20 Ekim 2025 Pazartesi
AYDINLAR OCAĞI 53.ŞURASI / MİLLİYETÇİ BİRLİK İHTİYACI
YOL
TÜRKÇE'NİN HAL Ü PÜR MELÂLİ
Motivasyonu eksik olan birine ne tavsiye edersiniz?
Vali Sezer'den Tabakoğlu'na ziyaret
EDİRNESPOR: KENT KİMLİĞİNİN KAYBOLAN RENKLERİ
Recep Çınar
İstikamet, sözlükte “kalmak, ayakta durmak, düzeltmek, devam etmek, sebat etmek” anlamlarına gelir. İstikamet, doğru ve mutedil olmak demektir ve eğri olmanın zıddıdır.
Dini bir terim olarak istikamet; Hakka tabi olmak, adaleti yerine getirmek, itaat olan şeyleri yapıp isyan olan şeylerden sakınmak, verdiği sözü tutmak ve haktan şaşmamak demektir. (Dini kavramlar sözlüğü S.335)
İstikamet, Allah’a yönelmek, Allah’ın emrine uygun hareket etmek, dürüst ve temiz kalpli olmaktır. İnançta, niyette, düşüncede ve bütün işlerde, Allah’ın istediği ve emrettiği şekilde hareket etmektir. (İnanç, İbadet ve Günlük Yaşayış Ansiklopedisi, C.2, S.992)
Hz. Ömer (r.a): “İstikamet; emir ve yasaklar üzerinde dosdoğru olmak, tilkinin yaptığı gibi kurnazlığa kaçmamaktır!“ der. Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır;
“O halde seninle beraber tövbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru ol!Aşırı da gitmeyin. Çünkü O sizin yaptıklarınızı çok iyi görendir.” (Hud Suresi:112).
Bu ayetlerde Resulullah (sav)’e esasen şöyle denilmektedir:
Abdullah b. Abbas (r.a); “Kur’an’ın tamamında, Hz. Peygamber (sav’) e bundan daha zor ve daha şiddetli hiçbir ayet nazil olmamıştır” demektedir. (Ali Arslan Büyük Kur’an Tefsiri).
Bundan dolayı Resulullah (sav) “Hud Suresi ve kardeşleri (benzerleri) beni ihtiyarlattı”, başka bir rivayette ise, “Hud suresi beni ihtiyarlattı” buyurmuştur.
Bir gayeye ulaşmak için istikamet şarttır. Ancak:
Ayette; Resulullah (sav) değil, asıl ümmetinin durumu önemlidir. Çünkü O, istikamet üzeredir.İstikamet, genel olarak şu alanlarda olur;
İNANÇTA İSTİKAMET:
Sağlam bir İman sahibi olmak: Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır; “Müminler ancak Allah’a ve Resulüne iman eden, ondan sonra asla şüpheye düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihat edenlerdir. İşte sadık olanlar ancak onlardır.” (Hucurat S. 15).
Tuğyana düşmemek: Kişinin kendisini Allah’ın yerine koymasına tuğyan denir. (Bakara Suresi;285). İnançta istikamet, Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat üzere olmaktır. Çünkü Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur; “Size iki emanet bırakıyorum. Onlara sıkıca sarıldığınız müddetçe sapıtmazsınız Bunlar; Allah’ın Kitabı ve Nebisinin Sünnetidir.”
(İmam Malik Muvatta, C.4, S.246)
Müminin rehberi Kur’an, önderi Hz. Muhammed (sav)‘dır. Bunlara uyan istikamet üzere olur.
AMELDE İSTİKAMET:
Örneğimiz, Peygamber (sav)’dir. Allah nasıl emretmişse Resulullah (sav) öyle uygulamış, bize de örnek olmuştur. Bunu da en güzel şekilde Müçtehitler beyan etmiş ve hükme bağlamışlardır.
