eşya depolama
DOLAR 36,5931 0%
EURO 39,9156 -0.22%
ALTIN 3.450,520,58
BITCOIN 30283730,01%
Edirne
°

02:00

İMSAK'A KALAN SÜRE

Şükrü Akıllı

Şükrü Akıllı

21 Şubat 2025 Cuma

EDİRNE KÖPRÜSÜ TAŞTAN !

EDİRNE KÖPRÜSÜ TAŞTAN !
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Yazımın başlığını okuyunca hemen aklınıza Edirne Köprüsü taştan-Sen çıkardın beni baştan –Ayrıldım eşten yoldaştan-Minoların Minoların-Ne olur benim olaydın veya Dayler Dayler türküsünün aklınıza geldiğini, hatta söylemeye çalıştığınızı düşünüyorum. Ne güzel değil mi? köprülerimiz efsane aşk hikayeleriyle türkülere de konu olmuştur.  Bu itibarla Edirne köprülerinin tarihsel konumlarına da değinerek, bu günkü durumlarını da sizlerle paylaşmak, ilgili ve sorumlulara da çağrıda bulunmak istiyorum.

Edirne aynı zamanda köprüler şehridir. Edirne’de her biri sanat eseri konumundaki köprüler, şehrin süsü olarak dikkat çekmektedirler.  Edirne çevresinden geçmekte olan Tunca ve Meriç nehirleri üzerine Osmanlı döneminde 13 taş köprü yapılmıştır. Beş yüz yılı aşkın bir süredir tarihe tanıklık eden, Sel, deprem gibi çok sayıda felaketlere maruz kalmalarına rağmen bu köprüler dimdik ayakta kalabilmişlerdir.

                Estetik görünümleriyle kent çevresinde bir dizi kolye gibi sıralanan ve Bayındırlık eserlerinden olduklarını söyleyebileceğimiz köprüler yapıldıklarından günümüze kadar ulaşıma katkıları dolayısıyla da önemli birer unsurdurlar. Osmanlı döneminde Tunca nehri kıyısındaki konaklardan Saraya sandallarla ulaşım düzenlenirken Sınır ülkeleriyle ticaret yapılmasında, Batı ülkeleriyle bağlantı kurulmasında da, önemli rol oynamışlardır.

                Bu güne baktığımızda özellikle Yeni imaret, Yıldırım mahallelerine, Tarihi, turistik ve doğal mekanlara, Kırkpınar alanına, Şehitliklere, Çok sayıda köylere ulaşabilmek için Saraçhane başı köprüsünü, Sultan 2. Bayezid- Yalnız göz köprülerini kullanmak zorundayız. Öncelikle bu iki köprünün tarihsel konumlarına değinerek bu günkü durumlarıyla ilgili gözlemlerimi aktarmak istiyorum.

                 Saraçhane başı köprüsü: Edirne’de Türkler tarafından yapılan(1451)  ilk köprüdür. Tunca nehri  üzerinde Edirne Sarayına bağlantılı sekiz gözlü bir köprüdür. Bu güne kadar sel ve doğal felaketlere maruz kalsa da dimdik ayakta ve sağlamdır. Yakın zamanda da bakım ve onarımı yapılmış ise de bu günkü durumu hiç iç açıcı değildir. Köprü korkuluklarındaki profil boruların kopmuş olmaları ve tehlike arz etmesi dikkat çekiyor. Satıhtaki taş kaplamaların yer yer kırılması, yerinden oynaması, Çökme ve derin çukurlar araç ile seyirde oldukça sıkıntı yaratıyor. Bu bakımsızlık, bu ilgisizlik bu tarihi yapılarımıza hiç yakışmıyor.

                   Yayaları ve araç sürücülerini dikkatli olmaları konusunda uyarmak isterim. Karayolları yetkililerine de çağrıda bulunmak isterim. Lütfen geliniz araçlarınızla önce bu köprüden daha sonra da 2. Bayezid-Yalnız göz köprülerinden geçiniz. Uzun bir zamandır uğramadığınız belli. Köprünün mimari ve estetik yapısına gölge düşüren, seyir eden halkımızın ve turistik amaçla şehrimize gelen insanlarımızın olumsuz intibalarına sebep olan bu ihmale yer vermeyiniz. Çok ta büyük masraf gerektirmeyen tamir bakım işlerini acilen yapınız. Turizm sezonu ve Kırkpınar geldi geliyor, zaman kaybetmemek gerekiyor.

              2. Bayezid-Yalnız göz köprüsü: Bayezit cami ve külliyesinin yapıldığı 1485-1488  yıllarında önce bir kemerli, yüz yıl içerisinde tunca yatağının genişleyip sular yükselince 1567 de  ortası yüksekçe bir büyük, dört küçük kemerli eklemeyle Yalnız göz köprüsü yapılmıştır.  2. Bayezit külliyesini, Yeni imaret ve yıldırım mahallelerini kente bağlayan bir köprüdür.               Buranın zeminindeki taşlarda da yer yer çökme ve kırılmalar sonucu köprü zemininin iyi olmadığını,  bu köprünün de acilen bakım ve onarıma ihriyacı olduğunu belirtmek isterim.

