15 Eylül 2025 Pazartesi
Recep Çınar
Medya, yazılı, işitsel ve görsel kitle iletişim araçları olarak da tanımlanmaktadır. Medya günümüzde her insanın mutlaka muhatap olduğu bir mecra (akar su yatağı). Bazen bir ses, bazen görüntü veya yazı ile iletişim kurma aracı olan medya artık her alanda!
MEDYA DEYİNCE AKLA “KİTLE YAYIN ARAÇLARI” GELİR. BUNLAR;
ANCAK ETKİNLİK OLARAK İKİ TÜR MEDYA GÖRÜRÜZ;
Medya tarihi insanlık tarihi kadar eskidir. “Binlerce sene önce medya mı vardı” diyenlerimiz olabilir. Evet! Mesela; yaklaşık 5 bin sene önce Hz. Musa – Firavun dönemine bakalım. Kendisini ilah/tanrı ilan eden Firavun, ülkesinde yaşayan insanları kendine kul – köle gibi kullanıyor, zulmediyordu. Piramitlerin yapımı 30 yıl sürmüş ve 100 bin insanın hayatına mal olmuştur. Peki, Firavun insanları nasıl kontrol altında tutuyordu?
Siyasi güç elinde idi. Ekonomik gücü elinde tutan Karun akrabası ve işbirlikçisi idi. O günün medya görevini yapan Sihirbazlar ki siyahı beyaz, beyazı siyah göstermek suretiyle toplumu günümüz tabiriyle algı operasyonları ile yanıltıp yönetime destek veriyorlardı. Yani, onlar da siyasi gücün emrinde idi.
Müslüman’ın her şeyde ölçüsü Kur’an ve Sünnet olmalıdır. Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’in Hucurat Suresi
6. Ayetinde, “Ey iman edenler! Eğer bir fâsık (Müslüman olmayan veya Müslüman olduğu halde dinin emirlerine uymayan) size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz” buyurur.
Demek ki, Müslümanlar olarak yazacağımız haberde, yazıda, konuşmalarımızda kişi veya kişiler hakkındaki yanlış bir şey, eksik bir şey söylememek için çok dikkat etmeliyiz. Ne yazık ki günümüzde birçok şeyde olduğu gibi medya konusunda da kirlilik had safhaya ulaştı. Toplum üzerinde asılsız haberlerle algı operasyonları yürütülüyor, insanlar yanıltılıyor, yanlışa yönlendiriliyor.
NASIL MI?
Recep Çınar
Birçok Müslümanın günlük hayatlarında sıkça kullandıkları kelimelerdendir, „İnşallah, Maşallah.“
Peki, ne mana ifade ediyor bu kelimeler? Bu kelimeleri acaba ne kadar yerli yerinde kullanıyoruz!
Elbette, bilenlerimiz olduğu gibi bilmeyenlerimiz de vardır!
İNŞALLAH; „Allahü teâlâ dilerse olur“ manasına, bütün işlerini Allahü teâlânın dilemesine bağlamak için söylenen sözdür. Müslüman, Allahü teâlânın huzurunda itaat edenlerden olmak için, her işte „inşallah“ demelidir!
Konu ile ilgili Hadis-i şerifte, „İnsanlar için, ‚inşallah‘ demekten daha faziletli itaat edicilik yoktur“ buyrulur.
„Yarın şunu yapacağım, bunu yapacağım“, „filanca yere gideceğim“ denince ardından, „inşallah“ denmelidir.
Peygamberimiz (sav), bir başka hadislerinde; „Her Peygamberin duası kabul olur. Her Peygamber, ümmeti için dünyada dua etti. Ben ise, Kıyamette ümmetime şefaat izni verilmesi için dua ediyorum. Duam inşallah kabul olacak. Müşrik olmayanların hepsine şefaat edeceğim“ buyurdu.
Kehf suresi 23. Ayette Rabbimiz; „Hiçbir şey hakkında sakın “yarın şunu yapacağım” deme! Ancak, ‚Allah dilerse yapacağım”‘ (İnşallah) de, diyor.
24. Ayette ise; „Unuttuğun zaman Rabbini an ve „Umarım Rabbim beni, bundan daha doğru olana ulaştırır” de, şeklinde bizi uyarıda bulunuyor.
Bir kimse ile bir şey kararlaştırırken „inşâallah“ denirse, sonradan o iş yerine getirilmezse, yalancı olunmaz.