Bilmek ve anlamak ayrı şeylerdir. Namazda Kıbleye yönelmemiz, Fatiha suresini okumamız ve “Sırat-ı Müstakim” üzere olmayı istememiz, namaz sonrası yaşanan hayatımızdaki istikameti tayin eder. Arafat’ta vakfe, Kabeyi tavaf, Şeytan taşlama, İstikamet üzere olmaya söz vermektir. Alışveriş, miras, aile hayatı, işveren ve çalışanların haklarına riayet etmek istikamet üzere olmaktır.
AHLAKTA İSTİKAMET:
Anne ve babaya, eş ve çocuklara, komşulara, âlimlere, amirlere karşı davranışlarımız olumlu ve güzel ise ahlakta istikamet üzereyiz demektir. Müslüman’ın;
İLİMDE İSTİKAMET:
İlim öğrenmek her Müslüman erek ve kadına farzdır. Doğru ve sağlam bilgi edinmek; inancını, dini emir ve yasakları doğru öğrenmek aynı zamanda haddini bilmek demektir. Bununla beraber, ilim öğrenirken kişi asla “Ben oldum” dememelidir. Bağdatlı Ruhi şöyle der; “Gör zahidi kim sahib-i irşad olayım der, Dün mektebe vardı, bugün üstat olayım der!”
Rabbim bizleri “istikamet”ten ayırmasın. (Alıntı: IGMG: “Rıdvan Dersleri”) Dostça kalın…
Başlıktaki söz, Edirne Belediye Başkanı Av. Filiz Gencan’a ait. Her yıl Eylül ayının 3. Cumartesi günü “Dünya Temizlik Günü” olarak kutlanır. Bu yıl Edirne’de “Dünya Temizlik Günü” kapsamında Sarayiçi’nde bulunan tavuk ormanında çöp toplama etkinliği gerçekleştirildi. Edirne Belediye Başkanı Av. Filiz Gencan da düzenlenen etkinliğe destek verdi. Başkan Gencan, çevre kirliliğinin Edirne’ye yakışmadığını söyledi. “Edirne’miz Temiz, Geleceğimiz Temiz” sloganıyla düzenlenen çevre etkinliğine Edirne Kent Konseyi, Edirne Çevre Gönüllüleri Derneği, Edirne Tarım Açık Cezaevi hükümlüleri, TEMA Vakfı ve Edirne Belediyesi Temizlik İşleri Müdürlüğü katıldı. Başkan Gencan, zabıta ekiplerince ceza uygulamasının başlatıldığını belirterek, Edirneli vatandaşları duyarlı olmaya çağırdı. Başkan Gencan, ”atılımcı arkadaşlarımızla beraber elimizden geldiğince Edirne’yi temizliyoruz. Bir farkındalık oluşturmaya çalışıyoruz. Bu şehir çok kıymetli bir şehir. Ama ne yazık ki duyarlılığımız bu konuda son derece zayıf. Ben buradan Edirneli hemşerilerime tekrar tekrar seslenmek istiyorum. Biz artık zabıtayla beraber ceza uygulamalarını başlatmış durumdayız. Ancak benim hemşerilerime, benim şehrime kirli görüntüler, çevre kirliliği asla ve asla yakışmıyor” dedi.
Evet, doğru da daha öncesi bir tarafa, son çeyrek asırda bu Belediye’yi CHP yönetti. Bundan önceki Belediye kadrosunda kendileri de vardı! Seçim öncesi verilen sözlerin ne kadarı gerçekleşti? Lafla peynir gemisi yürümüyor! Şehrin cadde ve sokakları ile kenar köşelerde yapılan sıradan temizlik ve tamiratları bir kontrol edin bakalım, olması gerektiği gibi oluyor mu? Her işte liyakatli ve dürüst kadro ile beraber plan, program, disiplin, takip ve intaç (gerektiği gibi) olmalı.