               Gazi Mihal(Hamidiye) köprüsü: Edirne fetihinden(1261-1263) önce ,Tunca üzerinde  Ülkemizde yapılan en eski köprülerden biridir. Yıkılmaya yüz tutmuş iken 1402 tarihinde Gazi Mihal tarafından 17 ayak üzerine, 6 kemerli, 150 metre uzunluğunda, 8 mt. Genişliğinde yeniden yaptırılmıştır. 1900 yılında da Abdülhamit tarafından İtalyan ustalara yeniden yaptırılmıştır.

                Tarih boyunca, Edirne’yi dolayısıyla Ülkemizi Bulgaristan ve diğer Avrupa ülkeleriyle    bağlama görevini üstlenmiştir. Hani hep söyleriz ya Edirne Türkün batıya açılan kapısıdır diye. İşte Gazi Mihal köprüsü bu kapının en önemlisidir. Ancak bu gün onu kaderine terk etmişiz. Nedendir, bilemiyorum!  Araç trafiğine kapalıdır yıllardır. Oysa köprü ben görevimi yapmaya hazırım, Beni bu görevden mahrum etmeyin dercesine sapa sağlam ayaktadır. Zemin taşları oldukça düzgün ve hasarsızdır. Avrupa istikametinden yurdumuza gelen araçlara tek yönlü olarak hafif araçlara ve yaya trafiğine açılabilir.  Yeni bir çevre ve trafik düzenlemesi yapılarak bu köprünün tarih boyunca üstlendiği işlevini tekrar verebiliriz. Bunu önemsiyor ve yetkililerimizin bu konuda İl trafik komisyonundan gereken kararların almasını bekliyoruz.              

                Trafiğe kapalı bir köprümüz daha var. Sarayiçi bölgesinde Adalet kasrı yanında Fatih Sultan Mehmet tarafından 1452 de, kesme taştan yapılma, rıhtımları ile ilgi çeken bu   köprünün neden kapalı tutulduğunu bilemiyorum. Her ne ise ulaşıma açılması gerekir diye düşünüyorum. Dikkatimi çeken bir önemli husus daha…. Mevcut köprülerimizin her iki yönlerinde İsimlerini ve kısaca tarihçelerini belirten hiçbir tanıtım levhası yoktur. Konulmasını, hafızalarda yer bulması açısından önemli görüyorum. Bu eksikliklerin giderilmesi konusunda gerekli hazırlık ve çalışmalar da yapılmalıdır.

                  Bu hususları daha önce de yazdım ama o günden bu yana bir gelişme, çalışma, düzenleme yapıldığına ne yazık ki tanık olamadık. Bu meyanda Edirne Yerel Tarih grubu olarak 1 Martta Atatürk Kültür merkezinde saat 14.00 te yapacağımız Halk buluşması toplantımızda Trakya Üniversitesi öğretim üyesi Sayın Altay Bayatlı’nın sunumlarıyla Edirne Taşköprülerini konuşacak ve değerlendireceğiz. Halkımızın da katılımını beklediğimizi eklemek isterim.

                  Sonuç olarak; Edirne köprüleri taştandır. Hepsi önemlidir. Madem ki Edirne’nin tarihsel yapıları ve değerleridir, Ecdadımızın yadigarlarıdır. Bakım ve onarımlarını asla ihmal etmemeliyiz. İşte o zaman tarihi değerlerimize sahip çıktığımızı söyleyebiliriz.

Devamını Oku

2025 YILI DAHA ZOR GEÇECEK

2025 YILI DAHA ZOR GEÇECEK
0

BEĞENDİM

ABONE OL

                       2024 Yılını acılarıyla, tatlılarıyla, Ekonomik sorunlarla mücadele ede ede, Geçim sıkıntılarıyla, yokluklarla, Enflasyon canavarının toplumun her kesiminde yarattığı tahribatlarla, Siyası çekişmelerle, Hukuksuzluk ve adaletsizliklerle geride bıraktık.           

                  Umutlarla beklediğimiz 2025 yılında her şey güllük gülistanlık mı olacak.  Hayır, Hayır..   Ekonomik kriz halkımızın her kesimini inim inim inletmeye devam edecek, tablo bunu gösteriyor. Yıllardır enflasyon canavarı halkı yoksullaştırdı, Açlığa mahkum etti. Memnuniyetsizlik daha da artıyor. Zamların ardı arkası kesilmiyor. Üretici üretemez hale geldi. Çiftçi isyanlarda, İşçi, emekli meydanlarda, Bizi yönetenler bu ortamda halktan sabır istiyor. Pembe tablo çizmeye devam ediyor.

