17 Şubat 2025 Pazartesi
Konumuz olan sanat yapıtında özne sorununa son örnek te Picasso nun Mavi dönem resimlerinden (Mavi – yeşil tonlar egemendir) ‘’Çorba kasesi tutan kadın’’.1902-3 yılı. La Soupe- Çorba isimli tablosunda, Tuval üzerine yağlı boya ( Canvas – 15. 3/16 inç x 18. 1/8 inç) 38 x 57 cm. elinde çorba kasesi tutan bir kadın var. Çorbanın üzerinde buharı tütmektedir. Kadın eğilmiş ve gözleri kapalıdır. Solda ise beyaz giysili küçük kız ellerini kaseye doğru uzatmıştır. Resimde iki kişi görüyoruz. Picasso nun melankolik ve hüzünlü bir dönemidir. Bir kase çorbaya sevinen bir çocuk ve bunun vicdani rahatsızlığını hisseden bir kadın imgesi. İnsanların içinde bulunduğu ruh halinin hissedilir şekilde yansıtıldığını görüyoruz. Bu resmin öznesi KASE dir. Neyi tutuyor sorusuna çorba kasesi yanıtını alırız. Bu resim de KASE açık öznedir.
Resimde iki kişi var. Oysa biraz daha dikkatli bakıldığında ortada bir kadın görüntüsü daha ortaya çıkıyor. Çorbadan çıkan buhar aslında bir kadın figürüdür. Alt katmanlarında başka resimler olduğu anlaşılıyor. Sonra anlaşılıyor ki bu dönemde paraya ihtiyacı olduğu için eski tuvallerini tekrar tekrar boyamış, üzerine yeni resimler yapmıştır. Dolayısıyla resimlerinde çok kalın boya tabakası olduğunu uzmanlar ortaya çıkarmıştır. Bu resminin üzerinde 13 kat boya tespit edilmiştir. Resmin sahibi ‘’Art Gallery Ontario’’ yetkilileriyle birlikte Washington DC den görüntüleme uzmanı John DELENEY e giderek Picasso nun Mavi dönemine ait tüm tablolarının bilimsel incelemesini istediler. Konservasyon uzmanları resimlerin her katmanını ayrı ayrı görüntülerini tespit ettiler ve benzer sonuçları elde ettiler. Tarama cihazı ileri teknolojiyle üst katmanı değil, onun alt katmanlarını da gösterebiliyor. Northwestern Üniversitesi Amerika ya getirilmeden Toronto ya İki tarama cihazı gönderiyor. Amaç pigmentlerinin içinde demir bazlı Prusya mavisi m, kurşun beyazımı, krom bazlı sarımı var, kimyasal bilgilere ulaşmak. Bu tablonun teknik analizinde büyük fayda sağlıyor. Yine uzmanlar, mavi dönemine ait ‘’ Crouching Woman-La Misereuse Accroupie’’ Diz çökmüş kadın resminin alt katmanın da ona ait olmayan bir başka resmi ortaya çıkardılar. Muhtemelen bir sanat öğrencisinin ‘’ Parc del Laberint d’Horta’’ Barselona nın bahçeleri betimlemesidir. Bir şey daha öğreniyoruz, bu resimin katmanları arasında bir başka kadın daha var. Bu kadın sol kolunu pelerininden çıkarmış bir somun ekmek tutuyor. Aslında bu konuda bir suluboya resmi de var ve tıpa tıp yağlı boya resme uyuyor. Demek ki Picasso, bu içine kapanık sıkıntılı döneminde yoksul ve ihtiyaç sahiplerini resmetmiştir. Şunu da ekleye biliriz, bir resmin üzerine bir başka resim yapma olayı yeni bir şey değildir. Buna bizde Akademide öğrenciyken oldukça sık rastladık. ( İ.D.G.S.A – MSÜ / Resim Bölümü ) Bütün bunlara rağmen Picasso geçtiğimiz yüz yıla adını yazdırmış büyük bir ustadır. Saygıyla anıyoruz.
