11 Kasım 2025 Salı
Öğrenciler bu hafta kısa bir tatil sürecine girdiler. Her tatil sürecinde olduğu gibi burada rutinler esneyerek değişebilir. Değişen rutinler öğrenciye ve size hizmet ediyorsa güzel ve verimli bir mola olabilir. Aksi halde okul dönüşünde zorlanma görülebilir.
Ara tatilde amaç, gerçekten ara vermek, molaya çıkmak, biraz dinlenmek, zihinsel ve bedensel olarak yenilenmek, güç toplamak, düşünmek, yeniden başlamak için motive olmak gibi kazanımları olması gerektiği düşüncesindeyim. Bu mola, her yaş grubu öğrenci, öğretmen ve ebeveynler için bir ihtiyaç. Aksi halde neden böyle bir ara tatil uygulaması yapılsın değil mi?
Ara tatil var ve bunun bir amacı var ise neden bu amaçtan uzaklaşıyoruz. Okul yok ama kurs var. Okul yok ama ödev var. Okul yok nasıl olsa geç yatabilirsin, istediğin kadar ekranda vakit geçirebilirsin, yemek ve uyku rutinin bozulabilir algısı tatil süreçlerinde normal karşılanıyor.
Her yaş grubunda düzen oluşturmak sancılı bir süreç. Uyku düzeni, beslenme düzeni, ekran kullanımı düzeni ve benzeri alanlarda rutin kurarken ne kadar zorlandığımızı hatırlayalım. Düzeni, sınırları olmayan bir ara tatil bize en baştan tekrar bir rutin oluşturmaya zorlayacak.
Okul dönüşü sil baştan düzen oluşturmamak için var olan düzeni yıkmadan sadece esneterek ara tatil düzeni kurabildiğinizde bu süreçten verim alarak geçiyor olacaksınız. Saatleri değişmiş olsa da yeni bir uyku saati, yeni beslenme saati, okul saatleri yerine yeni günlük bir plan oluşturmak tatili daha verimli kılacaktır.
Çocuklar sanılanın aksine düzeni, sınırları severler. Gelişim sürecinde kendilerini daha güvende hissetmeleri için bir düzene ihtiyaç hissederler. Bu ihtiyaçları karşılanmazsa zaman yönetimi, günü planlama gibi becerilerini geliştirmekte zorlanacaklardır. Bu sebeple tatil zamanlarında da bir rutininiz olmalı. Haftanızı planlayarak daha verimli hale getirebilirsiniz. Kitap okuma, gezme, film izleme, arkadaş buluşması, ekran kullanımı gibi eylemleri beraber planlayarak ilerleyebilirsiniz.
Tatil haftasının verimli olması için nelere ihtiyaç duyduğunuzu sorgulayabilir. Verdiğiniz cevaplarla günlük planlamalar yapabilirsiniz. Rutinler ve düzen böyle zamanlarda esneyebilir, değişebilir, yeniden oluşturulabilir. Belirsizlik, düzensizlik ve sınırsızlık yerine, var olanı esnetip değiştirerek ilerlemenizi öneririm. Tüm öğrencilere, öğretmenlere ve ebeveynlere verimli bir ara tatil haftası diliyorum.
Uzm. Psk. Nergis ÖZDİNÇ
Toksik olan, yani psikolojik, fizyolojik ve sosyal alanlarda bize zarar veren tüm ilişkilerden kendimizi korumalıyız ama nasıl? Toksik ilişkilerden çıkış yolu, duygusal, bilişsel ve davranışsal farkındalık adımlarını içeren bir süreçtir.
Bu sürecin ilk aşamasında fark etmek, ne yaşadığını anlamak vardır. Toksik ilişkide olduğunun farkına varmak en zor adımdır. Karşı tarafın duygusal manipülasyonları ya da kontrol davranışları ile sürekli suçlu hissetmek, kendini yetersiz görmek ilk işaretler olabilir.
Sınır koymak ve duygusal alanını korumak bir sonraki adım olabilir. Toksik ilişkilerde sınırlar genellikle ihlal edilir. Her zaman karşı tarafın kararlarına evet diyorsanız “hayır” diyebilmek öğrenilmeli. “Hayır ben bunu istemiyorum” veya “Böyle olsun istiyorum” diyebilmek karşı tarafı cezalandırmak değil aksine kendini ve sınırlarını korumaktır. Yapamadığınızda tek tarafın yönetici olduğu bir hayat yaşanmış olur. Söz hakkınızın olmadığı bir hayatta başka duygusal ve psikolojik problemler de kendini gösterebilir.
