24 Temmuz 2025 Perşembe
‘’ Lozan Antlaşması Türk bağımsızlığının bir zaferidir. ‘’
Prof. Dr. Afet İnan (1908-1985)
Lozan Barış Konferansı, harbe son veren bir barış antlaşması imzalanmasının çok ötesinde bir konferansdı. Asıl ya da ana konu Birinci Dünya Savaşı’nın galip devletleri ile hesaplaşma, hukuksal ve siyasal yönden uyuşmazlıkları sonuçlandırma, yüzyıllardan beri süregelen sorunlara çözüm bulma idi. Başka bir anlatımla tüm ‘’Doğu Sorunu’’ Lozan Konferansı’nın ana konusunu oluşturuyordu.
Lozan Barış Konferansı ve Antlaşması.
Lozan Barış Konferansı 20 Kasım 1922 günü İsviçre’nin Lozan Kenti’nde (Lousanne) açıldı. Türkiye’yi İsmet Paşa temsil ediyordu. Vekiller Heyeti başkanı Rauf Orbay bu görevi üstlenmek istemişti fakat İsmet İnönü’nün Mudanya’da göstermiş olduğu başarı dolayısıyla Atatürk onu daha uygun buldu. İsmet İnönü bu arada TBMM tarafından Hariciye Vekili seçildi. Tarafsız İsviçre Federal Devleti’nin Başkanı Monseieur Hab’ın konuşması ile açılan konferansta Lord Curzon’dan sonra İsmet İnönü söz aldı, adet olan nezaket sözleri yerine Türkiye’nin çok acı çektiğini ve artık özgür ve bağımsız bir ülke olmak istediğini söyledi. İsmet İnönü aylarca süren Lozan Maratonu’nda bıkıp usanmadan bu düşünceyi tekrarladı, galip devletlerin temsilcilerine anlatmaya çalıştı. Konferans bir türlü sonuca ulaşamayınca, İngiliz Murahhası ve Dışişleri Bakanı Lord Curzon kendince bir taslak hazırlayarak İsmet İnönü’ye verdi. 4 Şubat 1923 günü belirli bir saate kadar kendisine olumlu bir yanıt verilmezse trene binip konferansı terk edecekti. Bu bir ultimatomdu. Araya girenler, uğraşanlar oldu, fakat İnönü taslağı kabule olanak görmüyordu. Bu taslakla beraber böylece görüşmelerin birinci bölümü sona ermiştir Curzon gün ve saati geldiğinde trene binip gitti. Konferans 2,5 ay çalıştıktan sonra dağılmıştı.
Kesinti yaklaşık 3 ay sürdü. 20 Kasım 1922’de toplanan konferans 4 Şubat 1923’de çıkan anlaşmazlık sonrası kesilmiş, 23 Nisan 1923’de ikinci defa toplanarak 24 Temmuz 1923 tarihinde bu önemli barış antlaşması toplantıların yapıldığı İsviçre kentinin ‘Beau Rivage Sarayı’nda’ imzalanmıştır.
Lozan Barış Konferansı 20 Kasım 1922 Salı günü saat 16:00’da Lozan Şehri’nin Mont Benon Gazinosu’nda toplanmıştır. İsmet İnönü, ilk sözlerinden itibaren istiklal ve hakimiyet davasını önemle vurgulamış, “çok ıstırap çektik, çok kan akıttık, bütün medeni milletler gibi hürriyet ve istiklal istiyoruz” demiştir.
Lozan Barış Antlaşması ve Diğer Savaş Sonrası Barış Antlaşmaları.
Lozan Barış Antlaşması, Birinci Dünya Savaşı’na son veren, İtilaf Devletleri ile Almanya’nın imzaladığı Versailles, İtilaf Devletleri ile Avusturya’nın imzaladıkları Saint-Germain; İtilaf devletleri ile Macaristan arasındaki Trianon ve nihayet İtilaf devletleri ile Osmanlı Devleti’nin murahhasları arasında imzalanan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti tarafından reddedilen Sevr Barış Antlaşmalarından biçim ve içerik bakımından tamamen ayrılır.
Lozan Konferansı’nın Ana Sorunları.
Lozan Konferansı, 8 ay süren çetin ve uzun müzakereler sonrasında, Lozan Üniversitesi’nin merasim salonunda imzalanmıştır. Lozan’da imzalanan ve Lozan Barış Antlaşması olarak adlandırılan belge tek bir metin değildir. 143 maddelik ana belgeye ekli çeşitli konular için hazırlanıp imzalanan 15 belge daha vardır. Ana belge Türkiye ile İngiltere, Fransa, Japonya, Yunanistan, Romanya, Rusya, Yugoslavya arasında imzalanan “Barış Antlaşması”dır. Buna daha sonra Belçika ve Portekiz de katılmıştır
Lozan Barış Antlaşması ile Düzenlenen Ana Konular.
