evden eve nakliyat
DOLAR 34,0901 0.11%
EURO 37,6708 0.08%
ALTIN 2.740,78-0,09
BITCOIN 19328933,47%
Edirne
21°

KAPALI

13:06

ÖĞLE'YE KALAN SÜRE

ANLAMAK LÂZIM

ANLAMAK LÂZIM

ABONE OL
9 Kasım 2023 17:35
ANLAMAK LÂZIM
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Türkiye Cumhuriyeti’nin 3.Cumhurbaşkan merhum Celâl BAYAR, 1938’de, sanıyorum Atatürk’ün ölümünden sonra, onu şöyle anar: “Atatürk, seni sevmek millî bir ibadettir.” Bu sözün yarattığı tartışmalar, eleştiriler, çalkalanmalardan sonra yıllar hızla geçer. Araya giren II.Cihan Harbi, çok partili hayata geçiş, Demokrat Parti’nin iktidar olması, 27 Mayıs Darbesi, darbe sonrası yargılanmalar, verilen cezalar, sonra bunların büyük bir kısmının affı neticesinde gelinen 1970’li yıllar.

1978’de yani 1938’den tam kırk yıl sonra, gazetecilerle yaptığı bir sohbet sırasında, gazetecilerden biri BAYAR’a şöyle bir soru sorar: “Efendim.” der gazeteci.”1938 yılında söylemiş olduğunuz ‘Atatürk seni sevmek millî bir ibadettir.’ sözleri hakkında bugün ne düşünüyorsunuz? Geçen bunca zamandan sonra hâlâ aynı fikirde misiniz?” Gazetecinin sorduğu bu soruyu şöyle cevaplar BAYAR: “Hayır. Bugün artık aynı fikirde değilim.” Bu cevap karşısında gazeteciler, şaşkın şaşkın birbirlerine bakışırlar; BAYAR’ın değişen düşüncesinin ne olduğunu merak ederek. Oluşan bir anlık sessizliğin ardından devam eder BAYAR konuşmasına. Ve der ki: “Bugün artık Atatürk’ü anlamak bir ibadettir diyorum.”

Rahmetli Celâl BAYAR, sıradan bir insan değil. Zira, kendisi İktisat Vekili, milletvekili, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ve bütün bu ünvanlardan öte sıkı bir Millî Mücadeleci. Atatürk’ün yakın arkadaşlarından ve Kuvva-yi Milliye’nin Ege’de teşkilâtlanmasını sağlayan meşhur Galip Hoca’sı.

İşin ibadet faslı bir yana-zira o yan hakkında konuşmak beni aşar-Celâl BAYAR gibi önemli bir insan Atatürk’ü anlamanın ne kadar önemli ve zor bir olduğunu anlatmaya çalışmış.

Anlamak lâzım.

17 Şubat-04 Mart 1923.İzmir İktisat Kongresi. Atatürk’ün olmazsa olmazlarından biri iktisat. Ekonominin, eskilerin deyişiyle “iktisâdiyat”ın insanların üzerinde en büyük belirleyici unsurlarından birisi olduğunu çoktan kavramış bir lider. Bundan öte, siyasî bağımsızlığın ekonomik bağımsızlık olmadan ayakta duramayacağını kafasına nakşetmiş adeta. Onun için, daha cumhuriyet falan ortada yokken, memleketin iktisadiyâtını planlamak için acilen işe girişmiş.

Anlamak lâzım.

Yahu, siz komutası altındaki askerlere “Ben size savaşmayı değil, ölmeyi emrediyorum.” diyen,

dünya üzerinde bir başka kumandan daha tanıyor musunuz? Ve bundan daha güzeli, bu ölüm emrini gözlerini kırpmadan yerine getiren yiğitleri…

Salih BOZOK(1881-1941)

Atatürk’ün hem hemşerisi, hem de çocukluğundan ölümüne kadar can dostu.

