26 Ağustos 2025 Salı
Uzm. Psk. Nergis ÖZDİNÇ
Güç kavramı herkes için farklı anamlar taşıyabilir. Burada fiziksel güçten ziyade psikolojik açıdan güçlü olmaktan bahsedeceğiz. Psikolojik olarak güçlenmeye neden ihtiyacımız var?
Psikolojik açıdan güçlenmek, zorluklarla başa çıkabilmek, duyguları düzenleyebilmek, kendimizle ve çevremizle sağlıklı ilişkiler kurabilmek, esnek ve anlam odaklı bir yaşam sürdürebilmek demektir.
Geçmişte ve şimdiki zamanda hayatımızı etkileyen olumsuz durumlar hep oldu. Gelecekte de olmaya devam edecek. Hayatta kaldığımız sürece başa çıkmak zorunda kaldığımız durumlarla karşı karşıya kalacağız.
Bazen benzer olayların tekrar ettiğine tanık olacağız. Geçmişte o durumla nasıl baş ettiğimizi hatırlayacak ve ona göre bir yol alacağız. Çünkü geçmiş deneyim bizi güçlendirmiş olacak. Bazen de hiç tanıdık olmayan bir durumla mücadele ederken bulacağız kendimizi. Elbette zorlanacağız. Ancak psikolojik açıdan güçlendiğimizde bu bizi yıkamayacak. Evet belki sarsacak ama rotamızı yeniden oluşturup yolumuza devam edebileceğiz.
Geçmişte üstesinden geldiğin bir durumu düşün. Hangi güçlü yönlerin sayesinde bunun üstesinden gelebildiğini anımsa. Hepimiz küçük ya da büyük bizi zorlayan durumlardan geçmişizdir. O gün sizi güçlü tutan hangi kaynaklara sahiptin. Bu kaynaklarını hatırla. Aile ve sosyal çevre dış kaynaklarımızdır. İç kaynaklarımız bizi hayata bağlayan, zor zamanlarda ayağa kaldıran görünmez güçlerdir.
Öz farkındalık yani duygularımızı ve kendimizi tanıyor olmak en önemli içsel kaynaklarımızdan biridir. Öz şefkat, hatalar karşısında kendine gösterdiğin anlayıştır. Benlik algısı, değerini biliyor olmaktır. Bunlar seni güçlendirecek temel içsel kaynaklar diyebiliriz. Elbette sadece bunlar değil; Umut etmek, geleceğe dair olumlu beklentileri koruyabilmek demektir. İyimserlik, sabır, azim ve kararlılık, değerler, hayal gücü, mizah duygusu, merak ve vicdan içsel kaynaklarımızdandır.
Geçmişte ve şimdiki zamanda bizi güçlendiren kaynaklarımızı geleceğe taşıyabiliriz. Hatta onlara yenilerini ekleyerek kendimizi duygusal ve bilişsel olarak daha da güçlendirebiliriz.
Kendinizi gelecekte güçlü biri olarak hayal edin. Bugünkü sizden farklı olan kaynakları neler? Bu kaynakları bugünden nasıl ortaya çıkartabilirim? Gelecekteki güçlü benin şu anki benden farkı ne? Bu sorulara vereceğiniz cevaplar sizi içsel kaynaklarınıza götürecek. Unutma, yarınki güçlü seni bugünkü farkındalığın oluşturacak.
İlişkilerde iletişimin önemini bir önceki yazımda vurgulamıştım. Şimdi bu yazıda biraz detaylara ineceğiz. Aktif dinleme, iletişimde en temel unsurlardan biridir ve ilişkilerin derinleşmesini sağlar.
Aktif dinleme, yalnızca sessiz bir şekilde karşınızdakini dinlemekten çok daha fazlasıdır. Sadece dinlemek değil, anlamaya çalışarak, odaklanarak, empatiyle dinlemektir. Bu dinleyiş biçiminde, karşınızdaki kişinin söylediklerine zihinsel ve duygusal açıdan gerçekten orada olarak katılmak anlamına gelir. Aktif dinleme becerisinin ilişkiye katkısı tahmin edilenden fazladır.
İletişimde aktif dinlemenin olması, ilişkilerde güven artışını destekler. Dinlendiğini hisseden kişi kendini daha güvende hissedecektir. Aynı zamanda çatışma ve anlaşmazlıkları da azaltır. İlişkilerde, beni anlıyor hissi duygusal bağı güçlendirir. İletişimde olumlu geribildirim sağlandığında devamı için de çaba gösterilir ve sağlıklı ilişkiler kurmanın yolu açılmış olur.