11 Şubat 2025
Y. Ressam – M. Enis ŞENSEVER
Böyle bir resme baktığımızda Metaforik anlatımların olması resmin öznesini tespit edebilmek nasıl olabilir. ‘’Ressamın Atölyesi ‘’ resminde yükleme sorduğumuzda kimin atölyesine cevap olarak ressamın olacaktır. Ressam kim? Gizli özne. Ama onun Courbert olduğunu biliyoruz. Ancak anlatmak istediği düşüncesi, Akademik sanata karşı olmaktır. Sanat anlayışı olarak getirdiği tavrını ‘’Yaşayan sanat yapmak, hedefim budur’’. Böyle olunca ana fikre göre mi değerlendireceğiz? Ancak resmin öznesi olarak kendini çizmiştir. Ancak ‘’Courbet in Atölyesi ‘’ denmediği için gizli özne dir.
PİCASSO. Mavi dönem ‘’Çorba kasesi tutan kadın’’ resmi. Dönemlerinden örnekler.
25 Ekim 1881 Malaga – İspanya doğumlu. 8 Nisan 1973 Mougin. Fransa da yaşama veda etmiştir. Fransa da yaşamış İspanyol ressamdır. Aynı zamanda heykeltraş, sahne tasarımcısı, şair ve oyun yazarıdır. 20. YY sanatının en iyi bilinen isimlerindendir. Bir sanat tarihçi ve Profesör olan babasından 7 yaşında temel sanat eğitimini almaya başladı. İlk resmi olan ‘’Le Picador’’ u 9 yaşında tamamlıyor. 5.6 yaşlarında sınıf arkadaşlarından ok ilerde olmasına karşın okul yaşamında sürekli olarak cezalandırılıyor. Migren hastası olan Picasso, şiddetli baş ağrıları görme anormalliklerinden de mustaripti. Leiden Üniversitesi Tıp merkezi nden Dr. M. Michel Ferrari ye göre Picasso nun eserlerinden bazılarının, krizleri sırasında yaşadıklarını resmeden migren hastalarının yaptıkları resimlerle inanılmaz benzerlik gösterdiğini tespit ediyor. Kadın yüzü resimlerinde ki düşey yarıklar kayık yüz parçaları. Ancak Migren hastası olduğuna dair bir belge yok. Fakat, Disleksi ve Migren krizleri. Picasso nun mücadele ettiği sorunlarıdır. Ayrıca Bipolar- Manik depresif sorunları da olan bir sanatçıdır. Bunlara rağmen müthiş işler üretmiş bir beyin. Herkesin dilinde olan 40 yıl artı 5 dakika sözü ( 5 mi 15 mi tartışılır) tarihe mal olmuştur. Bir lokanta da onu tanıyan şef garson bir şeyler çizermisiniz demiş. Peki demiş ve çizmiş. Garson çok çabuk çizdiniz demiş. GUERNİCA yı yaptığı yıllar olsa gerek. Sitilize edilmiş anlatımsal deformitelerin resminde yer aldığı yıllarda ki çalışmalarına benzer bir çizim olsa gerek. Garson bir anlam verememiş sanırım. 40 yılın birikimi artı beş dakika, bunun için söylenmiştir. Bu çok önemli, çünkü akademik bir alt yapı olmadan figüratif resim de biçim arayışları ve yorumlara gidilemez. Bunu bende çizerim diyenler var onun son dönem işliri için. 14 yaşında yaptığı kilisede nikah töreni resmini önce bir görecekler, sonra konuşacaklar. İyi ki Fotoğraf makinesi icad oldu ressamlar özgürleşti. Resim dış gerçekliğin kopyasını yapmak değildir. Bunu Mimesis kavramı içinde değerlendiriyoruz. Sanatçı dış dünyaya tutulan ayna gibi değildir. Dış dünyanın kendisine yansıyanı imgeleminde yeniden yorumlar. Şimdi çok kısaca Picasso nun resimsel gelişim basamaklarına değinelim.