Lozan Barış Antlaşması’nın ön sözünde, devletlerin istiklal ve hakimiyetine saygı gösterilmesi esasına dayandırıldığı ifade edilmiştir. Bu ilke Yeni Türkiye’nin, Birinci Dünya Savaşı galipleri ile eşit koşullar altında, Lozan’da siyasal bir mücadeleye girişildiğini gösteren bir hükümdür. Burada Türk istiklal ve hakimiyetinin tanınması da önemlidir.
Lozan’da imzalanan bu antlaşmayla ona ekli tutanak, bildiri ve sözleşmelerin Türkiye sınırları, kapitülasyonlar, boğazlar, azınlıklar, devlet borçları, savaş tazminatı borçları ile ilgili olarak önemli sonuçlara varılmıştır. Türkiye yönünden varılan başlıca sonuçlar, çok kısa olarak şöyledir:
b.Irak Sınırı: Lozan Barış Antlaşması’nda, İngiltere ile anlaşılamadığı için Irak sorunu çözülememiştir.
c.Batı Bölgesi Sınırı: Karaağaç ve çevresi Yunanistan’dan istenen savaş onarımına karşılık olarak bırakılmıştır. İmroz, Bozcaada ve Tavşan adaları Türkiye’nin, öbür Ege adaları Yunanistan ile İtalya’nın olmuştur. Antlaşmaya göre Yunanistan bu adalardan Sisam, Sakız, Nikarya, Midilli’de asker bulundurmayacak; savunma ve saldırı amacıyla bu adalarda düzenlemeye girişemeyecektir.
Azınlıklar:
Lozan Antlaşması ile Türkiye sınırları içerisinde kalan tüm azınlıklar Türk uyruğu olarak kabul edilmiş ve bu konuda himaye (koruyucu) edici hükümler konulmuştur.
Boğazlar:
Lozan’da boğazlarla ilgili olarak uzun tartışmalar olmuştur. Sonunda sorun geçici bir çözüme bağlanmıştır. Buna göre askeri olmayan gemiler ve uçaklar barış zamanında boğazlardan geçebilecek; savaş durumunda Türkiye tarafsız kalmışsa bu ilke aynen yürüyecek; Türkiye savaşta ise bu haktan düşmanlara yardımda bulunmamak koşulu ile tarafsız devletlerin gemi ve uçakları yararlanabilecek; düşman gemi ve uçaklarına karşı ise karar almakta Türkiye özgür olacaktır.
Devlet Borçları:
Yaklaşık 1850’li yılların başında başlayan ve Birinci Dünya Savaşı sonuna kadar devam eden Osmanlı Kamu borçları oldukça büyük rakamlara ulaşmış ve çok büyük bir toplamı oluşturuyordu. Lozan Konferansı’nın en önemli konularından biri olan bu sorunun çözülmesinde son derece çetin müzakereler olmuştur. Yine bu sorunun çözümünde elde edilen başarılardan biri, belki de en önemlisi; “Düyun-u Umumiye’’ yönetiminin tarihe karışmasıdır.
Savaş Ödenceleri (Tazminatı):
Savaşın galipleri Türkiye’den tazminat talep etmişlerdir. Ancak bu talep Türk müzakere heyetince kabul edilmemiştir. İkincisi, yapılan pazarlıklar sonucunda bugün Edirne İli sınırları içinde kalan son derece önemli bir toprak parçası Karaağaç ve çevresi Yunanlılar tarafından savaş ödencesi yerine Türkiye’ye verilmiştir.
Kapitülasyonlar:
Türk Kurtuluş Savaşı’nın amacı bağımsız ve hür bir Türkiye idi. Bu da ancak kayıtsız ve şartsız bağımsızlık ve tam bir istiklal ile gerçekleşebilirdi. Lozan Barış Antlaşması’ndan önce Gazi Mustafa Kemal, genç ve muzaffer komutan, liyakatlı bir devlet adamı olarak Türk istiklaline herhangi bir biçimde gölge düşürecek kapitülasyonları şiddetler reddediyor ve şöyle sesleniyordu: “Kapitülasyonlar bizim için mevcut değildir ve asla mevcut olmayacaktır. Türkiye’nin istiklali her sahada tamamen ve kamilen onaylanmak koşuluyla kapılarımız bütün yabancılara genişçe açık kalacaktır’’
Yine başka bir konuşmasında; “Bizim için artık kapitülasyonlar mevcut değildir.”Kapitülasyonların hiçbir kısmında istisna kabul etmiyoruz. Adli, mali veya askeri kapitülasyonların hiçbirini tanımıyoruz.’’Atatürk’ün eşsiz dehası, yorulmaz ve tükenmez enerjisi ve Türk Milleti’nin sonsuz fedakarlığı sayesinde kazanılan Kurtuluş Zaferi kapitülasyonlara son vermiştir. Lozan Barış Antlaşması’nın 28 maddesi ile kapitülasyonlar bütün sonuçları ile kaldırılmıştır.