MAŞALLAH ise; Üç kelimeden oluşan bir terkiptir (birleşim): “Şey” anlamına gelen “mâ”, “istedi, diledi” anlamına gelen “şâe” fiili ve Allah ismi. Terkip olarak (birleştirilmiş şekli), “Allah’ın istediği şey” demektir. Bu tâbir, “Allah’ın istediği şey olur, istemediği şey olmaz” cümlesinin kısaltılmış şekli olarak tarif edilir.
Bu anlam, bizim toplumumuzda “Allah’ın dediği olur” şeklinde ifade edilmektedir.
“Maşaallah” tâbiri halkın dilinde bir güzellik, iyilik, nimet ve başarı karşısında hayret ve takdir ifadesi olarak ve göz değmemesi dileği ile söylenmektedir. Bu kullanım şu âyetlere dayanmaktadır. “(Ey Rasûlüm!) De ki: Ben kendime Allah’ın dilediğinden başka ne bir fayda ne de bir zarar verme gücüne sahip değilim. Eğer gaybı bilseydim elbette çok hayır elde ederdim ve bana kötülük dokunmazdı” (A’râf suresi 188).
“Bağına girdiğin zaman ‚maşaallah, kuvvet yalnız Allah iledir‘, demen gerekmez miydi?” diyor, (Kehf Suresi 39). Ayette.
İslam uleması, ‚Bârekallah‘ diyerek de „bu nimeti benim için mübarek eyle“ kaydını koyarız der.
Efendimiz (sav)’den beri devam eden köklü kültürümüzde ‘maşallah’ ile beraber ‘barekallah’ kelimesi de kullanılır. Bu, “Allah diledi oldu; fakat Allah bunu sana lütfuyla vermiş olsun ki, sende bu mübarek olsun” anlamına gelir. Çünkü her nimet Allah’ın lütfundan değildir, bazen kahrından da olabilir. Biz bunu asla bilemeyiz. ‘Maşallah’ diyerek nimetin Allah’tan olduğunu tasdik eder, ‘barekallah’ diyerek de ‘bu nimeti benim için mübarek eyle’ kaydını koyarız. Peygamberimiz (sav) de bu şekilde yapmıştır.
„MÂŞAALLAH“ insana gelecek olumsuzlukları azaltır!
İnsan zikretmekle etrafında onu çevreleyen bir melaike zırhı oluşur. Zikrettikçe onu koruyan meleklerin sayısı artar. Hatta onu şer (kötü) işlerden korumak için de muhafız olan melekler hep artış gösterir. Ancak, insanın lisanındaki bozukluklar, küfre ait sözler de etrafındaki şeytani kuvvetlerin artmasına sebep olur.
‚Mâşaallah‘ kelimesi ise insanın üzerindeki dışarıdan gelebilecek olumsuz etkileri de azaltır. “Nazar şeytanın oklarından bir oktur” der, Peygamber Efendimiz (sav).
Rabbimizin rızasını kazanmak, dünya ve ahret saadetine ulaşmak için elbette öğrenilecek ve yapılacak çok şey var. Unutmayalım ilim, beşikten mezara kadardır! Beşik ile mezar arası ise çok uzun bir zaman dilimi sayılmaz! Onun için bize verilen zamanı iyi değerlendirelim! Öyle demiyor mu Peygamberimiz (sav); „İki günü eşit olan zarardadır!“ „ASR“ Suresi boşuna mı gönderilmiş!
Asr Suresi: (1,2,3): „Asra yemin ederim ki insan gerçekten ziyan içindedir. Bundan ancak iman edip iyi ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır.“!
Dostça kalın…
Recep çınar
Bugün 8 Eylül 2025. Okullarda ziller çalıyor ve yeni bir Eğitim – Öğretim yılı başlıyor. Öncelikle eğitim sahasında görev yapan tüm yöneticilerimize, öğretmenlerimize kolaylıklar, öğrencilerimize de başarılar diliyorum.
