eşya depolama
romabet romabet romabet
deneme bonusu veren siteler
bandstanddiaries.com
Uzm.Psk Nergis Özdinç

Uzm.Psk Nergis Özdinç

27 Mayıs 2025 Salı

İLİŞKİDE BİREY OLABİLMEK

İLİŞKİDE BİREY OLABİLMEK
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Uzman Psikolog Nergis ÖZDİNÇ

İlişkilerde birey olabilmek, birlikteyken kendin kalabilmekle ilgili bir kavram. “Biz” olurken “Ben” kalabilmek, sosyal, kültürel, psikolojik, ekonomik gibi faktörden dolayı zor olabilir ancak ilişkilerde denge için önemli bir unsurdur.

Sağlıklı bir ilişkide, iki ayrı birey bir araya gelerek ortak bir hayat kurar. Bu ortak hayatta bireysel kimliğin kaybolmaması beklenir. İlişki içinde erimek, kendini ikinci plana almak, gölge gibi var olmak, sağlıklı bir ilişkide görmek istemediğimiz yapılardır. Kendini silmeden, kendi kimliğinle ilişkide var olabilmek ilişkiyi dengeli tutar. İlişkiden dengeli beslenme bu şekilde mümkün olabilir. Aksi olduğunda, zamanla bu durum fark edilmeye başlanır.  Sonrasında gelen rahatsızlık hissi ile konuşulduğunda sanki yeni bir problem oluşmuş gibi algılanır. “Biz hep böyleydik, şimdi ne değişti?”  Soruları başlandığında dengesizliğin verdiği zarar yeni fark edilir.

İlişkilerde sınırlar, bireylerin duygusal, fiziksel ve zihinsel alanlarını tanımlayan görünmez çizgilerdir. Sınırların olmaması demek, kendi isteklerinizden vazgeçmek, başkasının hayatına göre yaşamayı kabul etmek demektir. Aşırı katı sınırlar, duygusal mesafe ve yakınlıktan kaçınma olarak görülürken sağlıklı sınırlar, saygı, empati ve öz değer olarak karşımıza çıkar.

Kendi değerini bilmeyen bir birey, ilişkilerinde sürekli onay arama eğiliminde olabilir. Öz değerini bilen ve kendine saygısı olan birey; daha kolay hayır diyebilir. Kendi ihtiyaçlarını fark eder ve bunu daha kolay dile getirebilir. İlişki içinde kendini, duygularını ve isteklerini ifade etmekten çekinmez.

İlişkilerde birlikte zaman geçirebilmek çok kıymetlidir. Ancak sürekli bir arada olmak tükenmişliğe yol açabilir. Bu nedenle ilişki içindeki bireylerin kendini dinleme, üretme ve yenilenme süreçleri için kendilerine fırsat yaratabilmesi denge açısından önemlidir. İlişkilerde ayrı alanlara izin verilmesi destekleyicidir. “Ben” olabildiğimiz alanların olması öncelikle kendimizi, sonra ilişkimizi besler.

İlişkide kendini kaybetmek, ilişkideki tüm kararları diğerine bırakmak, kendi isteklerimizi ertelemek veya bastırmak, “O olmadan yapamam.” inancıyla hareket etmek, bağımlı bir ilişkinin zeminini oluşturur. Bağımlı ilişkiler duygusal yıpranma ve tükenmişlik hissi yaratabilir.

İlişkilerde birey kalabilmek için kendinize düzenli olarak şu soruları sorabilirsiniz; bu ilişki içinde ben kimim? Rolüm ne? Ne istiyorum? Ne Hissediyorum? Hangi kararlarımı ona göre şekillendiriyorum? O istiyor diye yaptığım neler var?

İlişkilerde biz olabilmek çok önemli. Bahsedilen “biz” olgusu dengeli olursa sağlıklı bir ilişkiden söz edebiliriz. “Biz” olurken “ben” kalabilmek için, kendi ilgi alanlarınızı ve kendi sosyal çevrenizi korumanızı, kararlar alırken kendinizle bağlantıyı kesmeden hareket etmenizi öneririm. Biz olurken kaybolmamak dileğiyle.