Böylece, Türk toprakları üzerindeki yabancı ticaret kuruluşlarının Türk yasalarına uyma zorunluluğu sağlanmıştır. Kapitülasyonlar sorununun çözümü yeni Türk Devleti’nin en önemli başarılarından biridir.
24 Temmuz 1923 tarihinde Lozan Antlaşması törenle imzalandı. Böylece uluslararası alanda da Osmanlı Devleti’nin gittiği, yerine çağdaş Türkiye’nin geldiği, yarı bağımlı Osmanlı Devleti yerine bağımsız Türkiye’nin ortaya çıktığı tescil edilmiş oldu. Aynı zamanda Atatürk’ün deyimiyle Türkiye’nin “idam fermanı” olan Sevr Antlaşması geçersiz kılındı. Türklerin 1699 Karlofça Antlaşması’ndan beri yaşamakta olduğu kovulma süreci Doğu Trakya’da durduruldu, Anadolu’ya sıçraması engellenmiş oldu. Gerçi Konferans sırasında Curzon, İsmet İnönü’ye siz söylediklerimi hep reddediyorsunuz fakat ben bunları cebime atıyorum, yarın yine tek tek karşınıza çıkaracağım” demişti. İşte Atatürk Devrimi “cebe atılanların” bir daha ortaya çıkmamasının, Sevr’in diriltilmemesinin güvencesiydi.
Lozan’da da Türkiye sorunlarını itilaf devletleriyle tartıştı. Lozan, Yunanistan, Ermenistan sınırlarını da çizen bir antlaşmadır. Lozan 1921-1923 arası Türklüğe karşı yöneltilen topyekün imha saldırılarına karşı Türklüğün meşru savunmasının tarihidir. Lozan bu meşru savunma sonunda kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin askeri-siyasi-hukuki zaferinin belgesidir, tapusudur. Ulusal birlik ve beraberlik içinde yenemeyeceğimiz hiçbir güç yoktur. Lozan antlaşmasının 102. Yıl dönümü, Kurtuluş Savaşı ile Lozan’ı bilen ve öğrenmek isteyen herkese kutlu olsun. Bu vesile ile, Lozan’da bağımsız Türkiye imzalarının atılmasını sağlayan Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere, İsmet İnönü, Fevzi çakmak, Kazım Karabekir ve Milli mücadeleye katılanlar ışıklar içinde yatsın. Saygı, sevgi ve rahmetler onların olsun.
Kaynaklar.
Abadan, Yavuz, Lozan Hassasiyetleri, İ.Ü.H.F.M.,1938
Akşin, Sina, ,Yakınçağ Türkiye Tarihi (1908-1980), Milliyet Kitaplığı, C.1, İstanbul, 2005.
Eroğlu, Hamza, Şerefli Bir Tarih, Lozan, Ulus, 24 Temmuz 1963.
Karacan, Ali Naci, Lozan Konferansı ve İsmet Paşa, İstanbul,1943.
Kili, Suna, Türk Devrim Tarihi, Cumhuriyet Gazetesi, Kültür Yayınları, Kasım, 2000, İstanbul.
Öztürk, İbrahim, Sadi, Mondros, Sevr, Lozan Antlaşmaları, Ankara Ticaret Odası Yayını, Ankara, 2005.
Dr. Ülkü Varlık Arşivi
Bu yazımı kıymetli Edirne sevdalısı dostlarım;
Necdet Tezcan, Tayyip Yılmaz ve rahmetli Beyazıd Şansı’ beyefendilere armağan ediyorum.
Bugünkü yazımda ülkemizin ünlü şairlerinin Kırkpınarlarla ilgili yazmış olduğu şiirlerden bir demet sunuyorum. Sırasıyla; Atilla İlhan’ın ‘Cazgır’, Ahmet Kutsi Tecer’in, ‘Kırkpınar’da Edirne’de’, Beyazıd Şansı’nın, ‘Kırkpınar Marşı’, Uluğ Turanlıoğlu’nun, ‘Kırkpınar’da Edirne’de’, Necdet Tezcan’ın, ‘Kırkpınar Akşamları’ başlıklı şiirlerini, Edirne’li Ressam ve fotoğraf Sanatçısı Tayyip Yılmaz beyefendinin eşşiz Edirne çizimleri eşliğinde gelin birlikte tüm içtenliğimiz ve yüreğimizle okuyarak, Kel Aliçoları, Adalı Halil’leri, Çolak Mümin Molla’ları, Hergeleci İbrahim’leri, Yörük Ali’leri, Sicimoğlu Halil’leri, Şamdancı Karaibo’ları ve 1934-1942 yılları arasında 9 yıl üst üste olmak üzere toplam 13 yıl Kırkpınar başpehlivanlığını elde eden Cihan pehlivanı Hüseyin Pehlivan (Hüseyin Alkaya) larımızı bir kez daha analım. Siz rahmetli pehlivanlarımız; maddi varlıklarınızla olmasada manevi varlıklarınızla büyük meydana hoş geldiniz.