Eğitimin önemi hemen herkes tarafından dile getirilir. Neden? Çünkü insan hayatında en önemli konulardan biri, belki de ilki eğitimdir! Öyle olmasa Rabbimiz tüm insanlık için kıyamete kadar insanlığa her sahada yol gösterecek olan Kur’an-ı Kerim’de ilk olarak “Oku. Rabbinin adıyla oku!” ayetini indirir miydi? Öyle ya, bir insan ne yapacağını nasıl yapacağını önce okuması ve öğrenmesi lazım. Bunun için de okuyacak, eğitim – öğrenim görecek! Konu bu kadar net. Kime ait olduğunu bilmediğim (anonim diyebiliriz) bir söz var; “Eğitimi pahalı bulanlar, cehaletin bedelini ağır öder!” İşte bugün genelde İslam âleminde, özelde ülkemizde yaşanılan sorun budur! Aslına bakılırsa eğitim ve öğretime sadece öğrencilerin değil tüm halkımızın ihtiyacı var! Ama bu sadece dünyevi eğitim değil, ayni zamanda uhrevi eğitim de gerekli. Tek kanatlı kuş uçamaz!
Bilhassa şehrimizde genci ile yaşlısı ile (çok az istisna) halkımız temizlik, tertip-düzen, trafik kurallarına uyma, çevreyi rahatsız etmeme… gibi bir çok konuda imtihandan geçirilse çoğu sınıfta kalır! Bu ülkede her konuda kanun ve kurallar var mı? Var. Peki, işliyor mu, işletiliyor mu? Gereği gibi işletilse bu hale gelinir miydi?
Yaşlı, çocuk… burnunu sildiği kağıt mendili, yediği çerezin, meyvenin kabuğunu, şekerin-çikolatanın ambalajını, içtiği suyun şişesini… sokağa atan, çöp konteynırını kullanmasını bilmeyen… 7’den 70’e değil, beşikten mezara herkesin eğitime ihtiyacı var. Var da kim ve nasıl yapacak? Kurallara uymayanlarla ilgili yasaları kim, nasıl uygulayacak?
Diğer taraftan vasıta kullanan (hele sayıları her geçen gün artan motosikletler) birçok ehliyetli insanın dahi “takviye” trafik eğitimine ihtiyacı var! Tertip ve temizlik eğitimine ihtiyaçları var. Kapıkule’den dışarı çıkın, batılı ülkelerdeki trafiğin işleyişine bakın ve Edirne ile kıyas edin. Bazı otomobiller var egzozlarından adeta tank sesi çıkıyor! Hız kurallarına gereği gibi uyulmuyor. Motosikletler trafiğe kapalı caddelerde kalabalıklar içinde cirit atıyor. Bir motosiklete 3-4 kişi biniyor! Yasak yere araç park etmeler… artık sıradan bir hale geldi. Tek yönlü yollar gidiş gelişli kullanılıyor!
Yeni Eğitim Yılı başlarken bir teklif olarak da şunu sunmak istiyorum; Temizlik ve Trafik konusunda çocuklarımıza uzmanlarınca ciddi eğitim verilmeli. Hatta; “Şehrimizi temiz tutalım, Nefsimize değil, kurallara uyalım” gibi sloganlarla bu konularda bir çalışma başlatılmalı, ayda 1-2 ders saati olsa da.
Unutmayalım ki, Her İşin Başı Eğitim !
Bazı “reddi mirasçılar” (geçmişini reddedenler), önce “yalan söyleyen tarih”i değil, gerçek tarihlerini okumalılar! Okumalılar ki, ‘Batıcılık’ kompleksinden kurtulsunlar. Tabii ki batı medeniyetlerinde de iyi olan da kötü olan da var. Ama biz onlardan hep kötüleri almışız! Selçuklusu, Osmanlısı ile bizim ecdadımız kurdukları medeniyet ve Adil Düzen ile bin yıl insanlığa barış, huzur, refah ve saadet getirmişlerdir. Bunu, önce ilme ve eğitime verilen önemle yaptılar.
Toplum olarak önce alfabemiz değiştirilerek, bin yıllık medeniyet değerlerimizden uzaklaştırılarak, Batı’nın (ABD) düzenlediği Fullbright eğitim sistemini alarak temelimiz dinamitlendi!
Tarihe baktığımızda ilmin, Müslüman âlimlerin büyük gayretleri neticesinde çok ileri derecelere yükseldiğini görürüz. MESELA;
– İbn-i Sina Tıb dalında (980-1037) + daha birçokları.
– Ammar, 9 asır önce göz ameliyatını gerçekleştirdi.
– Ali bin Abbas (994 ölümü), ilk kanser ameliyatını gerçekleştirmiştir.