Bu süreçte destek almak çok önemli. Bu çıkış yoluna tek başına çıkmak zordur. Toksik ilişkilerde kişi kendini genellikle izole olmuş hisseder. Güvenilir bir arkadaş, aile üyesi ya da bir uzman ile konuşmak duygusal destek sağlar. Profesyonel bir destek almak, suçluluk ve bağımlılık döngüsünden çıkmayı kolaylaştırır.
Kendine dönmek ve özsaygıyı yeniden kurmak özellikle ilişki sonrasındaki gücümüz olacak. Kendi ilgi alanlarına dönmek, küçük hedefler koymak, kendine şefkatli davranmak, özgüveni yeniden inşa etmeye destek olur. Yıkıldığın yerden değil, yeniden doğduğun yerden başlamayı seçmek bu yolculukta bizi daha güçlü yapacak.
Ders almak çıkış yolunda bize rehber olur. Toksik ilişki bir derstir ama aynı döngüyü tekrar etmemek için farkındalık gerekir. Bir sonraki ilişkide aynı kalıplar fark edildiğinde durabilmek iyileşmenin kanıtı olacaktır.
Toksik ilişkilerden güçlenerek çıkmak mümkün. Hayat, bir ilişki bittiğinde bitmez aksine kendini kaybettiğinde biter. Çıkış yolu için “sen” gereklisin. Kendini korumak bencillik değil, özsaygıdır. Hayır diyebilmek bir güçtür. Destek istemek zayıflık değildir. Bu çıkış yoluna önce kendini severek başla. Çıkış yolu “Ben artık böyle hissetmek istemiyorum” farkındalığı ile başlar.
Toksik ilişki, bireylerin psikolojik, duygusal ve fiziksel olarak zarar gördüğü; destek, saygı ve güven yerine stres, değersizlik ve tükenme duygusunun hâkim olduğu ilişkidir. Bu tür ilişkilerde partnerlerden biri ya da ikisi, farkında olarak ya da olmayarak birbirine zarar verir. Toksik, kelime anlamı ile zehirli demektir ve bu tür ilişkiler zamanla bireyin özsaygısını, ruh sağlığını, sosyal yaşamını hatta fiziksel sağlığını bile olumsuz etkileyebilir.
Toksik ilişkilerde sıklıkla rastlanan davranış kalıpları vardır. Sık sık “Bizim ilişkimiz toksik olabilir mi?” diye soruyorsanız, aşağıda sıralanan davranış örneklerine bakabilirsiniz.
Manipülasyon: Partnerine kendi istediğini yaptırmak için duygu sömürüsü, suçluluk hissettirme ve tehdit gibi yöntemlere başvurma gözlenir. “Eğer bunu yapmazsan beni sevmiyorsun demektir” gibi ifadelerle baskı kurulmaya çalışılır.
Gaslighting – Gerçekliği Çarpıtma: Partnerin kendinden şüphe etmesine yol açacak şekilde olayların inkâr edilmesi veya çarpıtılması gözlenir. “Sen uyduruyorsun, ben öyle bir şey demedim” gibi cümleler ile kişinin algısı sorgulanır hale getirilir.
Aşağılama ve Küçük Düşürme: İlişki içinde alay etme, küçümseme ve sürekli eleştirme söz konusudur. Başarıları görmezden gelmek ya da değersizleştirme cümleleri sıklıkla kurulur.
Aşırı Kontrol ve Kıskançlık: Kiminle görüştüğünü ne giydiğini ne zaman nerede olduğunu sorgulama ve sınırlama davranışları dikkat çeker. Sosyal medya şifrelerini isteme, telefon karıştırma hatta belirli uygulamalarla takip etme gibi sınırların ihlal edildiği davranışlar vardır.
Suçlama ve Kurban Rolü: Kendi hataları için sürekli karşı tarafı suçlama eğilimi dikkat çeker. Her zaman ve her durumda mağdur olduğunu iddia ederek sorumluluktan kaçma gözlenir.
İlgisizlik ve İhmal: Partnerin ihtiyaçlarına, duygularına, varlığına duyarsız kalınır. Partner yokmuş gibi hareket edilir.