Bir şeyler yapılıyor gösteriliyor! Ama her iş olduğu kadar değil, olması gerektiği kadar yapılırsa anlam kazanır. Her şeyden önce halkı eğiteceksiniz! Nasıl mı? Hiç bir şey bilmiyorsanız Avrupalı kardeş şehirleriniz olan Belediyelerden örnek alın. Uyarılara rağmen temizliğe dikkat etmeyenlere de gerekli ceza verilir. Ama bu iş sıkı takip gerekir.
Son zamanlarda mahalli basında yer alan haberler Edirne Belediyesinin “Hal-i Pür Melali”ni (kaygılandıran ve bıkkınlık veren üzüntü verici durumu) gösteriyor.
Milyonluk evlerde çamur çilesi!
Edirne’de Cumhuriyet Mahallesinde yaşayan vatandaşlar, aşırı yağmurdan dolayı çamur içinde kalan yollarda adeta çile yaşıyormuş. Milyonluk evlerde yaşadığını belirten vatandaşlar, çamurlu yollarda yürümek istemediklerini ifade ediyorlar.
Yeni Göl Mahalleler oluşuyor!
Sağanak yağışlar, bilhassa eski semtlerde yolları göle çeviriyor. Yağan yağmurdan dolayı kentte bazı mahallelerde yollarda su birikintileri oluşurken sürücüler trafikte zor anlar yaşıyorlar. Bazı yerlerde ise insanlar, yollarda biriken su nedeniyle evlerinden sokağa çıkmakta güçlük yaşıyorlar. Yollar adeta göle dönüyor! Eskiden Edirne’de bir tane “Göl Mahalle” vardı, şimdi kuvvetli yağmur yağınca birçok yer “Göl Mahalle” oluyor! Ama Edirne halkı evlerinde bu yıl yaşadığı su sıkıntısını bugüne kadar pek yaşamadı! Bir taraftan sular kesilirken, diğer taraftan suya zam yapılıyor!
Bitmeyen Çilelerden biri de Çöp Krizi!
Abdurrahman Mahallesi’nde çöp konteynırın çevresinde biriken çöpler mahallede birikince kötü koku oluşturuyor. Çöplerin zamanında belediye ekipleri tarafından alınmaması mahalle halkı tarafından eleştiriliyor. Tabi bu durum sadece Abdurrahman mahallesinde değil birçok mahallede, bilhassa eski semtlerde yaşanıyor.
Belediye’den Vatandaşa ihbarname şoku!
26.09.2025 tarihli mahalli basında “Vatandaşa ihbarname şoku!” başlıklı haber, “Edirne Belediyesi, kentte yapılan yol, su, kanalizasyon tesisleri harcamalarına ilişkin vatandaşlardan katılım payı talep etti” şeklinde. Tahsil edilmesi ise yasal bir sorumlulukmuş! Bu kapsamda konut sahiplerine 1516 lira tutarındaki ödeme ihbarnameleri gönderilmeye başlandı. Her konut sahibine talep edilen tutarın farklı yansıdığı gözlenmiş. Edirne şehir olalı beri acaba halk böyle bir uygulama gördü mü? Vatandaş, “bu da nereden çıktı” diye soruyor.
Başkan ise yeni bir hayal peşinde!
Belediye Başkanı Filiz Gencan, düzenlediği son basın toplantısında kent gündemine ilişkin açıklamalarda bulundu. Gencan konuşmasında su sıkıntısından Belediye borçlarına, iş birliklerinden yeni projelere kadar birçok konuya değindi. Başkan Gencan, Edirne’nin çöp, çukur ve çamur içerisindeki noktaların düzeltileceğine ilişkin bir açıklama yapmazken, hayata geçirmek istediği “Sokak Sağlıklaştırma Projesini” anlatıyor.