Devamını Oku

SEÇİLMİŞ YALNIZLIK

SEÇİLMİŞ YALNIZLIK
0

BEĞENDİM

ABONE OL

İnsan sosyal bir varlık olmasına rağmen yalnızlığa da ihtiyaç duyabilir. Kişinin kendisi ile kalabilmesi, kendisi ile vakit geçirebilir olması çok kıymetlidir.  Seçilmiş yalnızlıkta kişi yalnızlıkla baş etmeye değil onunla var olmaya odaklıdır.

Seçilmiş yalnızlık, kişinin zorunluluktan veya dışlanmalardan ziyade, kendi isteği ile bilinçli olarak tercih etmesi durumudur. Bunu seçen kişi bundan rahatsızlık duymaz aksine gelişimi için bu süreçten fayda sağlamaya odaklanır. Geçici veya dönemsel bir ihtiyaç olabilir. Dış dünyadan soyutlanma gibi görünse de aksine içe dönüş ve farkındalık geliştirici olması açısından olumludur.

Seçilmiş yalnızlık olgusu, psikolojik kuramlarla farklı açılardan ele alınabilir. Örneğin; Maslow’a göre insanlar, temel ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra kendini gerçekleştirme ihtiyacına yönelirler. Seçilmiş yalnızlık, özellikle kendini gerçekleştirme basamağında görülür. Burada kişi, dış onay ya da aidiyet ihtiyacını aşmış ve artık içsel gelişimine odaklanmak istemektedir.

Jung ise, kişilik tiplerini dışa dönük ve içe dönük olarak ayırır. Seçilmiş yalnızlık, içe dönük bireylerde yenilenme, düşünme ve üretkenlik alanıdır. 

Gestalt yaklaşımına göre birey, kendi ihtiyaçlarının farkına vardığında seçim yapma özgürlüğü kazanır. Burada yalnızlık bir kaçış değil bilinçli temas kesme sürecidir.

Bowlby’in bağlanma kuramına göre sağlıklı bağlanma stiline sahip bireyler yalnız kalmaktan korkmaz. Güvenli bağlanan birey, sosyal bağları varken de yalnız kalabilme cesaretine sahiptir. Burada yalnızlık tehdit değil özgürlük anlamına gelir.

Varoluşçu psikoloji, yalnızlık varoluşun temel boyutudur der. İnsanın anlam arayışında seçilmiş yalnızlığın önemi vurgulanır.

Terapötik açıdan incelendiğinde ise, seçilmiş yalnızlık bireyin hayatında durup düşünme, kendine dönebilme ve geçmiş deneyimlerini işleyebilme alanı yaratır. Terapötik açıdan yalnızlık, bastırılması gereken bir şey değil duygu düzenleme becerisi kazanma süreci olarak değerlendirilir. Kişinin kendisi ile nasıl temas kurduğu önemlidir. Kendinizle nasıl vakit geçiriyorsunuz sorusuna verilen cevap kişinin öz değeri hakkında bilgi verir. Bireyler seçilmiş yalnızlığa genellikle bir içsel ihtiyaç sonucu yönelebilir. Bu ihtiyaç hem koruyucu hem dönüştürücüdür.

Zorunlu yalnızlık çoğunlukla kaygı ve depresyonla ilişkili görülebilirken, seçilmiş yalnızlık bir nevi duygusal dayanıklılık pratiğidir. Bu süreçte içsel kaynaklarımızı keşfederiz. Yoğun duygusal yaşantıların ardından, kendini tanıma ve anlam arayışında, tükenmişlik hissinde, sınır koyma ve kendini koruma ihtiyacında, yaratıcılık ve üretkenlik sürecinde seçilmiş yalnızlığı tercih edebilirsiniz. Bu normal ve sağlıklı bir süreçtir. Yalnız olmayı seçmişseniz bu zayıflık değil güçlü farkındalıktır.

