüce Tanrı’nın İslam’dan önce gönderdiği dinlerde de oruç ibadetinin bulunduğunu Kur-an bize haber veriyor.
Kuran’da oruç sözcüğü yerine Arapça Savm kelimesi kullanılmaktadır.
Bu sözcük Arapçada susmak ve hareketsiz kalmak anlamına gelmektedir. Aynı sözcük yemeden, içmeden ve cinsel ilişkiden uzak durmak anlamına gelen oruç ibadeti için de kullanılmaktadır.
Kuran’da bu iki sözcüğün her iki anlamını da görmekteyiz.
Nitekim Meryem Suresi 26. Ayetinde şöyle denilmekte; “
Ben Tanrı için Savm adadım, onun için bugün hiç kimseyle konuşmayacağım”.
Yine Bakara Suresinin 183. Ayetinde Yüce Tanrı şöyle buyurmaktadır;
“ Ey insanlar!
Oruç sizden öncekilerin üzerine yazıldığı gibi sizin de üzerinize yazılmıştır, bu yolla korunmanız umulmaktadır.”
Bu ayetlerden anlaşıldığı gibi, İslam’dan önce de insanların oruç tutmakla yükümlü idiler.
Ne mutlu Allah rızası için oruç tutanlara, ne mutlu oruçtaki Batıni yönü keşfedenlere.
Oruç tutmaktaki amacın kötülüklerden korunmak olduğu ayette apaçık belirtilmektedir.
Buradan da anlaşılacağı gibi insanı kötülükten uzaklaştırmayan bir oruç gerçek oruç değildir.
Oruç tutan mümin can orucunun ne maksatla olduğunu çok iyi idrak etmelidir. Oruç ibadetini tüm yönleriyle kavramaya çalışmaktadır.
Bilmelidir ki oruçta iki yön vardır bunlar zahiri yön ve Batıni yöndür.
Orucun zahiri yönü, Tanrıya şükretmek, yoksul, öksüz ve yetimlerin halinden anlamaktır.
Oruç tutan kimse bu şeyde hem Tanrı’nın rızasını kazanmak, ona şükrünü yerine getirmiş olacak, hem de orucun bedeninde oluşturduğu fiziksel sonucun bir yansıması olan açlık ve susuzlukla yoksulların, yetim ve öksüzlerin durumunu daha iyi anlayacaktır.
Oruç bu yönüyle aslında kişinin kendisini, yoksulların, öksüz ve yetimlerin yerine koyması demektir. Bizzat yaşayarak açlığın, susuzluğun, yoksulluğun ne demek olduğunu kavrayacaktır.
Bu da o kişide, merhamet duygularının gelişmesini sağlayacaktır.
Böylece kişi oruç döneminde ve oruç dönemi dışında yardıma gereksinim duyan insanlara yardım etmek için daha istekli olacaktır.
Kuşku yok ki yoksullara yardım edenlere, öksüze ve yetime sahip çıkanlara Allah lütfünü ve bağışını bol bol ihsan edecektir.
Kuran baştan aşağı merhamet edip acımak değil midir? Besmele ne anlama geliyor? 114. Surenin 113. Surenin başındaki besmelenin sırrına İslam alemi daha doğrusu kendisine İslam’ım diyenlerin vakıf olup, yaşamları halinde İslam zalimlikle haşa anılır mıydı?
Ne mutlu Allah rızası için yoksullara, öksüz ve yetimlere yardım eden canlara. Ne mutlu Allah’ın lütuf ve bağışına mahzar olanlara. Ne mutlu merhametle dolu olanlara.
Oruçtaki bir diğer yön olan batini yönü ise şu şekilde açıklamak mümkündür.
Oruç tutmaktaki amaç kişinin nefsani kötülüklerden arınmaya çalışmasıdır. Gerçek mümin orucunu bütün bir yıla ve tüm ömrüne yayar. Eli dili beli ile her türlü çirkin işlerden uzak durur. Gerçek mümin her zaman oruçludur, tüm organları ile Hakkı zikreder. Hakkı zikreden bir vücuttan ise kötülük sadır olmaz.