Aktif dinleme becerisini geliştirmek için dikkat edilecek birkaç unsurdan bahsedebilirim. Öncelikle göz teması kurmak gibi bedensel dikkatin orada olduğunu göstermek ilk adım olabilir. Dinlerken başını sallamak, bedenini karşındaki kişiye döndürmek, buradayım ve seni dinliyorum demenin başlangıcıdır. Dinlerken telefona veya televizyona bakmanız buna katkı sunmayacaktır.
Konuşurken karşınızdaki kişinin sözünü bitirmesini beklemek, kendi vereceğiniz cevaba odaklanmak yerine “ne diyor ne anlatıyor” diyebilmek, sizi aktif dinleyici rolüne sokar. Tavsiye vermeden önce karşınızdaki kişinin duygusuna odaklanmak, onun duygusuna eşlik edebilmek, empatik tepkiler vermenizi sağlayacak. “Bunda üzülecek ne var.” gibi duyguyu yok saymak yerine, “Bu seni gerçekten üzmüş.” diyebilmek için empati yapabilmek gerekir.
Yansıtma cümleleriyle, karşınızdaki kişiyi gerçekten anladığınıza ilişkin geri bildirimlerde bulunabilirsiniz. Gerçekten orada olup, onu aktif dinlediğinizde “Yani diyorsun ki bu durum seni değersiz hissettirdi.” gibi cümleler kolaylıkla kurulabilir olur.
Bunlara ek olarak, söylenenlerin altındaki gerçek ihtiyacı anlayabilir olmak aktif dinlemenin bir sonucudur. Öfke duygusunun altında aslında ilgi ihtiyacı olabilir veya sitemin içinde duyulmama hissi gözlenebilir. Aktif dinleme becerisi bunları ayırt etmeye yardımcı olur.
İlişkilerde yaşanan pek çok sorun iletişim temellidir. Biri kendini duyulmamış hissettiğinde, güven, değer gibi unsurlar sorgulanmaya başlar. İlişkilerin sürdürülebilir olmasının altında anlaşılıyor olmak çok kıymetli. Dinliyormuş gibi yapmak yerine gerçekten duymak, ilişkiyi güçlendirecektir. İletişim için sadece konuşmak yeterli değildir.
Bir ilişkiyi ilişki yapan en önemli yapı taşı iletişimdir. Yokluğunda, iki kişi yan yana olabilir ancak birliktelikten bahsetmek zordur. İletişimin olmadığı bir ilişki, biçimsel birliktelikten ibarettir. Sürdürülebilir sağlıklı bir ilişki için, bağ, güven, empati gibi dinamikler ancak iletişimle sağlanabilir.
Bağ kurabilmek iletişim ile mümkündür. Bu bağlamda iletişim, duyguların, düşüncelerin ve ihtiyaçların paylaşıldığı bir köprü gibidir. Köprü kurulamazsa bağ da kurulamaz. Sağlıklı bir ilişki için bağ önemli bir unsurdur. İlişki aynı zamanda dinamik bir yapıdır. Yaşayan bir sistem gibi düşünülmeli. Bu sebeple beslenmesi gerekir. İlişkileri besleyen en önemli unsur elbette iletişimdir.
İletişimin kurulamadığı ilişkilerde kişiler kendilerini yalnız, görülmemiş ve anlaşılmamış hissedebilir. Bu da zamanla güven kaybına, pasif agresif tepkilere ve uzaklaşmalara neden olabilir.
İlişkilerde sorunların olmamasını düşünmek gerçeklikten uzak bir beklentidir. İlişkinin olduğu yerde çatışmalar olması normaldir. Çünkü iletişimin olmadığı yerde çatışma da olmaz. İletişimle ortaya çıkan çatışmalar yine iletişim ile çözülür. Çözülemeyen çatışmalar ilişki için tehdit edici bir unsur haline gelebilir. Sağlıklı ilişkiler kurabilmek ve sürdürebilmek için gereken temel iletişim becerileri şu şekildedir;
Aktif Dinleme: Karşındaki kişiyi sadece duymak değil anlamaya çalışmaktır. Konuşma sırası sana gelirken ne diyeceğine değil karşındaki kişinin ne demek istediğine odaklanarak mümkün olabilir.
Ben Dilini Kullanmak: Karşı tarafı suçlamadan sorumluluğu üstelenerek konuşabilmektir. “Sen beni zaten hiç dinlemiyorsun.” Gibi suçlayıcı bir dil yerine, “Kendimi bazen duyulmamış hissediyorum.” Diyebilmektir.