                  Devlet halktan kemer sıkılmasını isterken, tasarruf tedbirleri yayınlarken, kendisi lüksten ve şatafattan ödün vermeden itibardan tasarruf olmaz anlayışıyla yeni vergiler ve zamlar getirmenin peşinde. Nasıl olsa yakın zamanda seçim yok, Halk ta umurlarında değil tabi ki.

                   Bu ülke her gün vahşi bir servet transferine sahne oluyor. Yani soyuluyor. Soyula soyula bu günlere geldik. Milyonlarca insanın cebinden, tasarruflarından alınan değerler belli bir gruba, belli bir oligarşik yapıya bir servet transferi olarak yıllardır aktarılıyor. Öyle bir kapalı düzen kurulmuş ki bu düzen sorgulanamıyor. Denetlenemiyor. Hiçbir şekilde görülemiyor. Çünkü şeffaflık yok.

                   İnsanlık tarihi yerleşik hayata geçtikten sonra en önemli meselesi vergidir. Çünkü vergi kazandığınızın, emeğinizin bir kısmını kamu hizmetlerinin karşılanması için vergi verirsiniz. Nedir bunlar Güvenliktir, sağlıktır, eğitimdir. Yaşadığımız çevrenin altyapısıdır. Vergi veriyorsunuz, nereye harcandığının hesabını veren yok.  Yandaş müteahhitlere verilen köprü ve otoyol garantileri ülkemizin istikbaline ipotek koymakta olduğunu altını çizerek ifade etmek isterim. Bakınız, bu yıl araç geçiş garantileri % 65 daha arttırılıyor, Bunlar da yetmiyor aktarılan gelirlerden vergi muafiyeti sağlanarak onlardan vergi alınmıyor, kiraları ertelenerek servetlerine servet katılırken, Asgari ücretliye, çalışana emekliye gelince para yok. Sabredin deniliyor. Bu nasıl bir düzendir!

                  Eğitim diyorsunuz, Çocuğunuzu devlet okuluna veriyorsunuz para ödüyorsunuz. Özel okul ücretleri bir milyona yaklaşmış. Bu da yetmezmiş gibi %50’yi aşkın yeni zam yapılıyor. Sağlık derseniz perişan. Katkı payları ilaç bedellerine yaklaşmış. İnsanlar ödeyemiyor. Sağlık hizmetleri paralı, Her şey bitti de Sağlık Ocaklarındaki doktorlarla uğraşılıyor. Devlet kurumlarından ücret ödemeden hizmet alamıyorsunuz. Adalet arıyorsunuz, en ufak bir dava başvurunuzda bile sizi zorlayan ücret ödüyorsunuz. Bir zamanlar Reha Muhtar ekranlarda hep soruyordu. Nerde bu devlet. Diye sorası geliyor insanın. Güvenlik diyorsunuz! Ülkenin giriş kapıları yol geçen hanı olmuş. Dışardan gelene kapılar açık, iddialara göre Ülkede 15 milyona yakın sığınmacı, mülteci var deniliyor. Bunların bedelini Ülke insanımız karşılamak zorunda mı?

                        Devlet alacağı Vergi, harç ve Cezalara %44 zam yaparken kendi vatandaşına adeta ceza veriyor. Yurt dışı çıkış harcını geçtiğimiz yıl 150 liradan 500 liraya çıkartıldı. 2025 te 700 lira oldu.  Kendi halkına Yurt dışına çıkış yasağı getiriyor! Anayasal veya insan hakkını, seyahat özgürlüğünü tanımıyor.  Dünyada benzeri olmayan bir uygulama. Vay halimize.

                  Meydanlara, televizyonlara bakıyoruz hiç kimsenin yüzü gülmüyor. Herkes dertli, Vatandaş isyanlarda. Üreten kesim üretemez hale gelmiş. Girdi fiyatları yüksek. Ürün taban fiyatları çok düşük.   Kuraklık vurmuş zaten öbür taraftan bir de devlet vuruyor. Bu şartlarda köylü nasıl üretecek? Ülkede enflasyon gerçek anlamda açıklanmıyor. TUİK talimatlara uyarak gerçek rakamları açıklayamıyor.  Asgari ücretlinin, Memurun, Emeklinin cebine göz dikilmiş. Devlet alacağına % 44 zam yaparken, Kiralara %59 zam yapılabilir diyor. Asgari ücrete %30 , Emekliye %12-16 Zam yapılıyor. Bu nasıl bir adalet anlayışıdır. Kendimden örnek vereyim En yüksek devlet memuru (1. Derece) emeklisiyim aldığım maaş asgari ücretin altında. Başka söylenecek söz var mı? Nerede vicdan?  Olacak şey değil.

                    Lütfen şu tabloya dikkatle bakar mısınız?