Devamını Oku

ÖZ TERAPİ YOLCULUĞU

ÖZ TERAPİ YOLCULUĞU
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Uzman Psikolog Nergis ÖZDİNÇ

Öz terapi, en kısa hali ile kendi kendine yardım etme yaklaşımıdır. Öz yansıtma, kendi kendine terapi ve içsel çalışma şeklinde farklı isimlerle psikoloji literatüründe karşınıza çıkabilir. Öz terapide amaç, kişinin duygularını fark ederek kendini tanıyabilmesi ve kendisi ile yüzleşerek içsel iyileşme sürecini desteklemektir.

Öz terapinin temeli, öz farkındalıktır. Kendimize soracağımız, “Neden böyle hissediyorum?” gibi sorular bizi içsel bir yolculuğa çıkarabilir. Örneğin, yoğun kaygı yaşadığımız bir günün ardından kendimize, “Bugün en zorlandığım konu neydi?”, “Bu duyguyu en son ne zaman hissetmiştim?”  Sorularını sorabiliriz.  

Öz terapinin temel özelliklerinden bir diğeri, kendimizle yüzleşme sürecidir. Kendimize öz farkındalıkla sorduğumuz sorulara dürüstçe verdiğimiz cevaplar, yüzleşmemize yardımcı olur. Böylece duygularımızın, düşüncelerimizin ve davranış kalıplarımızın farkında oluruz. Yüzleşmek, bastırmak ve yok saymaktan çok daha sağlıklı bir süreçtir.

Öz terapi sürecinde duyguları dışa vurabilmek çok kıymetlidir. Bunun için kendimize uygun araçlar keşfetmeliyiz. Duygu günlüğü yazmak, kendi kendine konuşmak, meditasyon yapmak gibi pek çok araç kullanabiliriz.

Duyguları dışa vurmak ve onlarla yüzleşmek zorlayıcı olabilir. Bunun için kendimizle şefkatli diyaloglara ihtiyaç hissedebiliriz. İçimizdeki eleştirmeni fark ederek, yerine şefkatli bir iç ses geliştirmek mümkün. İç sesimiz bize “Yetersizsin, başaramayacaksın.” Dediğinde, bunun yerine “Elinden geleni yapıyorsun, devam et.” Diyebilir olmak öz terapinin bir parçasıdır.

Kendimizle bir öz terapi yolculuğu başlatmak istiyorsak, bunu bir içsel harita gibi düşünebiliriz. Önce nerede olduğumuzu anlamaya ihtiyacımız var. Neredeyiz? Hangi duygu ve düşüncelerdeyiz? Bu ilk adımları yapmadan yüzleşme gelmeyecektir. Yüzleşmeden sonra kendimizle şefkatli diyalog kurmayı ihmal etmeyelim.

Öz terapi için bir uzman yönlendirmesi olmadan kendimize bir yol haritası oluşturabiliriz. Kendi kendine terapi yapmak bu adımlarla mümkün olabilir. Hatta devam eden bir terapi süreciniz varsa destekleyici rol oynayabilir. Ancak akut kriz durumlarında tek başına yeterli olmayacaktır. Öz terapi kişinin bilinç dışı dinamiklerini çözümlemek için yetersizdir. Bu anlamda daha derin iyileşme süreçleri için bir profesyonel destek alınmasını öneririm.

Öz terapi, kişinin günlük duygularını fark etme ve davranışlarını değerlendirme olanağı sunar. Öz terapi size kendinizi iyi hissetmenin yanında, kendinizle daha derin ve sağlıklı bir ilişki kurmanızı sağlayacaktır. Psikolojik dayanıklılığınızı destekleyerek, yaşam kalitenize olumlu katkısı olacaktır.

Devamını Oku

İLİŞKİLERDE BAĞ KURMA İHTİYACI

İLİŞKİLERDE BAĞ KURMA İHTİYACI
0

BEĞENDİM

ABONE OL

İnsan doğasının en temel motivasyonlarından biri bağ kurmaktır. Bağ kurma ihtiyacı yaşamsaldır. Doğduğumuz alanı keşfedebilmek, tehlikelerden korunarak hayatta kalabilmek için bağ kurmaya ihtiyaç duyarız.