Hakkı söyleyen dil şerri söylemez Hak için çalışan el harama uzanmaz
Hak içi bakan göz harama
bakmaz Hakkı seven yürek batıla meyletmez
İşte bu nedendir ki;
Cinsel orucu yani içselleştirilmiş orucu ya da diğer bir deyişle batin orucunu gerçek müminler tutar, onlar öyle müminlerdir ki yerken içerken bile oruçludurlar. Onlara zahir orucuyla hükmedilmez. Batin orucunu anlamak için Yüce Peygamberimizin şu sözünü hatıra getirmek lazımdır. “Nice oruçlular vardır ki oruçlarından onlara sadece bir açlık kalmıştır” görüldüğü gibi aç ve susuz kalmak oruç tutmak değildir, orucu ancak gerçek müminler tutar. Ne mutlu gerçek müminlere.
Biz Aleviler, orucumuzu ve matemimizi şu üç nedenle tutuyoruz;
1) Şehitler Şahı Hz. İmam
Hüseyin ve diğer Kerbela şehitlerinin matemi için
2) Kerbela katliamından sağ kurtulan Hz. İmam Zeynel
Abidin’den Ehl-i Beyt soyunun devamına şükretmek için
3) Hz. Adem’den Hz. Muhammed’e değin, tüm peygamberlerin Muharrem Ayını kutsal kabul etmelerine saygı gösterdiğimizin ifadesi için ve bütün Peygamberlerin bu ayda oruç tuttukları için.
Ve Allah rızası için tutarız.
Yüce Tanrı tuttuğumuz oruçlarımızı kabul eylesin, oruçlarımız Ulu Dergahta Hak Defterine yazılsın.
İmam Hüseyin ve tüm Kerbela Şehitlerinin şefaati üzerinize hazır ve nazır olsun. Allah Allah…
BEYİT
Aşıkı Sadık muhubi Mustafa derler bize
Dert ile gayretkeş Ali Aba derler bize
Biz gurruha sorsalar Ey kavim siz kimlersiniz
Tabib-i Şahı Velayet Murtaza
Derler bize
Aşk ile tığlar çekip münkire karşı durmuşuz
Ol sebepten kavmi süfyan eşkıya derler bize
Canı baş terk eyledik bizler
İmamlar aşkına
Bendi Şahi Şehidi Kerbela
Derler bize
Gerçi ben bir dertliyim derdim yetimler bendidir
Çek elin bizden tabiba bi deva derler bize
Ne oldu bu gönlüm ne oldu bu gönlüm
Derdi gamla doldu bu gönlüm
Yandı bu gönlüm yandı bu gönlüm
Yanmakta derman buldu bu gönlüm
Bayramım imdi bayramım imdi
Bayram ederler yar ile şimdi
Hamdu senalar hamdu senalar
Yar ile bayram kıldı bu gönlüm.
MERSİYE
Yarabbi bu ne fitnedir ki açıktan duydu cihan
Yarabbi bu ne zulüm ki belli oldu devran
Yarabbi alem bu cinayetin kızgınlığı ile yanmaz mı
Yarabbi felek bu işten kızarıp utanmaz mı
Akmasın, şu yerin dibinden geçsin sular
Şu fani dünyada boşa verilmesin karar
Faniliğin rüzgarına uğramadı bu yerler
Varlık aynasının yüzüne toz çöktü derler
Hızlı çekilen kılıçlar açmışlar ağızlarını
Kılıçlar kesip oklar delmiş nazik bağrını
Yarabbi kahrolası kılıçlar çıkmasın kılıflarından
Kesmiş başını Hüseyin’in zülüfünden.
ORUÇ NEDİR?
Orucun Arapçada kelime anlamı, “Savm ve siyam” olarak geçer. Savm; Hareketsiz kalmak, susmak anlamındadır. Hz. Meryem ana, çocuğunu babasız dünyaya getirince ilahi bir ses ona, “Sus” der. O da susar kimseyle konuşmaz. İslam Ansiklopedisi, Kur’anda, Meryem Suresinde bir sesin Meryem’e; “Ben acıyana savm adadım, bu gün kimseyle konuşmam.”[1]
Kur’an, savm kelimesinin, oruç tutmak ve susmak anlamın da iki şekilde kullanıldığına işaret etmektedir. Ansiklopedi, susmak ve oruç tutmak kelimeleri arasında bir bağ olduğunu vurguluyor ve belirtiyor. Kur’an; “Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, sizin de üzerinize farz kılındı. Bu sayede korunmanız umulmaktadır”[2]
Ayetten de anlaşılacağı gibi İslam’ın kutsal kitabı Kur’an, Hz. Muhammed’e gelmeden önce, ki (Hz. Adem’den, Hz. Hatem’e kadar) peygamberler de oruç tuttuklarını belirtiyor. Tuttuklarına göre hangi orucu tutmuşlardır? İslam’dan önce orucun var olduğu ayetten de anlaşılmaktadır. Hz. Adem’den beri oruç vardı. Dünyanın bütün büyük dinlerinde, belirli kutsal zamanlar sırasın da, ya da öncesinde veya özel nedenlerle oruç tutuluyordu. Bütün tarihi kaynaklar, oruç adetinin insanlığın eski bir geleneği olduğunda birleşiyor. Bizim konumuz İslam’da oruç olduğuna göre onu irdeleyeceğiz. Ayette de görüldügü gibi oruçtan amaç kötülüklerden korunmak, nefsi terbiye etmek, iyi ahlaklı bir insan olmaktır.