Duyguları İfade Etmek: Duygularımızı yok saymak yerine ne hissettiğimize odaklanıp uygun biçimde paylaşabilmek iletişim için yol açar. Bastırılan duygular patladığında iletişim zorlaşabilir.
Açık ve Net Mesaj Vermek: Ne söylediğin kadar nasıl söylediğin önemlidir. Dolaylı genel imalar yerine açık ve net mesaj vermek çatışmalarda önleyici rol oynar. “Beni üzüyorsun.” yerine “Dün söylediğin söz beni kırdı.” gibi net iletişim, ilişkide sorunların çözümü için destekleyici olur.
Empati Kurmak: “Senin yerinde olsam ben de böyle hissedebilirdim.” Gibi ifadeler, karşı tarafı anlamaya çalıştığınızı gösterir. Anlamak ve anlaşılmış hissetmek iletişimi güçlendirir.
Sınır Koymak: Kendi ihtiyaçlarımızı belirtmekten çekinmemek ve aynı zamanda karşımızdaki kişinin sınırlarına da saygı duymak kıymetlidir.
Çatışma Yönetimi: Yıkıcı olmayan bir biçimde çatışmayı ele almak demektir. Kişi odaklı değil sorun odaklı olması önerilir. “Senin yüzünden.” Demek yerine, “Bu durum bizi zorluyor.” Demek daha yapıcıdır.
Zamanlama ve Uygun Ortam: İletişimde doğru şeyin, doğru zamanda ve ortamda söylenmesi en önemli unsur olsa gerek. Empatik bir cümle, uygun olmayan bir ortamda duyulmayacaktır.
Bu dinamiklere bakılınca iletişim kurmak zor görünebilir. Ancak iletişimsizlik çok daha büyük kayıplara neden olabilir. İlişkiler, biz insanlar gibi üzerine biraz emek ve çaba ister.
Daha çok iş dünyası içinde yer edinmiş bir kavram olan sessiz istifa, ilişkiler için de kullanılabilir. İş yerinde ekstra çaba gerektirmeden, sadece verilen görevin asgari düzeyde yapılması olarak karşımıza çıkan bu durum, ilişkilere uyarlandığında benzer bir tablo ile karşılaşmak mümkün.
İlişkilerde sessiz istifa, bir kişinin açıkça ilişkiyi sonlandırmadan, duygusal olarak geri çekilmesini, artık ilişkiye yatırım yapmamasını ifade eder. İlişkilerde biri, fiziksel olarak orada olsa da artık, duygusal bağ kurmuyor, çaba göstermiyor, çözüm aramıyor, ilişkiyi geliştirmek için katkı sunmuyordur.
Böyle bir durumda kişi bunu dile getirmiyordur ancak içinde ilişkiyi çoktan bitirmiştir. Adeta ilişkiden çekilmiş gibi görünür. Bunu durumu anlayabilmek için bazı ipuçlarına bakabiliriz;
İletişimde ve İlgide Azalma: En dikkat çeken ipucu olabilir. İlişkide biri istifa ettiyse, dertleşmek, ortak hayaller kurmak ya da keyifli sohbetler artık yoktur. Partnerin iyi ya da kötü hissetmesi fark etmez çünkü ilgisizlik ve duyarsızlık vardır.
Çatışmalardan Kaçınma: Çatışmak için iletişim gerekir. İletişim yoksa çatışma da yoktur. Çünkü amaç çözüm bulmak değil uzak durmaktır.
Sürdürme Zorunluluğu: Ekonomik, sosyolojik, sağlık veya konfor alanı gibi sebeplerden dolayı ilişkide kalmaya zorunlu hissetme gözlenebilir.
Fiziksel ve Duygusal Mesafe: İlişkide biri sessizce istifa ettiyse, sarılmak, dokunmak ve duygusal yakınlık görülemez. İlişkide bireyler hem fiziksel hem duygusal olarak mesafeli hissederler.
İlişkiye Katkı Sunmamak: İlişkiden sessizce istifa eden kişi ilişkiyi canlı tutacak planlar yapmaz. Sürprizler gereksiz görülebilir ve özel günler önemsiz hale gelir. İlişkiye katkı sunacak eylemler yapılmaz.
Ortak kararlar ve heyecanla başlanan bir ilişki nasıl oluyor da tek taraflı hale gelebiliyor? Ekonomik, sosyolojik pek çok neden sıralanabilir. Psikolojik açıdan bakıldığında ise, ilişkideki değersizlik hissi, tek taraflı çabalama, geleceğe dair umudun kaybolması ki ilişkinin sürdürülebilir olması için umut önemli bir kaynaktır. İlişkinin geleceğine dair umut ve inancın kaybolması duygusal tükenmişlik yaratabilir. Buna benzer nedenlerle çabalamaktan yorulmuş veya vazgeçilmiş olabilir.