– Bilindiği gibi Avrupalılar Roma rakamlarını kullanırlardı. Bununla da çarpma, toplama, bölme mümkün değildi. Batılılar “sıfır” rakamını bilmezlerdi. İslâmi rakamları Kuzey Afrikalı Müslüman din adamlarından öğrenen Pizalı Leonardo Fibanoki’dir.
– “Sıfır” rakamını bulan Harezemi.
– Battani, Trigonometrinin temellerini atan büyük âlimdir.
– Binom formülünü Newton’dan önce cebire Ömer Hayyam kazandırdı.
– Sabit bin Kurra, Diferansiyel hesabını cebire kazandıran İslam âlimidir ve aynı zamanda geometriyi matematiğe uyguladı.
– Nasruddin Tusi (1201-1274), trigonomi konusunda ilk eseri yazmıştır.
– Müslüman âlimleri astronomiyi incelemek üzere rasathaneler kurdular.
– Zerkali (1029-1087), Ustürlab aletini (yıldızların yeri ve yüksekliğini gösteren alet) bulan Müslüman âlim.
– Beyruni, dünyanın yarıçapının yuvarlak olduğunu ve döndüğünü yazan âlimdir.
– Musa Kardeşler, 9. yüzyılda dünyanın çevresini ölçtüler.
– Battani, Güneş yılını hesaplayan ve neticede bugünkü modern bilim adamlarının hesaplarıyla mukayese edildiği zaman arada sadece 24 saniye eksik olduğu tespit edilmiştir.
– Uluğ Bey (1394-1449) Semerkant’ta büyük rasathane kuran âlimdir.
– İbn Eysem (965-1051), ışığın körevi alanlarda yansımasını ve optik ilminin temelini atmıştır.
– Farabi (970), sesin fiziki izahını yapmıştır.
– İsmail Cevheri (950-1010), ilk uçuş denemesini yaptı.
-İbn Firnas (880), uçağın öncülüğünü yaptı. Batıda ise uçak yapımı 1903 senesinde Orville Wright tarafından gerçekleştirildi.
– Razi ve Beyruni, Newton’dan önce yerçekimini tespit etmişlerdir.
– Beyruni, 18 maddenin özgül ağırlığını ve suyun ağırlığını buldu.
– Cabir bin Hayyam (721-805), atomun parçalanacağını söyledi.
– Cabir, kimya laboratuvarlarını kurdu, asitleri keşfetti.
– Beşir, Brand’dan önce fosforu buldu
– Coğrafyanın ilim haline gelmesine sebep olan İslâm âlimleridir.
– Piri Reis (1465-1524), haritayı ortaya koymuştur. – Amerika’yı keşfeden Kristoph Kolomb diyor ki, “Amerika’yı keşfimde, Müslüman âlimlerin kitaplarından faydalanıp Amerika’nın varlığını öğrendim.”
– İdrisi (1100-1166,) Dünya haritasını çizmiş.
– İbn Baytar (1190-1248) , 1400 civarında ilâç ve bitkiden bahseder.
– İbn Haldun, tarihi ilim haline getirdi.
Ve daha niceleri var!
BATILILAR İLMİ, ÇOĞUNLUKLA MÜSLÜMANLARDAN ALDILAR!
İslam Kültürünün Avrupa’ya Gelişi İse Şu Yollarla Olmuştur:
1. İspanya ve Sicilya Müslümanları vasıtasıyla
2. Müslüman üniversitelerinde okuyan batılı talebeler vasıtasıyla
3. Müslüman âlimlerin eserlerinin Latinceye tercümesiyle
4. Ticari münasebetler yoluyla
5. Haçlı seferleriyle
KAYNAKLAR:
– Garp Membalarına Göre İslâm Medeniyeti (İ. Hami Danışmend)
– İslam Kültürünün Garbı Medenileştirmesi (Ahmed Gürkan)
– İslam Medeniyeti (Fuat Köprülü)
– Avrupa Üzerine Doğan İslâm Güneşi (Dr. Sigrid Hunke – Alman)
Peki, yüzyıllar önce ilme/Eğitime bu derece katkı sağlayan Müslümanlar olarak bugün neden bu hale geldik/getirildik? Neden, teknik teknolojide, hatta Tarım ve Hayvan ürünlerinde bile başka ülkelere bağımlıyız?