Tanrı boş yere insanları aç bırakıp cezalandırmaz. Orucun gerçek anlamı kötülüklerden uzak durup, iyi ahlaklı olup tanrının buyruğunu yerine getirip olgun insan, yani “insan-ı kamil” olmaktır. Bütün ibadetlerden amaç insanın gerçek anlamda kendini bilen “insan” olmasıdır. Kur’an’da oruç, vacip ve farz olmak üzere ikiye ayrılmıştır.
Farz olan: bütün İslam alemine bildirilen oruçtur. Vacip olan: bir dileğin yerine gelmesi veya işlenen bir suça tevbe etmek için tutulan “Nezir orucu”dur. Bu tutulan oruçların iki yönü vardır; Zahir ve batın. Zahiri yönü: Allah’a şükretmek, ola ki nefis aç kalınca yoksul, yetim, çaresiz ve sağlığı kendisini geçindirmeye yetmeyen insanlarımızın çaresizliklerini, ve sıkıntılarını hissedip, merhamet duyguları gelişip, vicdan muhakemesi çalışır, bu çaresiz insanlara yardım elini uzatılır. Batini yönü: Gerçek müminin orucu ise senede 365 gündür.
O kişi yaşamı boyunca halk için çalışır, paylaşımcıdır. Komşusu aç iken o tok gezemez. İnsanlar sefalette iken o saltanatta olamaz.
O gerçek mümindir ki, sadece nefsini değil, yani midesini değil, bütün uzuvlarını harama bağlı tutar. “Şeriatın emrettiği zahiri orucun yanında ayrıca tarikat ve hakikat oruçları da vardır”[3]
Zahiri oruç: gündüzleri yemekten içmekten ve mukarenetten kesilmektir. Ramazan ayında tutulur. Hakikat orucu: Ömür boyu devam eder. Oruçlu, gece gündüz bütün azalarını kötü duygulardan muhafaza etmek mecburiyetindedir.
Gıybet etmez, hiç bir fenalık düşünmez, kimseye zulmetmez, dövmez, sövmez, duygularını kötüye kullanmaz.
Duygularını kötülüğe kullandığı anda, fiilen yapmasa da orucu bozulmuş olur. İşte asıl oruç budur. Çünkü Cenab-ı Fahr-i kainat sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz buyuruyor ki: “Nice oruçlular vardır ki, oruçlarından onlara sadece bir açlık kalmıştır.”(İbn-i Mace) Bu Hadis-i Şerif’ten anlaşılıyor ki, bir çok oruçlular iftar ediyorlar farkında değiller, hem de oruç tuttuklarını zannediyorlar. Görünüşte yemeyip, içmeyip oruç tutuyorlar, ama yaptıkları hareketler hiç de bir oruçlunun hareketine benzemiyor.
Dolayısı ile bir çok iftar edenler de vardır ki oruçludurlar, oruçları bozulmamıştır. Niyetleri daima istikamet üzerinde bulunur. Kötü duygu ve düşüncelerden kendilerini alıkoymuşlardır, istedikleri gibi hareket edemezler, istediklerini yiyip içemezler.
Hadis-i Kudsi’de “oruç benim içindir, mükafatını ben veririm” diye bildirilen oruç bu oruçtur.
Hakikat orucu: Hazret-i Allah’ın muhabbetini sırda muhafaza etmektir. Cenab-ı Hakk’ı görmek sır gözü iledir, yoksa baş gözü ile görülmez. O muhabbet çıkıp başka muhabbet girdiği zaman, hakikat ehlinin orucu bozulmuş olur. Onu kaza edecek ki, yani istiğfar edip aynı muhabbeti duyacak ki, orucu devam edebilsin. Çünkü o insanları Hazret-i Allah kendisi için halk etmiştir.