CAZGIR
Vur ha vur davul baş pehlivan havası
Çıksın Bekir Osman Mestanoğlu Dülger Ahmet
Vur ha vur davul gürlemenin sırası
Davran be pehlivan ha ömrüne bereket
Ateş alsın büklüm büklüm pazındaki kudret
Davran deli fişek karayılan fırtınası
Çağlar devirip yenmenin güreşmenin ustası
Vur ha vur vur davul dağlar taşlar titret
Dile gelsin Yusuf’un Aliço’nun hatırası
Çıkalım hele meydana yanardağ gibi emret
Hey mübarek er meydanı bu meydandır
Cümle alem birikmiş işte davullu zurnalı
Her biri bir özge diyarda baş pehlivandır
Yiğitler gelir güreş tutmağa göğsü armalı
Boyları yıldız döker omuzları çifte burmalı
Hoy senin pehlivan dediğin şahan olup da uçandır
Rüzgar deme buluttur bulut deme dumandır
Vur ha vur vur davul gök yerinden kaymalı
Hodri meydan vakit tamam peşrev tamamdır
Ha deyince kaldırıp kaldırıp yere vurmalı
Atilla İLHAN
(Sisler Bulvarı / 1979)
KIRKPINAR’DA EDİRNE
Bugün de dün kadar sıcak, çekici
Bugün de dün kadar yeni bir anı;
Kırkpınar! Edirne ve sarayiçi,
Türk ordularının yiğit harmanı,
Edirne ve Sarayiçi…Kırkpınar…
Yanyana ahali ve pehlivanlar,
Bir alay, en önde davul-zurna var;
Nedir sürükleyen böyle herkesi?
İşte Sultan Selim, dört minaresi;
İşte bu velvele; tarihin sesi,
İşte baştan başa şehir…Neresi
Bu kadar tamlar bize vatanı?
Ahmet Kutsi TECER
(20. Yüzyıl Türk edebiyatı / 1988)
KIRKPINAR MARŞI
Büyük efsaneyi görür gibiyim,
Tarih dehlizinde yürür gibiyim,
Eyvah! Heyecandan ölür gibiyim,
Edirne Kırkpınar Er Meydanı’nda.
Yıl Bin Üç Yüz Altmış Bir, Rumeli’ne geçilir,
Kırkpınar’ın suyundan kana kana içilir,
Türk’ün başpehlivanı bu çayırda seçilir,
Edirne Kırkpınar Er Meydanı’nda.
Yiğitler çıkmışlar el bağlamışlar,
Kazanbaşı edip sırt yağlamışlar,
Piri üstatlardan destur almışlar,
Edirne Kırkpınar Er Meydanı’nda.
Yirmi davul, yirmi zurna çalınır,
Pehlivanlar sıra sıra salınır,
Her bir yiğit namı ile anılır,
Edirne Kırkpınar Er Meydanı’nda.
Bu ne yüce onur, ne asil gurur,
Şölen var Edirne’de davullar vurur,
Yağız pehlivanlar nara savurur,
Edirne Kırkpınar Er Meydanı’nda.
Kırkpınar ağası ağalar hası,
Kırkpınar’da ağa, tarih mirası,
Yaşar her ağanın bir hatırası,
Edirne Kırkpınar Er Meydanı’nda.
Davut sesli cazgır güreş okuyor,
Ter bulaşmış çimen yağa kokuyor,
Altı Yüz yıl tarih gerçek oluyor,
Edirne Kırkpınar Er Meydanı’nda.
…..
Beyazıd ŞANSI
KIRKPINAR’DA EDİRNE’DE
İşte çayır, hodri meydan,
Çık ortaya ey pehlivan,
Kırkpınar’da Eirne’de
Vur be davulcu, haydi vur,
Sesini cihana duyur,
Kırkpınar’da edirne’de.
Kaldır davulu yukarı,
Vur, çatlat tüm ufukları,
Kırkpınar’da edirne’de.
Divan durmuş sağın-solun,
Vur ko çatlasın davulun,
Kırkpınar’da Edirne’de
Kispetini ger pehlivan,
Hasmı yere ser pehlivan,
Kırkpınar’da Edirne’de.
Kapışmalar yaman olur,
Er meydanı duman olur,
Kırkpınar’da Edirne’de.
Güreşler kıran kırana,
Meydan döner bir harmana,
Kırkpınar’da edirne’de.
…..
Her engeli aş pehlivan,
Adın olsun başpehlivan,
Kırkpınar’da Edirne’de.
Ve de:
‘’Sabah oldu uyansana,
Gül yastığa dayansana.’’
Kırkpınar’da Edirne’de.