10 Kasım 1938 saat 09.05’te onun başucundadır. Atatürk son nefesini verdiği an, fırlar, eğilir ve onun elini öper. Sonra da hızlıca odadan dışarı çıkar. “Durun efendim. Nereye gidiyorsunuz?” diyenlere karşı “Gidiyorum. İşim bitti benim artık.” diyerek hızlıca ortadan kaybolur. Biraz sonra Dolmabahçe Sarayı’nın alt koridorlarından gelen tek el bir silâh sesi…Atatürk’süz bir dünyaya Salih BOZOK da veda etmek istemiştir. Ancak, ağır yaralı olarak kurtulur ve üç sene daha yaşar kadîm arkadaşından ayrı olarak.

Gerek kitle halinde, gerekse şahsî olarak; sağken ya da göçmüşken insanları böylesine etkileyen yüce bir ruh hali nasıl açıklanabilir, bilemiyorum.

Anlamak lâzım.

Yıl 1921.Memleketin birçok yeri işgal altında. Ortalık toz duman. Kuvva-yi Milliyeciler, Atatürk’ün önderliğinde milli mücadele veriyorlar ölümüne. Vatanları namusları çünkü. Ancak, bu mücadelede öylesine kritik bir noktaya gelinmiştir ki, Ankara’nın muhtemel bir düşman işgali altında  kalması durumunda Kayseri’ye taşınmak bile düşünülmeye başlanmıştır.

İşte, bu vatan için ölüm kalım savaşı verilen 1921 yılında Atatürk ne yapıyor biliyor musunuz? Maarif Kongresi’ni topluyor Ankara’da. Zira o, insanların hayatında iki ana konunun çok ama çok önemli ve gerekli olduğunu; onları ömürleri boyunca rahat, huzurlu ve müreffeh bir şekilde yaşatacağına inanmış: Biri,daha önce de sözünü ettiğim ekonomi, diğeri ise ondan da daha önemli olan eğitim. Düşman işgalinin en yoğun olduğu zamanlarda bile bu iki konuyla uğraşıyor.

Sizce de Gazi Paşa’nın 22 Eylül 1924 yılında söylediği, “Dünyada her şey için, maddiyat için, maneviyat için, başarı için en hakiki mürşit ilimdir, fendir.” Sonra 23 Ağustos 1925 tarihli Kastamonu Nutku’nda dile getirdiği “Efendiler ve ey millet! İyi biliniz ki Türkiye Cumhuriyeti, şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. Medeniyetin emrettiğini ve talep ettiğini yapmak, insan olmak için kâfidir.” sözleri, onun bilime ve fenne verdiği önemin ancak ve ancak eğitimle mümkün olacağının bir ispatı değil mi?

Anlamak lâzım.

İki insan. Daha doğrusu iki kumandan. Ama öyle böyle değil haaaaa! İkisi de memleketlerinde, milletlerinin nezdinde epeyce ağırlığı olan kallâvi adamlar.

Bunlardan biri “Sir” ünvanı da olan mareşal William Birdwood.(1865-1951)Bizim içinse önemi, Çanakkale’de Anzak Kuvvetlerinin kumandanı olmasından ileri geliyor. Üzerinde güneş batmayan bir imparatorluğun çocuklarından.

Bu general, Anzak Kuvvetleri’nin kumandanı olarak Çanakkale’de saldırılar düzenler Türk Ordu’suna karşı. Ancak Mustafa Kemal’i, onun aziz silâh arkadaşı kumandanları ve “o öpülesi pâk alınları” olan Mehmetçiklerimizi yenemez ve üç kez mağlup olur yaptığı saldırılarda. Yani, o da Çanakkale’yi geçemez.

Sonra 1938 yılı. Birdwood emekli olmuştur. Sağlığı da pek yerinde değildir. Zira, bir ayağı sakattır. Evin içinde dolaşması bile sınırlandırılmıştır.

Mustafa Kemal’in ölüm haberini alır. Derhal İngiliz hükümetine başvurur. Hükümetten,

İngiltere adına cenaze merasimine katılmak için izin ister. Uzun uğraşlar sonunda da hükümetten izin alır, doktorlarının bütün muhalefetlerine rağmen.

Ankara’ya gelir. Atatürk’ün cenaze merasimine katılmak için. Ayağını kaybetmek pahasına, bir binanın üst katında, ayağı için ayarlanan bir düzenek sayesinde, Etnografya Müzesi’ndeki geçici istirahatgâhına götürülen Gazi Paşa’yı, gözleri yaşararak, haydi daha açık söyleyelim ağlaya ağlaya, dakikalarca ayakta selâmlar askerî üniforması içinde.