Hadis-i Kudsi’de “İnsan benim sırrımdır, ben de insanın sırrıyım” diye buyuruyor. Hz. Mevlana’da bir coşku halindeyken; “Söyletmeyin bana insanın ne olduğunu. Söylersem sizde yanarsınız bende yanarım.” Onlar daima Hakk iledir. Dolayısı ile Hazret-i Allah o kullarının başka bir şeyle meşgul olmasını da istemez. İşte Allah’ın “dosdoğru yolu”nda olan kamil insanlar bunlardır.. Bunların orucu da hakikat orucudur.
ORUÇ NİÇİN TUTULUR?
Allah, irade sıfatını yalnız insanlara bahşetmiştir. İşte oruç iradenin imtihanıdır. Kiminle? kendi kendinle, hiç bir şeyle uslanmayan nefsin, oruç ile ıslahıdır. Çünkü açlık had safhada iken yememek, içmemek, iyilik için nefsin dizginlerini çekip iradeyi kullanmaktır, yani vücuda aklın hükmüdür.
Kendi bedenine sözünün geçmesidir. Cenabı Allah bir kutsi hadisinde, “Oruç benim içindir, onun mükafatını da ben vereceğim.” Niçin? Çünkü, Allah ile kul arasındadır. Tamamen kendi rızalığı ve kendi iradesi altındadır. Yeter ki oruç denilen bu muazzam bedeni İbadet şuurlu olarak aşkla yapılsın. Eğer birilerine görünmek adet yerini alsın diye yapılıyorsa, yani ruhu manası gayesi anlaşılmadan yapılıyorsa, gayeye hizmetten uzak olur. Oruç, yalnız aç kalmak değil, aynı zamanda açı arayıp onu doyurmanın da adıdır.
Oruç, dili ile gönül kırıyorsa, eli ile yanlış yapıyorsa, ayağı ile yanlışa gidiyorsa, günlerce aç kalsa da amaca ulaşamaz. Hz.Peygamberimiz de, “Birçok insan vardır ki, bu zavallıların alacağı sevap, aç ve susuz kalmaktan ibarettir” diye buyurmasının gerçeği budur. Oruç, tüm uzuvlarıyla Allah rızasına tutulmalıdır.
ORUÇ NASIL TUTULMALIDIR?
Oruç, Beden orucu olmalıdır. Gözün orucu, gafletten men olunmasıdır. Dilin orucu, yalandan, gıybetten, dedikodudan uzaklaşmaktır.
Kulağın orucu, yasaklanmış şeyleri işitmemektir. Nefsin orucu, hırs ve şehvetten kendisini korumasıdır. Kalbin orucu, bütün nefsani duygulardan arınıp beşeri sevgiden uzaklaşmaktır. Ruhun orucu, dünya malına tamah etmemektir. Sırrın orucu, Hakk’tan gayrisini görmemektir. Batındaki oruç, kalbe, ruha, sırradır. İşte oruç bütün vücudun azalarıyla tutulmalıdır.
Oruç tutuyor görüneceksin yalan söyleyeceksin, küfür içinde olacaksın, başkaları da niçin benim gibi oruç tutmuyor diye cana kıyacaksın ve sonunda oruç tuttum Allah kabul eyler diyeceksin. Böyle orucu Allah kabul eder mi? Oruç tutan insan kalp kırmak değil, kırılan kalbi tamir etmektir.
Oruçluyum diye ona buna saldırmak değil, örnek insan, yani kamil insan olmaktır. İnsanları sevmek, bağışlamak, acımak ve yardım etmektir. Allah kavramı da bu değil midir? Cenabı Allah “Oruçlunun ağız kokusunu severim” diye buyuruyor. Bu koku, çirkin açlık kokusu mudur? Hayır, ya nedir?
O oruçlu ağızda hile bulunmaz, yalan ağzın yanına gelmez, kimseyi aldatamaz. Çünkü, Kainatta Allahsız bir zerre görmez ki! Nasıl aldatabilir ki! Hakk aşığı da ne güzel söylemiş; “Sevap istersen öldür yalanı Cennet istersen incitme canı.”
Öyleyse kötülükle karşılaştığımız zaman kendi kendimize, dikkat et oruçlusun, yani Allah’ın sıfatısın. Ayıpları görmeyeceksin, örteceksin, kötülükleri iyilikle karşılayıp, güzelliğin ne olduğunu göstereceksin, işte oruç budur. Düşününüz, hayvanı bir yere bağlayıp yiyecek vermeyip aç bırakırsan, bu oruç mudur? Hayır, oruç aşkla, şevkle ve şuurlu tutulmanın adıdır. Midenin açlığı değildir.