               

              

  22 yılda nereden nereye geldiğimizi çok net görebiliyoruz değil mi? Dünyada bir numarayız vallahi.  Ülkemiz ve Ekonomimiz bu hale gelmiş ise bunun tek sorumlusu Ülkeyi 22 yıldır yöneten siyasi iktidardır. Kötü yönetimdir. İtibardan tasarruf olmaz deyip sonra da Tasarruf genelgesi yayınlayan ancak lüks ve şatafata devam eden anlayıştır. Ama, tüm bu sorumsuzlukların bedeli Vatandaşa ödetiliyor. İlk fırsatta yeni vergi paketleri meclise gelecektir. Gene vurun abalıya diyecekler. Bakınız geçen yıl 3000’i aşkın şirket kapanmış, İflaslar artıyor. Kapanan Kooperatif ve işyerleri sayısında geçen yıla göre %40 artış var. 2023 te Konkordota ilan edenler yılda 1516 iken, 2024 te bu sayı 1700’ü geçmiş. 22 milyon insanımız icralık olmuş ve  İcra dairelerindeki dosyalar çığ gibi büyüyor.  Döviz yükselişte, Dış borçlar 357 milyar dolara ulaşmış, zirvede, İşsizlik artıyor. Enflasyon rayından çıkmış, düştü diyorlar ama düşmüyor. Açlık ve yoksulluk sınırları tırmanışta, Her şeyi ithal ediyoruz.  Cumhuriyetle kazanılan sanayi ve istihdam alanlarımız bir bir satıldı.  Ülke toprakları yabancılara satıldı, satılmaya devam ediyor. Siyaset  geçinme, zenginleşme, İmar rantlarını servete dönüştürme aracı haline geldi. Ekonominin sorumlusu benim diyenler, Ben ekonomistim diyenler, Nas var, NAS sana bana ne oluyor? Faizler daha da düşecek deyip bugün faizleri %50 nin üstüne çıkaranlar şimdi enflasyon düşsün diye faizi tekrar indirmeye başladılar.  Böylesine çelişki ve tutarsızlıkla bu hesap ta tutmayacaktır. Ekonomideki bu kötü gidişata rağmen halkla dalga geçerek çok iyiyiz nasıl diyebiliyorlar. Pes Vallahi!

Netice itibarıyla; Bu ortamda 2025 yılı geçen yıla göre daha zor bir yıl olacaktır. Adalet ve güven unsurları sağlanamadığı, İşsizliğe, Yüksek enflasyona, Bütçe açıklarına dur denilemediği, Ciddi tasarruf tedbirleri uygulanmadığı, Üretim seferberliği başlatılmadığı, Tek adam rejiminden çıkılmadığı ve iktidar değişmediği sürece, Vergi ve zamlarla Ekonomiyi düze çıkarmak mümkün değildir.

Devamını Oku

Atatürk’ün Edirne Ziyareti

Atatürk’ün Edirne Ziyareti
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Edirnelilerin Ata’larına Armağanları

Edirne’miz bugün tarihi bir gün daha yaşıyor.

Cumhuriyetimizin kurucusu büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün Edirne’ye birçok kez ziyaretleri olmuştur. Son olarak Cumhurbaşkanı iken 21 Aralık 1930 tarihinde 5 gün süre ile Edirne’yi ziyaret ederek incelemelerde bulunmuştur.

94 yıl önce Ata’larını coşku ile karşılayan, onu misafir etme onurunu yaşayan Edirneliler bugün de anma ve kutlama törenleri ile Atatürk’e hoş geldin diyecekler.

Edirne de yaşayıp da tarihi Edirne Belediye Binasına gitmeyen yoktur herhalde. Bu bina zamanın Belediye Başkanı Dilaver Bey tarafından yaptırılarak 1900 yılında hizmete açılmıştır. 113 yıllık mazisi olan belediye binasında padişahlar, krallar, başbakanlar, sanatçılar, konsoloslar, misafir edilmiştir. Bu tarihi bina dili olsa da konuşsa.

İşte Atatürk Edirne’yi ziyaret ettiği 21-25 Aralık 1930 tarihlerinde bu binada misafir edilmiştir. Bu tarihi anıyı saklayan oda belediyenin üst katında meclis salonuna açılmaktadır. Belediye çalışanı olarak yıllarca orada hizmet verdim. Atatürk’ün kaldığı odayı çalışanlar Atatürk Odası olarak biliyorduk, kapalı dururdu. Hizmet birimi olarak kullanılmıyordu.