Milyonlarca TL’den satılan yeni yerleşim alanlarında insanlar ayakkabılarına poşet bağlayarak yürürken Belediye Başkanı Filiz Gencan, Edirnelilere yeni bir hayal satıyor! Neymiş, Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından Beypazarı’nda uygulanan sokak sağlıklaştırma projesinin benzerini Edirne’de hayata geçirmek istediklerini ifade ederek, ekipleri Edirne’nin mevcut yollarını düzeltmek, çamur içerisindeki caddelerine zamanında asfalt kaplama yapmak yerine, bu proje üzerine çalışmalarda bulunuyormuş. Ancak Edirne’de dünya standartlarına uygun ne alt yapı, ne de üst yapı var! Kentin enkazı andıran cadde, sokak ve kaldırımlarını düzenlemek için önce alt ve üst yapının yenilenmesi lazım. Var mı böyle bir niyet ve imkânları!
Dostça kalın…
Recep Çınar
112 km uzunluğunda özel yol! O aile nasıl zengin oldu?
Dünya zenginlerinin en ünlüsü olarak bilinen Rockefeller ailesini deşifre eden Merhum Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hocamız’dan, aileye ait bir yeraltı şehrinin olduğunu öğrenmiştik!
O ünlü ailenin yeraltı şehri… 112 km uzunluğunda özel yol! O aile nasıl zengin oldu?
Milli Gazete 02.06.2025 tarihli bir haberinde sömürü dünyasının ünlü ailesi Rockefeller ailesine ait “Rockefeller Üniversitesi”ne ait bazı bilgileri verdi.
“Bu konuda daha önceki bir haberde sömürü dünyasının ünlü ailesi Rockefeller ailesine ait Rockefeller Üniversitesi’ne ait bilgileri vermiştik. Bununla ilgili gazeteye farklı tepkiler gelmiş! Bunun için de bu hususa biraz daha açıklık getirmek ve bu ailenin kodlarını ortaya koymak istiyoruz” diyor, Milli Gazete!
“Rockefeller ailesini deşifre eden Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hocamız’dan, aileye ait bir yeraltı şehrinin olduğunu da öğreniyoruz. Şöyle ki;
* “Rockefeller ailesinin ve bugün bu ailenin reisi olan John D. III ROCKEFELLER’in GDD’yi (Gizli Dünya Devleti) yönetmek üzere ikamet ettiği New York’taki POCOTICO Hilst’teki yarımada, takriben 3000 hektar büyüklüğünde olup GDD’nin idare merkezi Rockefeller ailesinin efsanevi zenginliği hakkında bir fikir edinmeye yeter. Bu yarımadaya giriş-çıkış yasaktır. Son derece kontrollüdür. Bu yarımadayı 1930’da Peder John D.Rockefeller inşa etmiştir.
* O gün bu arazinin değeri 50 milyon dolardı. Basın bu gizli yarımadaya ancak 1959 yılında Nelson’un oğlu Stewen’in düğününde ilk kez girebilmek imkânını elde etmiştir.
* Buraya girildiği zaman görüldü ki, bu arazinin içerisinde 112 km uzunluğunda özel yol vardır. Arazinin altında ayrıca bir yeraltı şehri bulunmaktadır. Burada Rockefeller ailesinin bütün gizli evrakları muhafaza edilmektedir.
* Arazinin üzerinde 75 tane saray tipi bina mevcuttur. Bu 75 binada 100 aile yaşamaktadır. Bu saray tipi binaların ve bahçelerin bakımı için 500 tam mesaili personel; hizmetçi, bekçi, bahçıvan ve şoför çalışmaktadır.
* Rockefeller, Gizli Dünya Devleti (GDD) içinde dünyanın her yanına yayılan teşkilatlar desteği ve vasıtasıyla bütün dünyayı yönetiyor.