İkinci kişi Trikupis. General Nikolaos Trikupis(1868-1959)

İstiklâl Harbi’miz sırasında Yunan ordularının başında önce kolordu, savaşın sonlarına doğru da ordu komutanı olarak katılan asker. Hani, Nazım’ın Kuvva-yi Milliye Destanı’nda “Esirler arasında General Trikopis, alaturka dayak yemiş bir temiz.”diye bahsettiği kişi.

İşte bu general, büyük taarruz sırasında Türk ordusuna esir düşer. Önce İnönü’nün sonra da Atatürk’ün huzuruna çıkarılır. Atatürk onu son derece güzel karşılar. Saygı gösterir. Ve ona der ki: “Üzülmeyin general. Siz görevinizi sonuna kadar yaptınız. Askerlikte mağlup olmak da vardır. Napolyon da vaktiyle esir olmuştu. Size karşı büyük hürmet besliyoruz. Burada misafirimizsiniz. Buyurun istirahat edin, yakında her şey düzelecektir.”

1922 yılında Türklere esir düşen ve bu esaret yıllarında son derece büyük bir saygı gösterilerek ağırlanan bu kumandan memleketine dönünce ne yapar biliyor musunuz? Her Cumhuriyet Bayramı’nda Türk Büyükelçiği’ne giderek Atatürk’e saygı duruşunda bulunur.

İki insan. İki kumandan. Dilleri, dinleri, kültürleri farklı, iki insan. Hem de ikisi birden Gazi Paşa’nın karşısında mağlup olmuşlar. Peki, nedir bu insanları Mustafa Kemal ATATÜRK’e karşı muazzam bir saygı duymaya yönelten duygu. İnsanları böylesine derinden etkileyen ruh hali?

Anlamak lâzım.

Cemiyet-i Akvam. I.Cihan Harbi’nin sonrasında-hesapta artık savaşlar olmasın- diye ortaya çıkan bir kuruluş. Kuruluş tarihi de 10 Ocak 1920.Dünya devletleri, bu cemiyete üye olmak için haldır haldır koşturuyorlar. Bu durum, bizim devlet büyüklerimizi de etkiliyor. Onlar da Atatürk’ün huzuruna çıkıp, Cemiyet-Akvam’a üye olalım diyorlar. Eeeee, Atatürk bu tabiî. “Olmaz!” diyor.” Biz, üye olmak için başvuru yapmayız. Onlar bizi davet etsinler, öyle üye olalım.”

Sonrasındaki gelişmeler o şekilde cereyan ediyor ki, bu cemiyetin yöneticileri, Atatürk Türkiye’sinin muhakkak Cemiyet-i Akvam’da yer alması gerektiğini düşünüp, Türkiye Cumhuriyeti’ne davet yapıyorlar.09 Temmuz 1932’de yapılan davet sonrası, o sırada bu kuruluşta bulunan 43 üyenin ittifakı ile Türkiye de 18 Temmuz 1932’den itibaren bu birliğin içinde yer almaya başlıyor.

O günden bugüne Birleşmiş Milletler de dahil “davet” ile bu kuruluşlara üye yapılan ilk ve tek ülke Türkiye. Davetle üye yapılan başka ülke yok. Bir yanda bütün dünya devletleri, diğer yanda zeybek oyununun dışında kimseye diz çökmeyen Gazi Paşa.

Anlamak lâzım.

Bir insan düşünün. Yeni kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nde, kadının erkeğin yanında ezik bir görüntü vermesinden son derece rahatsız. O, kadını, erkeği ile sırt sırta veren, kol kola giren, her konuda aynı haklara sahip bir düşünceye malik. Bu düşüncesinin gerçekleşmesi için de her türlü çabayı göstererek çalışmalar yapıyor.

İşte, o çabalarından birisi de kadınlara Seçme ve Seçilme hakkının verilmesi. Kendisinin “muasır medeniyet” diye nitelendirdiği ülkeler grubunun içindeki bazı devletlerden bile önce,03 Nisan 1930 tarihinde de kanunla kadınlara Seçme ve Seçilme hakkının verilmesini sağlar. Çünkü, onun gözünde sadece insan vardır. Eğitimli, çalışkan, ülkesini, milletini seven, çağına uygun düşünen, herkesi seven güzel bir insan.