Uluğ TURANLIOĞLU
(Edirne armağanı / 1990)
KIRKPINAR AKŞAMLARI
Edirne’de doğan güneş
Yüzyılların güneşi.
Burada son kez yeşerir
Yiğitliğin
Asma bahçeleri.
İster Tunca
İster Meriç
Doldurun kadehleri.
Ve bürünsün
Kırkpınar rengine
Geçmişin tüm renkleri.
Güzellik yarışında
Selimiye bir inci
Geleceği yaşatmada
Sarayiçi birinci.
Erimedi pınarların karları
Kilim desenleri gibi güzel
Kırkpınar akşamları.
Bu sınır kentinde
Her yıl
Kalkar sınırlar
Ta içinde dost bahçelerinin
Sevgi açar,
Yürekleri mertlerinin
Erimedi tarihin karları
Meriç’e benzer burada,
Kırkpınar akşamları.
Erimeyecek
Bir öykünün karları
Bir şiir oluverdi Edirne
Kırkpınar akşamları
Necdet TEZCAN
(Edirne ve Kırkpınar Şiirleri / 1987)
Kaynaklar :
*Ahmet Kutsi Tecer, ‘’20.yüzyıl Türk Edebiyatı’’, 1988.
*Atilla ilhan, ‘’Sisler Bulvarı’’, 1979
*Edirne, ‘’Edirne’nin Fethi Yıldönümü Armağan Kitabı’’ Türk Tarih Kurumu Basımevi,
Ankara, 1993.
*Necdet Tezcan, ‘’Edirne ve Kırkpınar Şiirleri’’, 1987.
*Uluğ Turanlıoğlu (Derleyen), ‘’Edirne ve Kırkpınar Şiirleri’’, Evre reklamcılık, İstanbul, 1981
* Dr. Ülkü Varlık Arşivi
Teşekkür.
Sayın Ressam ve Fotoğraf Sanatcısı Tayyip Yılmaz beyefendinin arşivimde bulunan ve Edirne kentini en güzel şekilde yansıtan karakalem çizimlerini yazılaımda kullanmak için vermiş oldukları izin için kendilerine teşekkür ediyor ve saygılarımı sunuyorum.
Dr. Ülkü Varlık
Siyaset Bilmi ve Kamu Yönetimi
Öğretim Üyesi
‘’Güle sormuşlar neden dikenlisin diye,
beni gerçekten seven tutabilsin diye demiş.’’
Ü.V.
Edirne Kapıkule sınır kapısında, sonrasında da Bulgaristan Kapitan Andre evo sınır kapısında yurt dışı çıkış ve pasaport işlemlerini tamamladıktan sonra Kazanlık’a gitmek üzere Bulgaristan topraklarına giriş yaptık. Ve 1903 yılından günümüze kadar sürdürülen ‘’Kazanlık Gül Festivali’ne’’ katılmak üzere yola koyulduk.
Svilengrad’dan, Kazanlık’a uzanan yol.
Bulgaristan’ın birbirinden güzel kentlerinden Svilengrad, Harmanlı ve Dimitrovgrad’ı panoromik olarak gördük. Sonra, ülkenin ortalarında Osmanlı’nın Zağra-i Atik diye isimlendirdiği Eski Zağra’dan geçiyoruz. (Eski Zağra çok önemli bir kent. Yıllar önce okuduğum Hüseyin Raci Efendi’nin’’Eski Zağra Müftüsünün Anıları’’ kitabını gezi öncesi kitaplığımdan çıkardım ve baştan sona gözden geçirdim. İleride bir yazımın nesnesi olarak bu kitabı siz okuyucularım için analiz etmeyi düşünüyorum. Çünkü 93 Harbi de denilen bu savaşın (1877-1878 ) bir takım önemli sırları bu kitabın yaprakları arasında yer alıyor.) Geniş çayırları, ovaları, lavanta ekili tarlaları ve dereleri birer birer geçip sedir, servi, incir, badem, nar, şeftali, elma, erik, ahlat ve ıhlamur ağaçları ile kaplı derin vadiler, suni göller ve yeşilin tüm renk ve ışıltılarını yansıtan ormanlar arasında ilerliyoruz. Adeta bu güzelim yolun ve yolculuğun sonsuza dek bitmemesini istiyoruz.
Kazanlık adı nerden geliyor.
İki saatlik bu rüya gibi yolculuğun sonunda, gül üretimi için gerekli iklim şartlarına sahip, dünyaca ünlü Gül Vadisi’nin kalbindeki 60 bin nüfuslu güller kenti Kazanlık’a ulaşıyoruz. Efsaneye göre, Kızanlık adı, saltanatı sırasında kenti ziyarete gelen üçüncü Osmanlı Sultanı Murad-ı Hüdavendigar’ın, kentin girişinde üzerlerine bembeyaz kıyafetler giyinmiş çocuklar tarafından karşılanır. Bu durumdan çok etkilenen Padişah; “Maşallah, akça kazanluk! Allah nazardan saklasın! Mükemmel beyaz güzel çocuklar!” diye bağırır. Kent, O günden sonra “Kızanlık” diye anılmaya başlanır.