Bağ kurmanın evrimsel temellerine bakıldığında beynimiz, sosyal bağlantılar kurma üzerine evrimleşmiştir.  Bu açıdan, hayatta kalmak için başkalarına ihtiyaç duyan bir tür olduğumuz söylenebilir. Grup içinde var olmak, tehlikelere karşı korunma ve kaynaklara erişim açısından avantaj sağlar. Hatta yapılan bir araştırmada yalnızlık hissinin fiziksel acı gibi aynı beyin bölgesini aktive ettiği tespit edilmiştir.

Bowlby, bağlanmayı hayatta kalma için doğuştan gelen bir dürtü olarak tanımlar. Bebeklik dönemindeki bağlanma deneyimlerimiz gelecekteki ilişkilerimizi şekillendirebilir. Güvenli, kaygılı, kaçıngan ve çelişkili bağlanma stilleri, gelecekteki ilişki ve bağ kurma stillerimizi etkiler görünmektedir.

İnsanlar sadece çocukken değil, yetişkinlikte de duygusal bağlara ihtiyaç duyar. İlişkilerde güven, empati, ortak hedef, iletişim gibi temel ihtiyaçlar karşımıza çıkar. Yetişkinlikteki bağ kurma şeklimiz çocuklukta bakım verene kurulan ilişkiye ve geçmiş deneyimlere göre şekillenir.

Sağlıklı bağlar kurmanın ruh sağlığımıza olumlu katkıları bulunur. Sağlıklı bağlar, kaygıyı azaltır, duygusal dayanıklılığı artırır ve öz saygıyı destekler. Sağlıklı bağ kurmak bize sağlıklı ilişkiler kazandırırken, sağlıksız bağlar izolasyon ve yalnızlık hissinden dolayı depresyon riskini artırabilir. Bağışıklık sistemi üzerinden fiziksel olarak zarar verebilir. Sağlıksız bağ kurma biçimlerine bakıldığında;

Aşırı Bağlanma: Bu bağlanma biçiminde kimliğinin partner ile bütünleşmesi söz konusudur.  Kişinin kendi kimliği yokmuşçasına bir bütünmüş gibi hareket etme gözlenir. Burada kişi yalnız kalmak istemez. Birlikte hareket etme, birlikte karar verme davranışları aşırı olduğunda kişi kendi kimliğinden yabancılaşır.

Kaçınma: Çocukluk gibi geçmiş deneyimlerin etkisi ile yakın ilişkilerden uzak durma, sadece duygusal mesafeyi tercih etme gözlenir. Kaçınma davranışları ile kişi kendine korunaklı bir alan ve bağ kurar.

Yara Bandı İlişkiler: Bağ kurmanın geçici bir rahatlama sağladığı, derinlikten uzak ilişkilerde gözlenir. Bu ilişkilerde güven, bağlılık gibi sağlıklı ilişkinin temel dinamikleri eksik olsa da varlığına ihtiyaç duyduğu bir nesne kısa süreliğine ona iyi gelir.

Çocukluk yaşantılarınız, geçmiş deneyimleriniz ne nasıl olursa olsun güvenli bağ kurmak öğrenilebilir bir beceridir. Öncelikli olarak bağ kurma şeklinizi fark ediyor olmanız, duygularınızı ve kendinizi tanımanız, öz farkındalık çalışmaları, sınırlar gibi konularda kendinizi geliştirebilmeniz mümkün.

Bugüne kadar sağlıksız bağlar kurmuş olmanız bundan sonrasında aynı döngüyü devam ettireceğiniz anlamı taşımaz. Fark ettiğinizde değişim ve dönüşüm başlayacaktır. Benim bağlanma stilim ne? Sorusunu kendinize sorarak süreci başlatmış olacaksınız. Fark ettim ancak nasıl yapacağımı bilmiyorum diyorsanız destek istemekten çekinmeyin. Tüm ilişkilerinizde güvenli ve sağlıklı bağlar kurmanızı dilerim.