* Bu Trilateral=üç ayaklı teşkilatın: 1. Bir ayağı ABD, Rockefeller’in direkt yönetiminde, 2. Diğer bir ayağı Avrupa’da yine Rockefeller’in kontrolü ve Trilateral’e mensup Yeminlilerin kontrolünde, 3. Diğer bir ayağı ise Japonya’da yine Rockefeller’in ve Trilateral’e mensup Yeminlilerin kontrolünde, Pasifik’teki Yeminlilerin kontrolü altındadır.”
Rockefeller Nasıl Zengin Oldu?
* Rockefeller ailesi dünyanın en zengin ailesi olarak biliniyor.
* New York’un sayılı milyarderlerinden biriydi, David Rockefeller.
* Amerikan İç Savaşı’nda savaş gelirleriyle büyük mal varlığı elde etti.
* Rusya’daki Bolşevik Devrim’i finanse etmişti.
* Standard Oil Company şirketinin kurucusu. Chase Bank’ın eski başkanı.
* David Rockefeller, Rockefeller şirketler grubunun kurucusu John D. Rockefeller’in büyük oğlu olup, bankanın uzantısı olan JP Morgan Chase’in ortaklarındandı.
* Rockefeller şirketler grubunun üyesi olan Abby, John D. III, Nelson, Lauranceand Winthrop isminde beş kardeşi var.
* Aile, 2008 yılında Harvard Üniversitesi’ne 100 milyon dolar bağışta bulundu.
* Öğrencilere gelecek vaat eden binlerce gence verilen ünlü Rockefeller öğrenim bursu ülkelerin siyasetinde önemli rol oynadı, oynuyor.
* David Rockefeller, ailesi adına CFR’nin de onursal başkanıydı.” İşte günümüzde insanlığı sömürenler! Nasıl?
Dostça kalın…
Recep Çınar
Evlilik, “kadın ve erkek arasındaki sevgi, şefkat, muhabbet, ilgi ve desteğin en ince detaylarına kadar tezahür ettiği mukaddes bir zemindir. Evlilik, erkek ve kadının fiziki, maddî ve ruhi yönden birbirinde sükûn ve huzur bulmasının adıdır” şeklinde tarif edilir.
Nikâh, aile yuvasının kurulmasını sağlayan önemli bir akid, yuvanın temel taşları olan, bir kadınla bir erkeği birbirine kenetleyen en samimi en sağlam bir bağdır. Karşılıklı sevgi ve saygının kaynağı, teminatıdır.
Nikâh ise, karı-koca arasındaki müşterek hayatın garantisidir. Nikâh, hem hukuki hem sosyal, hem ahlakî ve medenî anlamda ağırlığı olan bir sözleşmedir. Nikâh, her iki tarafa bir takım haklar kazandırdığı gibi sorumluluklar da yükler.
Evlenme, Evlilik: Bir erkekle bir kadın arasında Allah’ın koyduğu prensipler çerçevesinde akdedilen muamele. İslâm nazarında bir ibadet kabul edilen evlilik ile ilgili olarak, İslâm Hukuku’na dair yazılan kitaplardan bazısında; “Bizim için Hz. Adem’den bu güne kadar, meşrû (İslam Hukukuna uygun) olarak devam ede gelen ve Cennette de devam edecek olan iki şey vardır; bunlar, evlenme ve imandır, (İbn Âbidin, III, 3) şeklinde kaydedilmektedir.
Rabbimiz (cc), “Allah size kendi nefislerinizden eşler yarattı, eşlerinizden de sizin için oğullar ve torunlar yarattı…” diyerek (en-Nahl Suresi /72) Evliliğin önemini belirtir.
Bir diğer ayette ise; “Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda birsevgi ve merhamet var etmesi de onun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır” diyor. (Rum Suresi /21)
Peygamberimiz (sav)’ın bu konuda birçok hadisleri var; (birkaç örnek)
İslam hukukunda nikâh kıyma yetkisine sahip olanlar şunlardır:
Osmanlı Devleti’nde nikâhlar, kadılar ve onların yetkilendirdiği imamlar tarafından kıyılmıştır.