Sessiz istifa fark edilmezse, ilişkide pasif bir tükenme yaşanır. Kişiler birlikte gibi görünse de aslında bir yalnızlık içindedirler. Fark edildiğinde, suçlamadan ve yargılamadan uzak durarak açık iletişim kurulması önerilir. Örneğin; “Son zamanlarda seni uzak hissediyorum.” benzeri açık bir dil ile durumu fark ettiğinizi ifade edebilirsiniz. İletişimde zorluk yaşadığınızda bu konuda size destek olabilecek profesyonel bir yardım almaktan çekinmeyin.
Bazen fark edersiniz, çabalarsınız ama yine de olmayabilir. Unutmayın ki ilişkiler tek taraflı çaba ile ancak bu şekilde var olabilir. Daha fazlası için iki kişinin varlığına ihtiyaç vardır. İlişki teknesini ilerletebilmek için çift kürek gerekir.
Gerçekleri görürüz ancak bazen yüzleşmekten kaçınırız. Çünkü yüzleşmek acı verici olabilir. Kendimizi korumak için o gerçekleri görmezden gelme, yok sayma, inkâr etme davranışlarında bulunabiliriz. “Deve Kuşu Sendromu” kavramı psikoloji, davranış bilimi ve popüler kültürde bir savunma mekanizması olarak karşımıza çıkar.
Bu kavramın pek çok farklı alanda kullanıldığını görebiliyoruz. Sağlıkta hastalık belirtilerini yok sayma, finansta borçla ilgili sorunları yok sayma, ilişkilerde ise problemli yapıları sonlandırmak yerine katlanma gibi örnekler verilebilir.
İlişkilerdeki deve kuşu sendromu, kişinin ilişki içindeki var olan olumsuzlukları görmezden gelmesi, yok sayması ya da yüzleşmekten kaçınması şeklinde işler. Bu, bir savunma mekanizması olarak kısa vadede kişiyi yüklerden koruyor gibi görünse de uzun vadede ilişkinin çürümesine, biriken problemlere ve kopuşlara yol açabilir.
İlişkilerdeki belirtileri şu şekildedir;
Görmezden Gelme: Partnerin ilgisizlik, hakaret, sadakatsizlik gibi olumsuz davranışları tekrar etse de “O böyle zaten” diyerek durumu normalleştirme gözlenir.
İnkâr: İlişki içerisindeki olumsuzluklarda “O aslında beni seviyor sadece bu aralar yoğun.” Gibi cümlelerle gerçeklikle çelişen bahaneler sıklıkla üretilir.
Erteleme: İlişkideki sorunlar bellidir ancak bu sorunları konuşmak, sınır koymak ya da ayrılmak gibi adımlar sürekli ertelenir.
Duygusal Uyuşma: Sorunların farkında olunmasına rağmen bu durumun hiçbir şey hissettirmemesi gibi davranma, kendini hissizleştirme gözlenir.
Sessiz İstifa: İlişkide var gibi yok olmak. Partnerin içsel kopuş yaşayıp ilişkiye dair hiçbir çaba göstermemesi durumudur.
Yalancı Umut: En sık duyulan şey, “Belki değişir, zamanla düzelir.” Düşüncesiyle hak edilenden daha azına uzun süre tahammül etmeye çalışılır.
Hayali Partner: İlişkiyi olmasını istediğin şekilde görme eğilimi vardır. Partnerin gerçek davranışlarını yok sayma ve onun hakkında umduğun kişiliği yaşatma çabası gözlenir.
Bağlanma ya da kaybetme korkusu, değersizlik şemaları, çocuklukta öğrenilenin tekrarını yaşıyor olma, örneğin çatışmaktan kaçan bir aile modelinde büyümüş olmak, özgüven eksikliği gibi pek çok faktör bu davranışların gelişmesine katkı sağlamış olabilir.
Bu davranışların uzun vadeli sonuçlarında, kimlik yitimine varan duygusal tükenme, kronik tatminsizlik, patlayıcı krizler, travmatik ayrılıklar ve kopuşlar olabilir.
Yıllardır olumsuzluklar yaşanan ilişkiler asla bitmez çünkü biri sürekli başına kuma gömer. Yüzleşmeyi tercih ettiğinizde başta canınız yanacaktır ancak uzun vadede bu sizi özgürleştirecek ve güçlendirecektir. Yüzleşmekten korkma!