Devamını Oku

SÜRDÜRÜLEBİLİR İLİŞKİ DİNAMİKLERİ

SÜRDÜRÜLEBİLİR İLİŞKİ DİNAMİKLERİ
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Uzman Psikolog Nergis ÖZDİNÇ

İlişki, en basit şekli ile iki veya daha fazla kişi arasında kurulan duygusal veya davranışsal bağ olarak tanımlanabilir. Doğduğumuz andan itibaren ilişki kurmaya başlarız. Bu ilişkiler psikolojik, sosyolojik ve hatta felsefi bakış açıları ile açıklanabilir.

Felsefi açıdan bakıldığında ilişkiler, kendimizin ve başkalarının var oluşunu karşılıklı olarak tanıdığı ve dönüştürdüğü bir varlık alışverişidir. Sosyolojik bakış açısı ile ilişkiler, toplum içindeki bireylerin roller, beklentiler ve normlar çerçevesinde birbirleriyle kurduğu süreklilik taşıyan bir etkileşim örüntüsüdür. Psikolojik bakış açısı ile ilişki, kişilerin birbirlerinin varlığına, duygularına, düşüncelerine ve davranışlarına verdikleri karşılıklı anlam ve tepkiler üzerinden şekillenen dinamik bir süreçtir.

İlişkiler aslında, “Ben” ve “Sen” in karşılaşmasından doğan “Biz” alanıdır. Bu alanı korumak ve sürdürebilmek için gerekli bazı dinamikler bulunur. Bu dinamikler;

Güven: İlişkide dürüstlük ve sadakatin olduğu temel güven duygusu olduğunda ilişkiler daha sürdürülebilir olur.

Bağlanma: Yakınlık ve bireysellik arasında sağlıklı bir denge ihtiyacı karşılanan ilişkiler sağlıklı devam edebilir.

Empati: Karşı tarafın duygularını anlama ve ona duyarlı tepki verebilme becerisi, ilişkilerin sürdürülebilir olmasında önemli bir dinamiktir.

İletişim Becerileri: İletişimin olmadığı yerde ilişki de yoktur. İlişkilerde duyguları ve ihtiyaçları yapıcı bir şekilde ifade edebilme yeteneği ilişkiyi sürdürebilir kılar.

Duygusal Esneklik: İlişkiler zamanla gelişir ve değişir.  Değişen koşullara ve farklılıklara duygusal uyum sağlayabilir olmak ilişkinin zarar görmesini önleyici etki sağlar.

Ortak Değerler ve Hedefler: Hayata dair hedeflerde uyumlu olmak ve ortak bir değerde birleşmek, ilişkileri daha güçlü ve sürdürebilir yapar.

Çatışma Çözme Yeteneği: Karşımıza çıkan problemleri yıkıcı değil yapıcı çözüm bulma becerisi ilişkilerin sağlıklı devam edebilmesi için önemlidir.

Öz Farkındalık ve Öz Düzenleme: Kendimizi, duygularımızı ve tepkilerimizi tanıma ve bunları yönetebilme becerimiz sayesinde ilişkilerimiz daha sağlıklı sürdürülebilir.

Karşılıklı Destek: Birbirinin gelişimine ve zorluklarına destek olabilmek, içinde bulunduğumuz ilişkiyi anlamlı hale getirir.

Minnet ve Takdir: Olumlu davranışları görmek ve takdir etmek ilişkileri değer alanında besleyerek ilişkinin sürdürülebilirliğine destek sağlar.

Bu başlıklara bakıldığında, içinde bulunduğunuz ilişkinin sürdürülebilir olmasında hangi alanın eksikliğini hissediyorsanız o alanda gelişime odaklanabilirsiniz. Elbette bu tek taraflı olmamalı. İlişkinin sürdürülebilir olması için karşılıklı gelişime odaklanılması kıymetlidir. Aksi, tek kürekle kayık kullanmaya benzer. Yorar ve sürdürülemez.

Devamını Oku
Marsbahis
deneme bonusu veren siteler