Cumhuriyet döneminde resmi nikâh ile evlilikler yapılır, dini nikâh ise özelde din görevlilerine yaptırılırdı.
28 Kasım 2017 tarihinde yürürlüğe giren Evlendirme Yönetmeliğinde değişiklik yapılmasına dair yönetmelik ile müftülüklere de resmi nikâh kıyma yetkisi verilmiştir.
Genelgeye göre müftüler, kendilerine verilen nikâh yetkilerini kendi il, ilçe, belediye sınırları içinde kullanabilecek. Yani artık Dini Nikâh ile Resmi nikâh birleştirilmiş ve bu görevi yerine getirme görevi Müftülüklere verilmiştir. Bu konuda herhalde haberi olmayanlar var ki, bazıları hala nikâh için Belediye’ye gidiyorlar! Aslında bu yeni uygulama dinimiz için de nikâh yapacaklar için de en uygun olanı.
Müftünün evlenme başvurularını kabul etme, evlenme dosyasını hazırlama, evlenmeyi gerçekleştirme, aile cüzdanını düzenleyip verme, evlenme bildirimi düzenleyerek bunu nüfus müdürlüğüne bildirme gibi görev, yetki ve sorumlulukları da var.
Düğünün yapılmasının en önemli nedenlerinden birisi tabii ki eğlence değil, yapılan nikâhın insanlara, daha fazla kişiye duyurulması amacıdır. Yani bu kişiler artık nikâh üzerinedir ve bunlardan olacak çocuklar, nikâhlı insanların çocuklarıdır şeklinde bir duyuru niteliğindedir. Özellikle bundan yüzyıllar önce iletişim araçlarının daha kısıtlı olması, bu duyurunun farklı şekillerde olmasına neden olmuştur. Lakin günümüzde bu merasimi abartarak, Yüce dinin emrettiklerinin dışına çıkan düğünler, böylesine hayırlı işe gölge düşürecek niteliktedir.
Dinimiz İslam, Hayatımızı he yönüyle tanzim eden bir düzen/sistem olarak bize yol göstermediği hiçbir konu yoktur. Dolayısıyla nikâhın da usul ve şartları vardır. Bunlar; İslamî nikâhınşahitlerin huzurunda olması, icap ve kabul, erkeğin gayrimüslim olmaması, mehir, sözleşmenin ilanı ve kutlanması gibi şartlarıdır.
İslam’a Göre Düğünde Dikkat Edilmesi Gerekenler;
* Kadın ve erkekler ayrı mekânlarda birbirlerini görmeden kutlama yapılmalıdır. * Kesinlikle alkol, dansöz vs. unsurlar bulunmamalı, haramlardan kesinlikle kaçınılmalıdır.
* Gereksiz ve abartılı masraflardan uzak durulmalı, israfın dinimizce haram sayıldığı akıldan çıkarılmamalıdır.
* Yemek vermek sünnet olsa da, kimse imkânını zorlayarak borç altına girmemeli ve imkânı çerçevesinde hareket etmelidir.
* Düğün davetleri maddi sınıf ayrımı yapılmadan, zengin fakir herkese yapılmalıdır. İslam’ın güzelliğinin, bu tarz şeylere yer vermemesi olduğu unutulmamalıdır.
* Kur’an-ı Kerim okunarak, bu hayırlı vakit dualanmalı, dualarla olmalıdır.
* Efendimiz (sav), düğün yapanların bir koyunla dahi olsa, imkânları varsa ziyafet vermelerini tavsiye etmiştir.
* Peygamberimiz (sav), düğünün çeşitli şekillerde duyurulmasında sakınca görmemiş, ancak İslami usullere uygunluk aramıştır.