1978 yılında Belediye Başkanımız Güngör Mazlum’du. Bende onun en yakınındaki çalışandım. İkili görüşmemizde “21 Aralık Atatürk’ün Edirne’ye geliş yıldönümüdür. Bu nedenle kaldığı odayı Ata’mıza yaraşır bir şekilde düzenleyelim, açılışını da o gün törenle yapalım. Sen bu konuda hemen çalışmalara başla” dedi. Bu onurlu ve önemli görevi sevinçle karşıladım. Hemen çalışmalara başlanıldı. Bodrum kattaki arşivde o güne ait eşya, kaynak bulabilirmiyiz diye taramalar yaptık. O günleri yaşamış yaşlı insanları araştırdık, Atatürk’e ait anı ve eşyaların araştırılarak temin edilebilmesi için Tarihçi(merhum oldular) Oral Onur, Kütüphane Md. Latif Balmen, Dr. İbrahim Sakaroğlu, Emekli Öğr. Ruhi Su dan oluşan bir komisyon oluşturduk. Hızlı bir tempoda çok güzel verilere ulaşıldı. Atatürk Odasında ve o günlerde kullanıldığı söylenen yemek takımları, yatak, yorgan, siirt battaniyesi, taban halısı, masa, sandalye, kanepe, gardırop, vazo, telefon, döküm motifli soba, kristal avize, perdeler, gazeteler, Atatürk resimleri temin edilirken odanın boyası ve zemin düzenlemeleri de tamamlandı.

Atatürk odasında bulunan ve belediye binasının açılışını müteakip 1903’te ressam Hasan Rıza Bey tarafından yapılan çok sayıdaki harika tablolaların birkaç tanesi de odaya ayrı bir ahenk ve hava veriyordu.

Evet, 2-3 aylık bir çalışma sonunda Atatürk Odası tüm mefruşatı ve düzenlemesi ile açılışa hazır hale gelmişti. Tabii bu arada Atatürk’ün Edirne’ye gelişi ile ilgili anma ve kutlama programı da ilk defa hazırlanmıştı. Program çerçevesinde 21 Aralık 1978 günü saat 11 sularında belediye hizmet binası üst katındaki Atatürk Odası Vali Bekir Öztürk, Belediye Bşk. Güngör Mazlum ve Tümen Komutanı Hüseyin Topa’nında bulunduğu törenle ziyarete açıldı. Edirneliler için, belediye için, emek ve hizmet verenler için onurlu ve güzel bir gündü.

35 yıldır Atatürk’ün Edirne’ye gelişleri ile ilgili anma ve kutlama programlarını layık olduğu şekilde aksatmadan devam ettiren, kutlama etkinlikleri düzenleyen Belediye Başkanlarımıza, çalışanlarına, emek ve katkı veren herkese bu köşemden bir kez daha teşekkür etmek istiyor ve bu anlamlı günde büyük önderimizi ve silah arkadaşlarını şükranla anıyoruz.

Gelelim Edirnelilerin Ata’larına Armağanlarına.

Edirneliler Atatürk’e minnet, şükran ve bağlılık duygularının ifadesi olarak 8.3.1934 tarihinde Belediye Meclisince Sarayiçi Mesiresi’ni, İl Genel Meclisi’nce de Ece Doğan Çiftliği armağan etmeye oy birliği ile karar verdiklerini Merhum A. Rıza Ataktürk (Edirne Sesi Gazetesi Sahibi ve iş adamı) Atatürk’ün Edirne’ye gelişleri dolayısıyla yapılan çalışmalar esnasında ifade etmişti. Ve bana “Evlat! Çok güzel çalışmalar yürütüyorsun, basınla da halkla da çok güzel diyalog kuruyorsun. Sana Atatürk’e armağan edilen bu yerlerle ilgili araştırma çalışmamı vereceğim. Sende bir gün yeri geldiğinde yazarsın. Ayrıca biz bu dünyadan göçünce benim bugün kullandığım Edirneli Gözüyle köşemi de sen devam ettirirsin.” Diyerek çalışma notlarını bana vermişti.

Edirnelilerin Atatürk’e armağan etmek istedikleri Sarayiçi Mesire’si bugünkü Kırkpınar Güreşleri’nin yapıldığı yerdeki Tavuk Ormanı (50 hektar civarında) diğer Ece Doğan Çiftliği’de Tunca Nehri ile Tabyalar arasındaki arazi imiş. Bir bölümü topraksız çiftçiye dağıtıldıktan sonra bir bölümü de bugünkü Tarım Açık Cezaevi’nin bulunduğu yermiş. Bu yerlerin Atatürk adına tapuları çıkarıldıktan sonra zamanın valisi Salim Özdemir başkanlığında ki heyet 25.3.1934 günü Ankara’da Atatürk’ün huzuruna çıkıyorlar, durumu anlatıyorlar. Edirne halkının bağlılık duygularını saygılarını ileterek tapuları takdim ediyorlar ama Atatürk “Aldım, kabul ettim teşekkür ederim. Şimdi bende bu taşınmazları gerçek sahibi Edirnelilere armağan ediyorum” diyerek geri vermiştir.

Heyetin Edirne’ye dönmesi ile Cumhurbaşkanlığı makamının yazılı talimatları üzerine tapu dairesinde tekrar tescil işlemleri yapılır. Sarayiçi Tavuk Ormanı’nın belediye adına, Ece Doğan Çiftliği’nin de hazine adına tapuları çıkartılır.