Hz.İmam Ali şöyle buyuruyor; “Bedenin orucu, irade ve ihtiyarla azaptan korkup sevaba girmeyi, ecre (sevap) nail olmayı dileyerek yemekten kesilmektir. Nefsin orucu, beş duyguyu öbür suçlardan çekmek, kalbi de bütün şer sebeplerinden ayırmaktır. Kalbin orucu dilin orucundan, dilin orucu ise, midenin orucundan hayırlıdır.”[4] Şahların şahı da bütün uzuvlarımızla oruçlu olmamızı istiyor. Bir atasözümüzde şöyle der; “Mümin korumalı nefsini kibirden / Ağzını küfürden, gönlünü kirden.”
Evet önemli olan kinden kibirden, şehvetten, buğuzdan, azgınlıktan, cürümden, haramdan kısaca bütün kötülüklerden arınmaktır oruç. Hz.İmam Ali efendimiz, “Bir bölük halk, sevap için Allah’a kulluk ederler, bu kulluk tacirlerin kulluğu, bir bölükte Allah’a korkarak ibadet eder, bu kölenin ibadetidir. Bir bölükse Allah’a şükrederek kulluk eder işte hür kişilerin kulluğu budur.”
Oruç da bir ibadet olduğuna göre tacirlerin, kölelerin ibadeti gibi değil, özgür iradeyle, aşkla, sevgiyle tutulan oruç, yapılan ibadet makbul olduğunun altını çizmektedir.
Oruç iki türlü tutulur; Bedenin orucu; irade ve ihtiyarla azaptan korkup, sevaba girmeyi ecre nail olmayı, dileyerek yemekten kesilmektir. Nefsin orucu; beş duyguyu öbür suçlardan çekip, kalbi de bütün şer sebeplerden ayırmaktır.
ORUÇ’UN HİKMETLERİ Orucun batini anlamdaki hikmetleri de şöyledir; Birinci hikmet; Oruç tutan kendini kontrol ederek, iradeye ve nefse sahip olarak düzgün insan olmanın seyrini yapar. Allah’ın ahlakıyla bezenir, eline, beline, diline sahip olur.
İkinci hikmet; Oruçlu insan bir şey yapmış olmanın rahatlığıyla gönlünde huzur bulur. Huzur demek ise, Allah’la muhabbet etmektir.
Hakk aşığı şöyle der; “Muhabbetle bulanlar buldu Hakk’ı Muhabbetsiz kulun Hakk’ta ne var hakkı.” Oruçta kıble; “Her nereye dönersen Allah’ın cemalini görürsün”[5] Her tarafı kıble edip ibadet halinde olursun, yön ve şekilden uzaklaşıp yeryüzünü mabet edinmektir. Üçüncü hikmet; Aç olan insan aç olanın halinden anlar. Açlığını yüreğinde hisseder, yardım eder, aç doyurur, lokmasını paylaşır, yaratanına aç olanlar için yalvarır. Peygamberimiz de; “Komşunuz aç iken, siz tok olup gerçek mümin olamazsınız” diye buyuruyor.
Cömertlik aşık olanlara mahsustur. Bu hikmetin farkına varır. Allah cömerttir, cömert olanı da sever, deyip cömertlerle birlikte cömertlik, makamının sırrına vakıf olursunuz.
Dördüncü hikmet; Kazancınız yani ekmeğiniz, tuzunuz helal olmalıdır. Helalından kazanmak lazımdır, kul hakkı yememek lazımdır.
Aç kalarak, kul hakkının ne kadar önemli olduğunun bilincine varıp, başkalarının açlığının sırrına ermektir. Yüce peygamberimiz; “Nefsini bilen, Rabbini bilir,” diye buyurmasının hikmeti budur. Beşinci hikmet; Hakiki oruçlu insan, kınından sıyrılan bir “İnsan-ı kamil”dir. o makamda yapılan ibadet “Amel” olup Hakk’ın dergahına yazılır.[6] KAYNAK: Ali Rıza UĞURLU,Aşk-ı Muhabbet [1] Meryem Suresi, Ayet 26 [2] Bakara Suresi, Ayet 183 [3] Ömer Öngüt, Allah-u Teala’nın Hükümleri Kitabında, s. 32-33 [4] Hz. Ali, Nehc-ül Belaga, s. 396 [5] Bakara Suresi, Ayet 115 [6] Şemsettin Yeşil, Miracın Hakikatı, Berat’ın Esrarı-Orucun Manası