Düğünlerde aşırılığa kaçıp çevresinde hasta, yaşlı, dinlenen insanların olduğunu unutarak gereğinden fazla gürültü yapmak, bir insanında hakkına girmek olduğu düşünülmeli, günümüz şartları da değerlendirilerek eğlence yapılmalıdır. Birisinin mutluluğu için sınırsız ve aşırı davranış biçimleri, başkalarının uzun süreli rahatsızlığına yol açmamalıdır. Tesettür ve eğlencede dini kurallarımızı aşmamalıyız!
Müslüman, Allah’ın emirlerine teslim olan insandır! Emrettiklerini yapmaya çalışan, yasaklarından da uzaklaşan insan. Garipler, yetimler bu merasimler esnasında onura edilerek, dinimizin güzellikleri bu kutlamalarda daha derinden yansıtılmalıdır.
Huzurlu bir evlilik için 5 şart;
Dostça kalın…
Recep Çınar
Milli Gazete bünyesinde 2016 yılından beri genelde Kadın Yazarların gayretleri ile aylık olarak yayınlanan “Maaile” (Ailece) isimli derginin Ağustos 2025 tarihli sayısında ağırlıklı olarak “Mahremiyet” konusu ele alınmış.
Peki, Mahremiyet nedir?; “Saygıya ve gizlenmeye değer şey, kendileriyle evlenmek haram olan yakın hısım, İslâm’ın kendileriyle evlenilmesini yasakladığı belli hısımları ifade eden bir fıkıh terimi” olarak tarif edilir.
Her insanın bilmesi ve uyuması gereken bir konu mahremiyettir! Toplumumuzun fertleri arasından her geçen gün hızlanarak kayıp giden mahremiyetin, maalesef peyderpey yitirildiği fark edilmiyor!
Bilhassa yaz gelince “özgürlük” diyerek teşhir (gösterme/sergileme) sayılacak kadar her şey ulu orta seriliyor. Yani mahrem ve mahremiyet sınırlarının ihlalinin çoğaldığı bir mevsim yaşanıyor. Oysa yaz mevsimi, insan ruhunda bir ferahlık çağrıştırsa da bazen fazlasıyla görünür olmak, insanı yorar. Hele de kadınsanız!
Halbu ki kadın bedeninin teşhir (gösterilmek) nesnesine dönüştüğü modern dünyada “görünür olmak” bir ihtiyaç değil, dayatmadır. Bu görünürlüğün ruhsal sebebi ise sebebi bilinmeyen yorgunluk, iç huzursuzluğu bencillik, değersizlik duygusu, arsızlık ve kaygıdır.
Gerek kitabımız Kur’an, gerek Dinimiz İslam, gerekse Peygamberimiz (sav) bir hedef koymuşsa, istediğin gibi yap demez asla. Hedefi koyan, gidiş yollarını da bize gösteriyor!
Bir mümin ahlâkın, hayânın, edebin timsali olmalıdır. Çünkü ahlakını muhafaza etmeyenin ne savaş meydanlarında, ne sohbet meclislerinde yer edinmesinin imkânı yoktur. Hayâ, mahremiyetin iç sesidir. “Bu, bana yakışmaz” dedirten o ince çizgidir. Milli Görüş Lideri merhum Erbakan Hoca daima her alanda “Önce ahlak ve maneviyat” demiştir. Aile yapısının bozulmasındaki temel sebep olarak “fıtratla (yaradılış) savaşan batı değerlerini” göstermiştir.
Mahremiyet ne sadece örtünmek, ne sadece kapıyı çalmak, ne de sadece konuşulanı saklamakla sınırlı. O, insanın kendini değerli hissetmesiyle başlıyor.
Mahremiyet, ayni zamanda edeb, hayâ, sınır bilinci ve saygının adıdır. İslam’ın bizden istediği örtünme; göze, dile, kalbe ve hatta niyete kadar uzanan bir bütünlüğün parçasıdır.