Bence en önemli sebep, Batılılar ilmi Müslümanlardan aldıktan sonra onlar eğitim ve öğretimde hızla yükselirken, biz Müslümanlar da yüce değerlerimizden uzaklaştıkça aşağılara düştük! Bunda, İslam’ı ortadan kaldırmak isteyen ve belli bir noktaya gelen emperyalist güçlerin büyük rolü olduğu gibi, kendilerine onları örnek alan içimizdeki beyinsizlerin de büyük katkısı olmuştur.
Yeniden o eski halimize dönebilir miyiz? Elbette döneriz! “Önce ahlak ve maneviyat” la birlikte Eğitim, Eğitim, yine de Eğitim! Ama hangi eğitim? Gerçek Milli ve Manevi eğitim! Bunun için her sahada bin yıllık medeniyet değerlerimize sahip çıkılmalı ve uygulamaya koymaya çalışmalıyız. Yoksa haçlı emperyalistlerin baskı ve sultası altında ömrümüz sömürülmekle ve de sürünmekle devam eder.
Dostça kalın…
Recep Çınar
Adalet kelimesi sözlükte, “insaflı ve doğru olmak, doğru davranmak, zulmetmemek, eşit tutmak, her şeye hakkını vermek, her şeyi yerli yerinde yapmak, istikamet ve hâkimiyet” gibi anlamlara gelir.
Adalet, Kur’an-ı Kerim ve Hadislerde ise genellikle; “düzen, denge, denklik, eşitlik, gerçeği uygun hüküm verme, doğru yolu izleme, takvaya yönelme, dürüstlük ve tarafsızlık” gibi anlamlarda kullanılmıştır.
Terim olarak ise şu anlamlara gelir;
Dünyanın bütün düzeni ve huzuru adaletle sağlanır. Yüce Rabbimiz, bize adaletli olmayı ve adaletli davranmayı emretmektedir. (Cuma Hutbelerinde okunan) ”Şüphesiz ki Allah adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder, çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.” (Nahl Suresi: 90)
Adalet fert ve toplum hayatında en önemli huzur ve güven kaynağıdır. Bu çerçevede Müslüman kişi aile hayatında, işinde, çarşıda, pazarda, mahkemede, kısaca her yerde adaletle davranmalıdır. Çünkü Allah adaletli olanları sever. Ayet-i kerimede şöyle buyrulur; “Onların arasını düzeltin, adaletli davranın. Şüphesiz Allah adil davrananları sever”. (Hucurat Suresi:4).
Adl, Allah’ın 99 isminden biridir. Adalet kelimesinin eş anlamlısı vasat veya itidaldir. Adalet İlahi hükme dayanır; yani hak ölçüsüdür. Kur’an-ı Kerimde şöyle buyrulmaktadır; “Andolsun ki biz peygamberlerimizi açık açık belgelerle gönderdik ve insanların adaleti ayakta tutmaları için beraberinde kitabı ve mizanı indirdik.” (Hadit Suresi:25).
İmam Şafii, “Adaletten murat; Allah Teâlâ’nın emrine uygun şekilde amelde bulunmaktır” demektedir.
Adalet çürüten virüsler; buğz, kin, heva, öfke, şiddet, şehvet, hırs, otorite, haset ve fesattır. Bu virüsleri yok eden ise; hikmet, iffet, cesaret, merhamet, istikamet, sadakat ve basirettir. Hz. Ömer de (ra); “Adalet mülkün (Hükümranlık ve Saltanat) temelidir!” demiş.
Adaletin Alanları:
Bunlar mevcutsa adalet vardır. Müslümanların mihenk noktası bunlardır. Adaletin tahakkuku için bu esaslara göre çalışmalarımızı yapmalıyız.
Eğer bir toplumda;
Eğer;
Peygamberimiz (sav) bir hadislerinde; “Aralarında hak ve adaletle hükmedilmeyen, zayıfların, kuvvetlilerden haklarını eziyet görmeden alamadığı bir millete hürmet edilmez” buyrulmaktadır.
Diğer bir hadiste ise; “Her kim Müslümanların işlerinden birini üzerine alır da onları atlatır, haksızlık yaparsa cehenneme atılır” deniyor!
Ecdat, başta Edirne ve İstanbul olmak üzere bazı şehirlerde “Adalet Kasrları” inşa etmiş.