Koruma altındaki doğal alanlarıyla meşhur ‘’Gül Kenti Damark ve Castilla gülü olarak bilinen Rosa Damascena, bölgenin en büyük geçim kaynağı ve hazinesidir. Güllerin yanı sıra Osmanlı’nında tarihi izlerini taşıyan Kazanlık Şehrini rehberimiz Hikmet Çavuşoğlu beyin o güzel Balkan lehçesi anlatımlarıyla, engin tarihi kültürüyle, gezmeye başlıyoruz.
Gül Vadisi, Şarap Fuarı ve diğer etkinlikler.
Kazanlık’ın içinden geçen nehrin sağ yakasında etrafı yüksek binalarla çevrili, Sultan Yıldırım Bayazıd döneminde inşa edilen Kazanlık Camisi bulunuyor. Bunun yanında Kazanlık çevresinde on yediye yakın Türk köyü bulunuyor.
Gül Vadisi’nde kırmızı, beyaz, sarı, turuncu, mercan, pembe, mavi, lila ve mor renkli milyonlarca gül, tarifi imkânsız güzellikte bir görüntü sergiliyor. Ciğerlerimize çektiğimiz hava adeta parfümlü, bütün bir yöre misler gibi kokuyor. Kızanlık sadece Avrupa’nın değil, dünyanın da sayılı gül sanayi merkezlerinden biri. “Bulgar altını” ya da “altın sıvı” diye de adlandırılan gül yağının dünya üretiminin yüzde 85’i Kazanlik’da yapılıyor. Bu zarif çiçekten çıkarılan yeryüzünün en kaliteli gül yağı, uluslararası parfüm ve kozmetik markalarının da vazgeçilmez kaynağı. Burada yetiştirilen güller ayrıca sabun, lokum, likör, reçel, gül suyu ve hatta rakı yapımında da kullanılıyor. Tarih boyunca vazgeçilmez muhteşem bir çiçek olarak gül, bütün toplumların ortak sevgisini kazanmış. Dünyada ilk gül bayramını Fenikeliler düzenlemiş. Kraliçe Kleopatra kullandığı kozmetik ürünlerinde ve banyosunda mutlaka gülü tercih etmiş. Eski Yunan tapınakları gülle dekore edilmiş. Homer eserlerinde gül yağından bahsetmiş. Romalıların tablolarını da yine gül bayramları süslemiş. Bütün bunların ötesinde tüm insanlar aşkın sembolünü de gül ile tanımlamışlar.
Gül vadisinden sonra, Halk Eğitim Merkezinde yer alan Rose ‘’Wine EXPO Kazanlık’’ Şarap Fuarını geziyoruz. Fuarın başlıca özelliği sergilenen ürünlerin Gül Vadisinde yetişen güllerden yapılmış olması. Şişedeki şarapların renklerinin gülün değişik renklerini ve ışıltılarını yansıtması fuarı gezenlerin dikkatini çekiyor.
Fuar binasından ayrıldıktan sonra, uyumlu grubumuzla birlikte fuar etkinliklerinin yapılacağı kent merkezine bizleri ulaştıracak, ana caddeden ilerlemeye başlıyoruz. Caddenin sağında ve solunda yöre halkının açtığı tezgahlarda güllerden üretilen mis gibi sabun, lokum, likör, reçel, gül suyu ve unlu mamüller adeta bize ‘’tezgahımıza uğramazmısınız ? diye davet ediyor. Tabii bu özel günün anısına dost ve sevdiklerimize karınca kararınca çağrıya cevap vererek anı torbamızı ufak-tefek hediyelik eşyalarla dolduruyoruz. Ve yolun sonunda etkinliklerin yapıldığı resmi geçit ve gül kraliçesi seçiminini yapılacağı alana ulaşıyoruz.
Gül Kraliçesi Seçimi.
Kazanlık Gül Festivali etkinlikleri, muhteşem bir dans gösterisiyle ve güzel Bulgar kızlarının arasında yapılan “gül kraliçesi” seçimiyle başlıyor. Gül kraliçesi seçilen Kazanlık’ın en güzel kızıyla ikinci ve üçüncü seçilen kızlar çıplak ayakla sahnede yerlerini alıyor, nedimeleri özel bir kaba konulmuş gül suyuyla önce ayaklarını ve sonra da ellerini sembolik olarak yıkıyor. Daha sonra kraliçe tahtına oturuyor, güllerden yapılan bir buketle birlikte tacı takılıyor ve gül kraliçesi ilan ediliyor.