Eskiden, babalarımızın evde olmadığı zamanlarda annelerimiz yemek yaparken bir şey eksik olduğunda veya ani bir misafir geldiğinde bizi hemen bakkala veya diğer esnaflara gönderir ve aldıklarımızı veresiye defterine yazdırmamızı söylerlerdi. Bu, çekinilecek bir durum değil, bilakis mahalle kültüründe olağan bir durumdu.
Günümüzde sınırlarımızı önce sosyal medyada, sonra dijital alışkanlıklarda kaybettik. Tatilde çektiğimiz bir fotoğraf, çocuğumuzun özel bir anı, evimizin içi, yediğimiz yemek, hissettiğimiz öfke, kırgınlık, sevinç… hepsi dijitalin “kaydeden” yüzüne teslim! Hepsi görünür oldu. Hepimiz görünür olduk! Ama ya görünmemesi gerekenler? Mahremiyetin geleceği, bu yüzden yalnızca bireylerin değil, aynı zamanda kodların, algoritmaların ve veri politikalarının da meselesidir.
Çocuklar her zaman gördükleri şeye ani tepki vermezler. Ama bu içerikler zihinlerinde iz bırakır. Göz gördüğünü kalbe taşır ama kalp her taşınanı sindiremez. Zaten gönül neyle beslenirse ona dönüşür. Dikkat et, gönlüne düşüverir!
Bugün sosyal medyada sadece bedenler değil, utançlar da teşhir ediliyor! Ahlaki yozlaşmalar, rezillikler alkışlanıyor. Cinayetlere “hak etti”, şiddete “kesin bir şey yapmıştır” diyenlerin sayısı artıyor. Suçun bahanesi olur mu? Ama artık kötülük bile “normal” diye karşılanıyor.
Sade bir nikâh, başını sokacak bir ev ve yeterince eşya evlilik için yeterlidir. Bunların daha iyi versiyonları zamanla olur. Ancak maddi sebeplerle geciktirilen evlilikler haramlara kapı aralamaktadır! Evine almak istediğin her ürün için kendine bu soruyu sor. Önceliklerini belirle ve ihtiyaçların üzerinden ilerle. Bir mobilya takımının her parçasına ihtiyacın var mı, yoksa sadece hepsine sahip olmak mı cazip geliyor? Acelesi yoksa zaten elzem değildir.
Her gelen gün insanlığımız ölüyor. Gün geçmiyor ki yürek yakan bir cinayet haberine uyanmadığımız.
Mahremiyet, kapıdan başlar!
Osmanlı döneminde kapı tokmakları sadece bir işlev aracı değil, ayni zamanda ince bir mahremiyet ve görgü aracıydı. Osmanlı toplumunun sosyal yapısı ve aile mahremiyetine verdiği önem, evelerin mimarisine ve en küçük ayrıntılarına kadar yansımıştır. Kapı tokmakları da bunun dikkat çekici bir örneğidir. Osmanlı’da kapı kültürü demek, evvela tokmak, sonra selam demekti. Kapı tokmağı gizli bir zarafetti. Yani mahremiyetin anahtarı değil, tokmağı vardı! Osmanlı evlerinde özellikle iki farklı sesli, iki farklı tokmak bulunurdu.
Evin içindekiler, kapıya vurmadan önce tokmağın çıkardığı sesten gelenin cinsiyetini anlarlardı. Eğer kadın tokmağı çalındıysa, evdeki kadınlar kapıyı telaşsız açardı. Eğer erkek tokmağı çalındıysa, evin erkeği veya örtünmüş bir kadın kapıya yönelirdi. Bu, aile mahremiyetinin gözetilmesini sağlayan son derece zarif ve ince bir yöntemdi.
Nereden nereye…!
Unutmayalım ki, Cennetten yasak meyveyi yiyen Hz.Adem ve Havva’nın ilk fark ettikleri büyük ilke mahremiyet olmuştur!
Dostça kalın…
Örnek Kapı Tokmakları