Edirne’nin Adalet Kasrı! Edirne Sarayı’nın sağlam kalan tek yapısı olan Adalet Kasrı, 1561 yılında Kanuni Sultan Süleyman tarafından Mimar Sinan’a yaptırılmıştır. Zeminle birlikte dört katlı bu kasrın üst katında mermer fıskiyeli bir havuz bulunur; suyun huzur veren sesi, adaletin sessiz ama güçlü simgesi sayılırmış. Rivayete göre, Sultan Süleyman burada Osmanlı’nın kanunlarını yazarmış.
Dostça kalın… (Alıntı; IGMG-Rıdvan Dersleri)
Recep Çınar
İktisadi Araştırma Vakfı, günümüzde üniversitelerde ekonomiyi, “sınırsız ve sonsuz” insan arzu ve isteklerini, “sınırlı ve kıt” kaynaklarla en iyi şekilde nasıl giderilebileceğini inceleyen bilim dalı olarak tarif edildiğini yazıyor. İlk olarak insanların da arzu ve istekleri sınırsız ve sonsuz mu sorusunun cevabına Mearic Suresinin (70) 19. Ayetini gösteriyor. Ayette; ”İnsan doyumsuz yapıda yaratılmıştır. Evet insanların arzu ve istekleri sınırsız ve sonsuzdur. Acaba ekonomiyi tarif eden önerme zaten yanlış kurgulanmış olabilir mi? Bir bilim dalının amacı sahip olunan kaynaklar ile insanların arzu ve isteklerini mi, yoksa ihtiyaçlarını mı gidermek olmalı?” deniliyor.
Devamla; “Arzu ve istekler ifadesi ile hayali ve soyut kavramlardan bahsediliyor. Ama bunun karşılığında önermenin ikinci bölümünde geçen kaynak ifadesi somut bir kavram. Kurgulanan mantık görüldüğü üzere yanlış. Tanımın ilk önermesini düzeltelim ve ekonomi insan ihtiyaçlarını, sınırlı ve kıt kaynaklarla en iyi şekilde nasıl giderilebileceğini inceleyen bilim dalıdır şeklinde değiştirelim ve ikinci önermeye göz atalım. Bakalım kaynaklar söylendiği şekilde sınırlı ve kıt mıdır?
Cevabı Allah bize İbrahim Suresinin (14) 34. Ayetinde şöyle bildirir; ‘‘Allah size istediğiniz her şeyden vermiştir. Allah’ın nimetlerini saymaya kalksanız bitiremezsiniz.” ve Hud Suresinin (11) 6. Ayetinde ise, ”Yerde hareketli tek bir canlı yoktur ki rızkı Allah’a ait olmasın” olarak veriyor. Elbette, üretmeyen ekonomide kaynaklar sınırlıdır! Üreten bir ekonomide ise kaynaklar verimli kullanılır. Üreten ekonomide belli bir dönem sonra insan ihtiyaçları doyuma ulaşır. Kaynakların verimli kullanılmaması ise cari açık yaratır ve borçlanma başlar. Ülkeler için en temel konu ve öncelik katma değer üreten bir ekonomi olmalıdır. Gerek yazılı, gerekse görsel medyada ülkemiz ekonomisinin içinde bulunduğu durum ile ilgili haber olmayan gün yoktur! Hemen he gün onlarca haber yayınlanır. Ama, içlerinde bir tane bile müspet haber görülmez!
Mesela; TÜİK ilk kez açıkladı! Gelir adaletsizliği ortaya çıktı: Kaymak tabaka hiç değişmiyor!
Rakamları sıkça tartışma konusu olan TÜİK, ilk kez “Sosyoekonomik Seviye 2023” adlı bülteni kamuoyuyla paylaştı.
Bu bültene göre, “hane halklarının yüzde 51,8”i sosyoekonomik olarak alt seviyede yaşıyor.
Hane halklarının yüzde 1,1’i en üst seviyede, yüzde 11’i üst seviyede yaşıyor.
Yine, yüzde 16,4’ü üst altı, yüzde 19,7’si üst orta, yüzde 16,5’i alt orta, yüzde 18,6’sı alt ve yüzde 16,7’si en alt seviyede yer aldı. Bu rakamlar, Türkiye’deki gelir adaletsizliğini anlamaya herhalde yetiyor!
Ülkemiz Ekonomisi halk için kötü, ama bankalar için “pekiyi”!