Kazanlık’ı terk etmeden önce rehberimiz Hikmet bey yine yapacağını yapıyor ve bizi ünlü Lala Şahin Paşa’nın makam türbesi ile yan yana bulunan 1944 yılında keşfedilen ve M.Ö.4.yüzyılın sonlarına doğru Helenistik döneme ait Trakya Kralı Seutes III’ün Anıtsal Mezarının bulunduğu tepeye çıkarıyor. Mezar UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesine alınmıştır.
Böylece bir gül Festivalinin daha sonuna gelmiş oluyoruz. Bu yılla beraber Bulgaristan Kazanlık Gül festivaline üçüncü defa katılmış oluyorum. Ancak, her yıl bir sene öncekinden daha da güzel ve anlamlı bir biçimde gerçekleşen bu festivalin gelecek yılki kontenjanında yer almak üzere, daha dönüş yolunda gezimizin koordinatörü kıymetli Ersin Demir hocama yerimi ayırması için şimdiden ricada bulunuyorum.
Kaynaklar:
Hüseyin Raci Efendi, Zağra Müftüsünün Hatıraları., 1001 Temel Eser. İstanbul.
BG.Tanıtıcı Bilgiler Broşürü
Balkanlardan Haberler
Dr. Ülkü Varlık Arşivi
Fotoğraflar:
Dr. Ülkü Varlık
Sn. Hikmet Çavuşoğlu
Teşekkür.
İçinde bulunduğumuz Haziran Ay’ının ilk hafta sonu Bulgaristan Kazanlık’da yapılan Gül Festivaline ‘’Edirne Derin Turizm’le’’ katıldım. Her açıdan mükemmel ve kusursuz bir geziye tanıklık etmiş oldum. Bu gezinin başta deneyimli koordinatörü Öğrt. Sayın Ersin Demir olmak üzere, şirketin sahiplerinden Sayın Bahadır ve Alper beye, geziye ayrı bir canlılık ve renk katan Bulgaristan’ı avucunun içi gibi bilen rehber sayın Hikmet Çavuşoğlu’na teşekkürlerimi sunuyorum. Bir teşekkürümde gezi boyunca birlikte olduğum ve adeta bir aile bütünlüğü içinde hareket eden Derin Turizmin gezi dostlarıma.
Dr. Ülkü Varlık
Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Öğretim Üyesi
Türkiye Atıcılık Federasyonu’nun ‘’Turkısh Shoting Federation’’ 2025Yılı Faaliyet Programına göre ‘’Ateşli Silahlar Türkiye Şampiyonası’’ 03-09 Mayıs tarihleri arasında Mersin İlimizde yapıldı.
Şampiyona, teknik toplantı ve açılış töreni ardından başladı. Açılış konuşmasını Federasyon Başkanı Sayın Murat Kocakaya yaptı. Kocakaya ; Ulusal Faaliyet Proğramına göre gerçekleştirilecek ‘’Faaliyet Proğramı’’ ve ‘’Organizasyonla ilgili’’ açıklayıcı bilgiler verdi. Atıcılık Federasyonu ile işbirliği içinde olan ‘’Mersin Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü’’ ile şampiyonada müsabakalara katılan tüm spor kulüpleri adına yarışacak takımlara, yarışmacılara, hakem ve antrenörlere başarılar diledi.
Bu yıl yapılan müsabakalarda bazı ilklerde yaşandı. Örneğin; ilk kez ‘’25 Metre Ateşlemeli Tabanca Yarışmalarında’’ kadınlarda yer aldı. Tarih boyunca , kadınlar, erkeklerin sadece erkek oldukları için sahip oldukları ayrıcalıklara erişebilmeleri için kendilerini sürekli bir mücadele içinde buldular. Geçmiş dönemlere baktığımızda Antik Yunan’da olimpiyat Oyunlarında izleyici bile olamayan kadınlar geçtiğimiz yıl Paris 2024 Yaz Olimpiyat Oyunlarında çok önemli bir mesafeyi katettiler ve bu yarışlarda, yarışacak toplam 10500 sporcunun yarısı kadın, yarısı erkekti.
Günümüzde bir çok spor dalında çok başarılı işler çıkaran Jandarma Genel Komutanlığına bağlı olan ‘’Jandarma Gücü Spor Kulübü’’ özellikle Atıcılık Federasyonuna erkek sporcuların yanı sıra, kadın sporcularımıza da yer vermesi ile hem ülkemizde, hem yurt dışı müsabakalarda çok başarılı ve nitelikli sporcuların yetişmesine sebep olmakta ve ay yıldızlı bayrağımızı şampiyonluk kürsülerinde dalgalandırmaktadırlar. İşte bu kadın sporcularımızdan biride Elazığ ilimizin yetiştirdiği çok özel, nadide ve başarılı sporcumuz (atıcımız) sayın Figen Sertuna hanımefendidir. Kendisi halen sınır ilimiz Edirne’de, ‘’Edirne İl Jandarma Komutanlığı’nda’’ görevini başarılı bir biçimde sürdürmektedir. Bu yazımın öznesi de kendisidir.