Bu konuyu da sizlerle paylaşmak istedim.

Devamını Oku

ATATÜRK OLMASAYDI

ATATÜRK OLMASAYDI
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Yarın; aramızdan ayrılarak ebediyete intikal eden Büyük önder, Cumhuriyetimizin kurucusu

Mustafa  Kemal  ATATÜRK’ümüzü aramızdan ayrılışının 86 yılında büyük bir hasret ve minnetle bir kez daha saygıyla anıyoruz.  Onun ve silah arkadaşlarının, Onunla aynı çizgide yürüyenlerin aziz hatıraları önünde saygı ile eğiliyorum.deneme bonusu

               86 yıldır ATA’mıza duyulan sevgi ve saygı değişmedi ama, bazı dönemlerde , Özellikle son yıllarda devletin kılcal damarlarına kadar sızıp yerleşen gerici yobazların Atatürk’e hınçları sönmedi. Çamur fırsatı kolladılar. Devlet makamında olanlardan, güç alan bazı bedbahtlar onu karalamaya, Kötülemeye, Adını silmeye, Unutturmaya, itibarsızlaştırmaya, Ona düşmanca tavır sergileyerek hakaret ettiler.

                Büyük Önder “ Türkiye Şeyhler, Muritler  ülkesi  olmaz” demişti. Gördük ki yakın zamanda kısmen de olsa ordu, dinci bir çete tarafından ele geçirilerek kanlı bir darbe teşebbüsünde bulunabildi. Bunlara yıllarca Milli eğitimde, Adalet teşkilatında, Emniyette ve diğer devlet kademelerinde görev verildi, himaye edildiler. Devlet yönetiminde paralel bir yapı oluşturuldu. Aynı  çete daha önce de Türk milletinin bağrından çıkan Şanlı  ordumuzun başındaki  Genel kurmay başkanını  terör örgütü suçlamasıyla hapse atabildi. Çok sayıdaki generalleri hayali suçlamalarla hapse atarak yıllarca hayatları karartıldı. Yönetenler ise bu davaların Savcılığına soyunabildiler . Tarikatlar ve Cemaatler üzerinden örgütlenmiş devlet yapısıyla Laiklik bir kenara itilip Devlet düzeni allak bullak oldu.  

                Anayasa değişiklikleri ile demokratik yapıdan uzaklaşan ülke, parti devletine doğru yol aldı. Ülke çıkarları yerine parti çıkarları ön plana geçti. Din, Hukuk, ve Eğitim siyasallaştı. TSK yaralandı, Yargı yıpratıldı. Anayasa mahkemesi kapatılsın denildi, Kararlarına uyulmadı. Ekonomideki sıkıntılar dar gelirlinin sırtından inmedi. Üretim azaldı. İthalat patladı. Toplum sindirildi, Baskılandı, Susturuldu, Medya siyasi iktidarın güdümüne girdi. Gazeteciler, Milletvekilleri, Belediye Başkanları tutuklandı. Tek adam rejiminin getirdiği kayyım atamaları demokrasiye hançer gibi saplandı. Bu güne geldiğimizde tabloda bir değişim göremiyoruz ne yazık ki !

               Baktığı her yerde rant gören, Buram buram çete kokan bir düzende Milli eğitim özelleştirildi.  Çağdaş hedeflerden uzaklaştırılarak dini ağırlıklı hale geldi. Sağlıkta da para için akıl almaz yollara sapıldığı görüldü. Atatürk adı kitaplardan silindi. İlke ve devrimleri kötülendi. Bir tarikat devletten tasfiye edilirken diğer tarikatlar boşluğu doldurma yarışına girdiler.

              Bunlar yaşanırken toplum bölündü, Cepheleşti, Siyaset ayağa düştü, Çirkinleşti.  Hatalı uygulamalarla demokrasi ağır darbeler aldı. Sınırlarımız yolgeçen hanına çevrildi. Kaynaklar satıldı, Cumhuriyet değerleri yok edilmeye çalışıldı. Batılı ve Dünya devletleri nezdinde ülkemiz itibarını  yitirdi.  Atatürk’ün Yurtta sulh Cihanda sulh ilkesi yerine dış politika kavga ile gürültü ile yürütülmeye çalışıldı. Terör belasından bir türlü kurtulamadık. Analar ağlamaya gencecik fidanlar hayatlarını kaybetmeye, Ocaklar sönmeye devam ediyor.

                Atatürk bizden bunları mı bekliyordu?

                Atatürk ilkelerine bağlı kalarak çağdaşlaşarak ülkeye Adalet, Barış ve huzur getirebildik mi?

               O bize   böyle bir ülke bırakmamıştı. Aradan geçen bunca yılda ona layık olabildik mi?