En büyük 10 bankadan ilk 6 ayda 305 milyar lira kâr! Vatandaş, yüksek vergiler ve hayat pahalılığı nedeniyle geçim sıkıntısını iliklerine kadar hissederken ve imalat sanayisinden ihracatçısına birçok kesim de sıkıntı içerisindeyken, ekonominin “tek kazananı” yine bankalar oldu!
Gelecek faturayı ödemeye hazır olun! Bakanlık Temmuz bütçe verilerini açıkladı! Emekli, öğrenci, işçi, köylü, Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik krizinden en fazla etkilenen kesimlerin başında geliyor. Alın teri ile çalışan bütün kesimler çok zor durumda. İnsanlar çarşıya pazara çıkmaya korkarken, Hazine ve Maliye Bakanlığı geçtiğimiz günlerde, 2025 yılı temmuz ayı bütçe verilerini yayımladı. Yayınlanan verilere göre temmuz ayı özelinde 23,9 milyarlık bir açık görülürken, ilk yedi ayın bütçe açığı ise 1 trilyon lirayı aşmış durumda. Bu tablo, ekonominin iyi gittiği yönündeki söylemlerin ne kadar sahte olduğunu da gözler önüne serdi.
Bütçe Açığı Kapanmıyor!
Açıklanan rakamlar aslında Orta Vadeli Program’ında (OVP) çöküşünü ifade ediyor. (OVP) zengini daha zengin yaparken, yoksulu daha yoksul yaptı, orta direği ise tamamen yok etti. OVP en çok faizcilere yaradı.
Son çıkan ekonomi raporlarının da gösterdiği gibi, bütçe gelirlerinin çok büyük bir kısmı yaklaşık yüzde 70’i halktan toplanan dolaylı vergilerden oluşuyor. Halk yeni vergilerle ezilirken, ücretli çalışanlar her gün daha da yoksullaşıyor.
OVP (Orta Vadeli Program) Çöktü, Altında ise Emekli, İşçi, Memur Kaldı!
Geçtiğimiz günlerde 8. Dönem Toplu Sözleşme görüşmeleri Hakem Kurulu kararıyla sonuçlandı. Milyonlarca memur ve memur emeklisini ilgilendiren yeni kararlarla birlikte hem 2026-2027 zam oranları farklı meslek gruplarına sağlanan ek ödenekler netleşti. Peki, hangi memur ne kadar zam alacak, kimlere yeni ödemeler yapılacak!
2026-2027 Memur ve Emekli Maaş Zammı: 2026 yılı: %11 + %7 zam. 2027 yılı: %5 + %4 zam. 2026’nın ilk altı ayında taban aylıklara 1000 TL ek artış yapılacak. Peki, piyasada fiyat artışı ne kadar? Sorma, söyleyemem!
1996 yılında 54. Refah -Yol Hükümeti Başbakanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın verdiği zamlar ne kadar idi?
“İşçiye, memura, emekliye yüzde 100, yüzde 200, hatta Bağ-Kur emeklisine yüzde 320 oranında maaş zammı yapıldı.” Hem de borçlanmadan, bütçe açığı vermeden! İşte MİLLİ GÖRÜŞ farkı! Ne yazık ki, toplum olarak Hoca’yı anlayamadık!
Ocak-Temmuz dönemini kapsayan veriler incelediğinde, bu dönemde bütçe gelirleri, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 46,8 artarak 6 trilyon 695 milyar 494 milyon liraya yükseldiğini görüyoruz.
Peki, nasıl ve neden yükseldi? Yeni yeni vergilerle, kesilen cezalarla vs… Buna rağmen bütçe açığı kapanmadı.
Aynı dönemde bütçe giderleri de yüzde 42,4’lük bir artışla 7 trilyon 699 milyar 834 milyon lira olarak kaydedildi.
Kısacası, kene gibi vatandaşın kanını emenler buna rağmen bütçedeki deliği kapatamıyor, aksine açık her geçen gün daha da büyüyor. Bu da vatandaşa daha çok vergi, daha fazla trafik cezası, daha ağır yükler olarak geri dönüyor. Çek çekebilirsen!
Çözüm mü; Faiz’in olmadığı, Verginin zenginden (gücü yetenden) alındığı, israfın yok edildiği, üretim ve istihdama yönelik yatırımların yapıldığı ADİL DÜZEN! Gerisi lâf-ı güzaf!
Dostça kalın…