Anlamak lâzım.

İstanbul’un işgal günlerinde, Atatürk bir gün Pera Palas’a gelir. Salona girmesi Türkler kadar orada bulunmakta olan işgal kuvvetlerinin kumandanlarını da heyecanlandırır. Bu, yabancı güçlerin subayları Atatürk’ü kendi masalarına davet etmek isterler. İşte, bu istekten sonra Gazi Paşa’nın tarihe geçen ünlü cevabı şudur: “Her ne kadar şu anda İstanbul’un sahibi onlar gibi görünse de yakında gidecekler. Bu nedenle kendileri burada misafirdirler. Bizde de misafirler ağırlanır. O yüzden arzu ederlerse onlar benim masama buyurabilir.”

Gazi Paşa’nın Cevat Abbas’a söylediği “Geldikleri gibi giderler.” sözlerinin bir başka şekilde dile getirilişi. Daha doğrusu, gelenlerin, geldikleri gibi gidecekleri inancının bir kez daha en kuvvetli bir biçimde ifade edilmesi. Ne büyük bir inanç.

Anlamak lâzım.

17 Aralık 1925.Türkiye-Sovyet Dostluk ve Saldırmazlık Antlaşması imzalanır.

Ardından 1931 yılında, bir toplantıda Gazi Paşa “Yurtta sulh, cihanda sulh için çalışıyoruz.” diye ünlü görüşünü ifade eder.

Durmaz Gazi Paşa, devam eder. Bu sefer,09 Şubat 1934’de,Atina’da,Türkiye,Yunanistan, Yugoslavya ve Romanya’nın katıldığı Balkan Paktı’nı gerçekleştirir.

Sonra yine devam.

08 Temmuz 1937’de Tahran’da, Türkiye, İran, Irakve Afganistan’ın katıldığı Sadabat Paktı’nı yürürlüğe koydurur.

Günümüzden geriye doğru baktığımızda bu antlaşma ve paktların, ayrıca Gazi Paşa’nın “Yurtta sulh, cihanda sulh.” sözlerinin ne kadar ama ne kadar değerli olduğunu,

Anlamak lâzım.

Son sözleri söylemeden önce, bizim neslin de yakından tanıdığı büyük hukuk âlimi Prof.Dr.Tarık Zafer TUNAYA’nın onun hakkındaki tesbitlerine kulak verelim bir de.

“Atatürk, geçmişle gelecek arasında, değiştirilmesi gerekenle değişik düzen arasındaki geçişi başarı ile temsil edebilmiştir. Atatürk’e ‘Büyük’ sıfatını vermemiz bu tarihsel davranışın anlamıdır. Yıldırım hızı ile değişen olaylar ve gelişen akımlar ortasında, o her sözü ve tutumu ile her zaman devrimci ve gerçekçi kalmasını bilmiştir. Atatürkçülüğün temel ve değişmez çizgileri de bu suretle ortaya çıkar.”

Michelangelo’nun bir şiirinde söylediği gibi; her mermer bloğunda bir Venüs heykeli saklıdır. Gerçek sanatçı bu heykeli, o kaya parçasından çıkarana derler. Atatürk de Türk milletinde bu ruhu, bu görkemli varlığı sezen ve ona şekil veren, Büyük İnsan’dır.”

Anlamak lâzım.

(Kronik Kitap, Devrim Hareketleri İçinde Atatürk ve Atatürkçülük/Tarık Zafer TUNAYA’nın kitabından aktaran Cumhuriyet Gazetesi yazarlarından Can UYAR)

Gazi Paşam. Seni çok çok özlüyoruz. Her yıl artan hasretinle. Ama ne çare ki “özlemek” duygusu sıkıntılarımızı çözmüyor. Velhasıl-ı kelâm

SENİ ANLAMAK LÂZIM.

Hem de gittikçe artan bir şevkle ve çok çok iyi bir şekilde.

Nurlar içinde yat. Mekânın cennet olsun.

İhsan KÖSE

Pendik,04 Kasım 2023,Cumartesi.

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.