              Halbuki, Çöküntü halinde bulunan bir imparatorluktan özgür Türkiye’nin doğması, Yeni Türkiye’nin özgürlük ve bağımsızlığını şerefli bir şekilde ilan etmesi   ve o zamandan beri korunması,

Atatürk’ün ve Türk halkının işidir. Gelecek kuşaklar için sağlam temeller atmasaydı, Dünya haritasında memleketine yepyeni bir sınır çizmeseydi, İleri görüşlülüğü ile radikal devrimleri yapmasaydı, Bir milleti uçurumun kenarından sarsılmaz azmi ile kurtarmasaydı, kısacası ATATÜRK  OLMASAYDI  bugünkü Türkiye de olmazdı. Yurdumuzu, Özgürlüğümüzü her şeyimizi ona borçluyuz.

               Amerika’dan Çin’e, İngiltere’den Hindistan’a kadar yüzlerce devlet adamı Atatürk için hayranlık ifade eden sözler söylerken bu ülkenin her türlü nimetlerinden yararlanan o gafillerin, O hainlerin ATATÜRK için kötü söz söylemeye ve eylemlerde bulunmaya, Onu unutturmaya çalışmaya   ne hakları ne de hadleri vardır.

               İnancım o dur ki, Türk ulusu ve devleti, var olduğu sürece ATA’sına  devrimlerine, Cumhuriyet değerlerine, İlkelerine ve manevi şahsiyetine her zamankinden daha büyük sevgi ve bağlılıkla sahip çıkacaktır. Atatürk’ün ölümsüzlüğü nesiller boyu devam edecektir.

                Onu yaşatacak ve Yaşayacağız.

                ŞÜKRAN, GURUR VE ÖZLEMLE ANIYORUZ.

Devamını Oku

ÜLKEMİN VE EKONOMİNİN HALİ

ÜLKEMİN VE EKONOMİNİN HALİ
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Hafta sonu Edirne-Kırklareli güzergahında bulunan doğup büyüdüğüm Akardere köyünde yapılacak duaya katılmak üzere yola çıktım. E 5 ten ilerleyerek Sazlıdere E5 bağlantısından girdim. Biraz ilerleyince hummalı bir yol çalışması dikkatimi çekti. Duble yolun diğer kısmında seyir etmeniz mümkün. Çok sayıda araç o kadar çalışan. Durarak bir süre bu çalışmaları hayretle izledim.

Yıllardır bir türlü bitirilemeyen Edirne-Kırklareli yolu önümüzde yapılacak seçime yetiştirilir herhalde. Aralık 2020 ayında yeni yıla birkaç gün kala Ulaştırma Bakanının teşrifleri ile şaşalı bir törenle yol açıyoruz diyerek Edirne-Kırklareli yolu yarım yamalak olduğu halde E5 yoluna 5 km lik bağlantı sağlayacak Sazlı dere varyantı yıldırım hızıyla açılıverdi.  Seçim yaklaşıyor laf olsun torba dolsun misali hadi bir şov yapalım dediler. Üç yıl geçti yol bozuldu şimdi de yeniden yapılıyor. Yazık bu ülkenin kaynaklarına. Bu beceriksizlikler yüzünden bugün ne hale geldiğimiz ortada.

Ülke kaynakları yıllardır hesapsız kitapsız, plansız, denetimsiz çalışmalar yüzünden heba edile duvara tosladık. Ekonomik kriz halkımızın her kesimini inim inim inletiyor. Yıllardır enflasyon canavarı halkı yoksullaştırdı, Açlığa mahkum etti. Memnuniyetsizlik daha da artıyor. Zamların ardı arkası kesilmiyor. Üretici üretemez hale geldi. Çiftçi isyanlarda, İşçi, emekli meydanlarda, Okullar açılacak aileler şaşkın, Devlet yeni vergiler ve zamlar getirmenin peşinde.

Bu ülke her gün vahşi bir servet transferine sahne oluyor. Yani soyuluyor. Soyula soyula bu günlere geldik. Milyonlarca insanın cebinden, tasarruflarından alınan değerler belli bir gruba, belli bir oligarşik yapıya bir servet transferi olarak yıllardır aktarılıyor. Öyle bir kapalı düzen kurulmuş ki bu düzen sorgulanamıyor. Denetlenemiyor. Hiçbir şekilde görülemiyor. Çünkü şeffaflık yok.

İnsanlık tarihi yerleşik hayata geçtikten sonra en önemli meselesi vergidir. Çünkü vergi kazandığınızın, emeğinizin bir kısmını kamu hizmetlerinin karşılanması için vergi verirsiniz. Nedir bunlar Güvenliktir, sağlıktır, eğitimdir. Yaşadığımız çevrenin altyapısıdır. Vergi veriyorsunuz, nereye harcandığının hesabını veren yok.  Yandaş müteahhitlere aktarılan gelirlerden vergi muafiyeti sağlanarak onlardan vergi alınmıyor, kiraları ertelenerek servetlerine servet katılırken, halka sürekli ek vergiler getiriliyor. Yollardan, Köprülerden, tünellerden geçmediğiniz halde cebimizden devasa paralar alınıyor, ayrıca para da ödemek zorunda kalıyorsunuz.