Türkiye Atıcılık Federasyon’unca 03-09 Mayıs tarihleri arasında yapılan yarışmalarda Edirne İl Jandarma Komutanlığı’ndan, Jandarma Gücü Spor Kulübü adına yarışmalara katılan Sn. Figen Sertuna hanımefendi bir çok branşta Türkiye birincilikleri elde ederken, bir dalda da Türkiye Rekorunun ilk sahibi olmuştur. Ankara ‘’Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Hemşirelik Yüksek Okulu’ndan’’ (GATA) Mezun olan Sertuna, öğrenciliği sırasında aldığı atıcılık eğitiminde ilk antrenörü E. Bnb. Kemal Aksu olmuştur. Doğal olarak böyle Milli bir oyuncunun yetişmesinde önemli rolü olan Kemal beyi de burada saygı ile anıyorum.
2012 yılına kadar olan süreç içerisinde dört yıl süre ile Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) Milli Takım Sporcusu olarak yurtdışında; Hırvatistan, İsveç, Danimarka, Belerus ve Çin’de ülkemizi başarı ile temsil etmiştir. Gerek bireysel, gerekse takımca yapılan yapılan müsabakalarda çeşitli branşlarda birçok dereceler elde etmiş madalyalar kazanmıştır. Örnek vermek gerekirse, 2009 yılında Hırvatistan CİSM* Müsabakasında TSK kadınlarda Dünya Üçüncülüğünü takım olarak kazanırken kendiside bu takımın as oyuncularından biri olarak Milli Takımımızda yerini almıştır. Bir diğer örnekte; Çin’de yapılan ‘’44th World Military Shoocthing Championship’’ Sampiyonasında’’ Askeri Çabuk Kategori branşında beşinciliği bulunmaktadır. Böylesine zorlu bir uluslararası müsabakada bu derece ülkemiz adına son derece değerli ve kıymetlidir.
Sayın Figen Sertuna hanımefendi Jandarma Gücü Spor Takımındaki çalışmalarına bir süre ara verdikten sonra bu yıl yeniden sporcusu olduğu Jandarma Spor Kulübüyle birlikte, Mersin’de yapılan ‘’Ateşli Silahlar Türkiye 2025 Yılı Şampiyonasına’’ Beraber olma özlemini duyduğu ve gönül verdiği kulübünle şampiyonaya katılmıştır. Bu yeniden dönüşte kendisine, halen bulunduğu birliğinin yetkilerince gerekli tüm yardım kolaylıklar gösterilmiştir. Ayrıca, bir kamu Kuruluşunda görevli olan eşi Vahap Melih Sertuna’nın ve biricik kızı Selin’in de büyük desteği olmuştur.
Sayın Figen hanımefendinin bu şampiyonada elde ettiği dereceler ise şöyledir:
*50 metre Serbest Tabanca Dalında Türkiye Üçüncülüğü
*25 metre Merkez Ateşlemeli Tabanca dalında Türkiye Birinciliği alarak ilk kez kadınlarda Türkiye Rekoru Kırarak Türk Spor tarihine adını yazdırmıştır.
*25 metre Tabanca Atışlarında yarışmaya katılan tüm kulüpler içerisinde Türkiye İkinciliği elde eden, Jandarma Gücü Spor Kulübü, atış takımı oyuncusu olarak da önemli rolü olmuştur.
Sayın Figen Sertuna hanımefendi Türkiye Şampiyonasında elde ettiği bu son derece önemli başarılarından dolayı hem şahsen, hem gazetem ‘’Edirne Yenigün’’ adına kutluyor ve kendisine bundan sonra katılacağı şampiyonalarda üstün başarılar diliyorum. Sonsöz olarak, kendisine artık ‘’Olimpiyat Kotası’’ alma zamanının geldiğini hatırlatmak istiyorum.
Başarılar, rekorlar, sizinle olsun Türkiye Atış Rekortmeni Şampiyon..!
Kaynaklar:
*Türkiye Atıcılık Federasyonu’nun çeşitli yayınları.
*Mersin Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü’nün sosyal medyası.
*Seyhan Akıncı, ‘’Eşitlik İlk Kez Olimpiyat Halkalarından Geçti.’’ Milliyet Gazetesi Pazar Eki. 28Temmuz 2024
*Dr.Ülkü Varlık Arşivi
Kısa Açıklama
* ‘’CİSM’’141 üye ülkesinin silahlı kuvvetleri için çeşitli spor etkinlikleri düzenler ve en fazla sayıda disiplinin temsil edildiği küresel organizasyonlardan biridir.
Not: Edirne Yenigün Gazetemizde uzun yıllar sürdürdüğüm köşe yazarlığıma birtakım zorunlu çalışmalarım nedeniyle bir süre ara vermek zorunda kaldım. Bugünkü yazımla birlikte siz kıymetli okurlarıma yeniden ‘’Merhaba’’ diyorum.