Tehdit ve Gözdağı Verme: İlişkide sıklıkla terk etme, zarar verme veya sosyal çevrede itibarsızlaştırmakla tehdit etme davranışları hakimdir. Bazen sessizlikle cezalandırma da gözlenir.
Duygusal Bağımlılık: Partnerinin kendisi dışında biriyle vakit geçirmesine tahammül edememe şeklinde kendini gösterir. “Sensiz yaşayamam” gibi ifadelerle bağımlılık ilişkisi kurulur.
Güvensizlik Yaratma: Sürekli yalan söyleme, sözünde durmama, sadakatsizlik gibi davranışlarla güvensizlik yaratılır. Gelecekle ilgili belirsizlik oluşturarak partnerin ilişkide tedirgin hissetmesine yol açar.
Duygusal Dalgalanmalar ve Patlamalar: Bir gün aşırı sevgi gösterip ertesi gün yok sayma davranışı hakimdir. Ani öfke patlamaları, sonrasında pişmanlık ve özür döngüsü görülür.
İlişkide kurulan bazı cümleler toksik ilişkilere dair uyarı işaretleri taşıyabilir. “Senin için nelerden vazgeçtim ben”, “Ben olmasam seni kimse çekemezdi”, “Beni sen bu hale getirdin” gibi cümleler toksik ilişkide sıklıkla kurulur.
“Bizim ilişkimiz toksik mi?” sorusuna şimdi farkındalıkla cevap verebilirsiniz. Toksik ilişkilerden çıkış yolu konusunu bir sonraki yazıda detaylı inceleyeceğiz.
Uzm. Psikolog Nergis ÖZDİNÇ
İlişkilerde partnerinin ne düşündüğünü veya hissettiğini sormadan, kendi varsayımlarımıza dayanarak tahmin etmek, zihin okuma veya niyet okuma olarak karşımıza çıkar. Burada kişi, karşı tarafın duygu ve düşüncelerini “ben zaten biliyorum” diyerek yorumlar. Oysa çoğu zaman bu tahminler gerçeklerle örtüşmez.
İlişkilerde iletişim kurulamaması sonucu olarak zihin okuma görülebilir. Örneğin, “Bugün sessiz belli ki bana kızgın.”, “Bana böyle davrandığına göre artık beni sevmiyor” gibi cümleler sıklıkla kurulabilir. Onun öyle düşündüğünü sanıyoruz. Belki de hiç öyle düşünmedi!
Zihin okuma bir güç değildir. Hisler veya varsayımlar yanıltıcı olabilir. Bu hislerin nedeni bazen karşı taraf değil kendi geçmiş deneyimlerimizin sonucu olabilir. Geçmiş ilişkilerde aldığımız yaralarımız, çocukluk deneyimlerimiz, kendi benlik algımız bizi hatalı düşüncelere ve filtreli yorumlamaya neden olabilir.
İlişkilerdeki zihin okuma, bilişsel çarpıtma olarak ele alınır yani düşünce hatalarıdır. Dolayısı ile önce kendimize sonra ilişkimize zarar verir.
Zihin okuma eylemlerinde ilişkilerde yanlış anlamalar artar. Gerçek konuşmalar yerine varsayımlar ilişkiyi yönetmeye başlayabilir. İlişkide kişiler birbirleri ile konuşmak yerine zihin okumaya devam ettiklerinde iletişim zayıflar. İlişkide sürekli yanlış anlaşılmalar, duygusal mesafeyi artırır. İfade edilemeyen duygular ise zamanla öfke veya içe kapanmaya yol açabilir. Zihin okuma devamlı olduğunda, ilişkideki en önemli unsur olan empati kaybolur. Karşımızdaki kişinin gerçekten ne hissettiğini öğrenme isteği yerini yargılara bırakabilir.
Sağlıklı bir ilişki için düşünce hatalarının farkına vararak yerine, sağlıklı düşünce ve eylemleri keşfetmek önerilir. Hatalı düşünmek yerine sormayı alışkanlık haline getirmeye çalışmak önemli bir adım olacaktır. “Böyle hissettiğini düşünüyorum, doğru mu?” gibi açık uçlu ve yargılamadan uzak sorular sorulabilir. Böylece açık iletişim becerileri ile sağlıklı iletişim mümkün olabilir.