Eğitim diyorsunuz, Çocuğunuzu devlet okuluna veriyorsunuz para ödüyorsunuz. Özel okul ücretleri bir milyona yaklaşmış, Sağlık derseniz perişan. Katkı payları ilaç bedellerine yaklaşmış. İnsanlar ödeyemiyor. Sağlık hizmetleri paralı, Devlet kurumlarından ücret ödemeden hizmet alamıyorsunuz. Adalet arıyorsunuz, en ufak bir dava başvurunuzda bile sizi zorlayan ücret ödüyordunuz. Bir zamanlar Reha Muhtar ekranlarda hep soruyordu. Nerde bu devlet. Diye sorası geliyor insanın. Güvenlik diyorsunuz! Ülkenin giriş kapıları yol geçen hanı olmuş. Dışardan gelene kapılar açık, iddialara göre Ülkede 15 milyona yakın sığınmacı, mülteci var deniliyor. Bunların bedelini Ülke insamız karşılamak zorunda mı? Devlet kendi vatandaşına ceza veriyor. Yurt dışı çıkış harcını 500 tl çıkarıyor. Anayasal veya insan hakkını, seyahat özgürlüğünü tanımıyor.  Dünyada benzeri olmayan bir uygulama. Vay halimize.

Buralardan çıkayım diyorum ama mümkün mü? Köyüme dua vesilesiyle gittiğimi yukarıda ifade etmiştim. Kahvede oturduk çay içelim dedik. Köylü kardeşlerimizle, Abilerimizle sohbet ettik. Konu gene ekonomiye geldi. Hiç kimsenin yüzü gülmüyor. Herkes dertli, Üretemez hale gelmişler. Girdi fiyatları yüksek. Ürün taban fiyatları çok düşük.  Baksanıza geçen yıl devletin açıkladığı Buğday alış fiyatı 8.25 tl. Bu yıl 9.25 tl, Ayçiçek taban fiyatı geçen yıl 14 tl. Bu yıl 20 tl. Verim geçen yıl dönümde 180-200 civarında iken bu yıl 100-110 civarında, Kuraklık vurmuş zaten öbür taraftan bir de devlet vuruyor. Bu şartlarda köylü nasıl üretecek? Ülkede enflasyon gerçek anlamda 200 lere ulaşmış, verilen taban fiyatlarına bakınız. Olacak şey değil. Ama bizde oluyor işte. Toplamadan tarlasını süren köylü varsa bu gidişat iyi değildir. Vesselam.

Ülkemiz ve Ekonomimiz bu hale gelmiş ise bunun sorumlusu siyasi iktidardır. Kötü yönetimdir. İtibardan tasarruf olmaz deyip sonra da Tasarruf genelgesi yayınlayan ancak lüks ve şatafata devam eden anlayıştır. Ama, tüm bu sorumsuzlukların bedeli Vatandaşa ödetiliyor. İşte eylül ayında yine vergi paketi geliyor. Gene vurun abalıya diyecekler. Bakınız, bu yılın ilk yedi ayında 2900 şirket kapanmış, İflaslar artıyor. İlk altı ayda kapanan Kooperatif ve işyerleri sayısında geçen yıla göre %30 artış var. 2023 te Konkordota ilan edenler yılda 1516 iken, 2024 ayının ilk 7 ayında bu sayı 1554 olmuş.  İcra dairelerindeki dosyalar çığ gibi büyüyor. Döviz yükselişte, Dış borçlar zirvede, İşsizlik artıyor. Enflasyon düşmüyor. Açlık ve yoksulluk sınırları tırmanışta, Her şeyi ithal ediyoruz.  Cumhuriyetle kazanılan sanayi ve istihdam alanlarımız bir bir satıldı.  Ülke toprakları yabancılara satıldı, satılmaya devam ediyor. Siyaset geçinme, zenginleşme, İmar rantlarını servete dönüştürme aracı haline geldi. Ekonominin sorumlusu benim diyenler, Ben ekonomistim diyenler, Nas var, NAS sana bana ne oluyor? Faizler daha da düşecek deyip bugün faizleri %50 ye çıkaranlar ekonomideki bu kötü gidişata rağmen halkla dalga geçerek çok iyiyiz nasıl diyebiliyorlar. Pes Vallahi!

Netice itibarıyla; Adalet ve güven unsurları sağlanamadığı, İşsizliğe, Yüksek enflasyona, Bütçe açıklarına dur denilemediği, Ciddi tasarruf tedbirleri uygulanmadığı, Üretim seferberliği başlatılmadığı, Tek adam rejiminden çıkılmadığı ve iktidar değişmediği sürece, Vergi ve zamlarla Ekonomiyi düze çıkarmak mümkün değildir.

Devamını Oku