Sağlıklı ilişkiler sağlıklı iletişimden geçer. Çünkü iletişim, bir ilişkinin bağ kurma, anlama ve anlaşılma temelidir. Zihin okuma, iletişimi susturur. Hatta ona ilişkilerin sessiz sabotajcısı da diyebiliriz.
Özetle, sağlıklı bir iletişim için sağlıklı düşünmeye ihtiyaç vardır. Eylemlerimiz düşüncelerimizden doğar. Herkese sağlıklı düşünceler ve sağlıklı ilişkiler dilerim.
İlişkilerde bilişsel çarpıtmalar, kişinin olayları gerçekçi olmayan, tek taraflı ya da abartılı biçimlerde yorumlamasına yol açan düşünce hatalarıdır. Bu tarz düşünceler hem ilişkideki iletişimi hem de duygusal bağı zedeler.
Düşünce hataları aslında bilişsel çarpıtmalardır. Düşünceleri otomatik ve farkında olmadan olumsuz bir yöne çeken zihinsel filtre gibidir. Örneğin;
Zihin Okuma ile “Ne düşündüğünü biliyorum” yanılgısı ve varsayımlar gözlenir. İlişkilerde gözlenen “Bana soğuk davranıyor, demek ki artık beni sevmiyor,” gibi cümleler en sık yapılan düşünce hatalarından biridir.
Felaketleştirme ile, küçük bir tartışmayı ilişkinin sonu gibi görmek mümkün olabilir. Bir anlık olumsuzluğu büyütmek ilişkiyi de kişileri de yorar.
Siyah-Beyaz Düşünme, ilişkilere ya mükemmel ya da berbat etiketi yükler. Oysa ilişkilerde gri gibi ara renkler de vardır. Aşırı mükemmeliyetçilik ve katı sınırlar ilişkilere zarar verir.
Aşırı Genelleme düşüncesinde, bir olaydan yola çıkılarak “her zaman” ve “hiçbir zaman” kalıpları kurulur. “Bir kere yalan söyledi, demek ki güvenilmez biri,” gibi cümle kalıpları buna örnektir.
Kişiselleştirme, partnerinin duygu durumunu ve davranışını kendinle ilişkilendirmektir. Onun kötü bir ruh halinde olmasının seninle bir ilişkisi yoktur belki. Her şey bizimle ilgili olmayabilir.
Olumlu Olanı Görmezden Gelmek, diğer düşünce hatalarından biridir. Partnerin güzel davranışlarına değil de sadece olumsuz olanlara odaklanmak ilişkiyi sürdürebilir olmaktan çıkartır.
Etiketlemeler yani bencil, narsist, duyarsız gibi sıfatlar ile partneri tanımlamak, ilişkide değişimi engeller. Davranışı eleştirebiliriz ama kişiliği eleştirmek çözümsüzlük yaratır.
Duygusal Gerekçelendirme ile duygularımızın her zaman doğru söylediğini varsayarız. “Bugün kötü hissediyorum demek ki bir sorun var” şeklinde düşünmeye neden olabilir. Oysa duygular bazen geçmişten gelir, bugünün gerçeği olmayabilir.
“Olmalı” şeklindeki düşünceler zorunluluk getirir. Böyle davranmalı, şöyle olmalı gibi düşünce kalıpları katı beklentileri doğurur ve sonunda suçluluk duygusunu büyütür. “Meli -Malı” kalıplarının ne kadarı gerçek ne kadarı ideal düşünce diye kendinize sorabilirsiniz.
Bahsedilen düşünce hatalarından hangilerinin tanıdık geldiğini fark ederek değişim başlatılabilir. Fark ettikten sonra, alternatifleri düşünmeye çalışabilirsiniz. Partnerin davranışını daha farklı nasıl yorumlayabileceğine odaklanmak bunu destekleyecektir. Kanıt arayabilirsin yani elindeki veriler düşünceni ne kadar destekliyor diye kendine sorabilirsin. Olaylarda duygunu ayırmayı dene. Duygular gerçeği yansıtmayabilir. Son olarak hem kendinle hem de partnerinle iletişim kur. Varsaymak yerine sormak, birçok yanlış anlamayı çözecektir.
İlişkileri bitiren olaylar değil, o olaylar hakkında kurduğumuz düşüncelerdir. Bu yüzden zihnini dinlerken partnerini de dinle. Düşünce hatalarının seni yönetmesine izin verme.