14 yaşındadır ve Akademik çizgide babasından aldığı eğitimle Rönesans ustaları gibi çalışmaktadır. ‘’ Olbild ,, Die Erstkommunion ‘’ İlk komünyon,, resmi.166 x 118 cm. ( Komünyon – Nişan. Kilisede nikah töreni. Katolik kilisesinde İsa nın sofrasına katılma töreni. Nikah töreninin tarif edilmesi. Komünyon Pazar günleri yapılıyor) Öğrenci Picasso Profesör Jose GARNELO nun stüdyosunda yaptığı ‘’ İlk Komünyon’’ resmi. Bundan daha fazlasına geçen bir yetenek. Bu dönem portreleri var.
15 yaşında. Mit dem ,, Wissenschaft und Nachstenliebe ,, ( 197 x 250 cm) erreng der 15 jahrige Picasso Akademische Ehren. 15 yaşında ‘’Bilim ve Hayırseverlik’’ adlı yağlı boya tablosuyla Akademik ödül azandı. 16 ve 17 yaşlarında empresyonist ve ekspresyonist tarzda resimler yapıyor. Manzara portre çalışmaları. 18 yaşında da Figüratif çalışmaları da izlenimci ve dışavurumcu tarzda devam eder. E. DEGAS, T. LAUTREC ,C.MONET, E. MUNCH bu dönem etkilendiği ressamlardır. Örneğin ‘’ Tanzerin in Blau’’ Mavi Dansçı, DEGAS dan etkilenerek yaptığı bir çalışması. Matadorlar ve boğa güreşi sahneleri de konuları arasındadır. 18 yaşını takip eden süreçte Mavi ve Pembe dönemine girecektir. Mavi dönemi. Aşkını reddeden bir kızın acısıyla kendini kafe de vurarak öldüren Casagemas ile melankolik bir döneme girer. Casagemas ın ölümü, Casagemas ın toprağa verilişi resimleri. ‘’ La Celestina’’ portresi ( 81 x 60 cm). ‘’ Selbsportrat’’ Otoportre. ( 80 x 60 cm). Yaşlı Gitarist. Anne ve çocuk. ‘’ Das Mahi des Blinden’’ Kör adamın mahi si. ( Mahi balık ve ay anlamındadır. Hüzünlü adamın ay yüzlü sevgisi anlamına gelir) . Bu döne dair çok çalışması yer alır. Pembe Dönemi. 1909 yılına kadar yaşayacağı Betau- avoir stüdyosu, 13 Paris Rue Ravignan adresine taşınır.7 yılını paylaşacağı Fernand Olivier. Zaten evli olması nedeni ile evlilik teklif edemez. Isıtma ve suyu olmayan Stüdyosunu G. BRAQUE J. GRİS ve A. MODİGLİANİ ile paylaşacaktır. Yaşadığı bu aşkla mavi tonları bırakır ve daha iyimser pembe tonlara geçiş yapar. Gezgin Sirk Ailesi. 1905. Tuval üzerine yağlı boya. 212,8 x 229,6 cm. Chester Dale koleksiyonu. Washington. Bu dönemin en bilinen resmidir.
Akrobat ailesi ve maymun. 1905. 104 x 75 cm. Karton üzerine guaş, sulu boya, pastel, çini mürekkebi. Karışık teknik. Göteborg sanat müzesi. Gertrude Stein in portresi. 100 x 81 cm. Amerikalı yazar ve koleksiyoncu. Yine bir dizi resimler yapmıştır. 25 Yaşında. ‘’Avigon lu Kızlar’’ Bu yağlı boya tablosu Kübizm ve modern sanatın da doğuşunu simgeler. İnsan yüzünün temsili kurallarının bozulduğu bir aşamasıdır. 1906 yılında809 tane taslak çizimini yapmıştır. Primitif ve arkaik sanata bir gönderme niteliğinde olup kızların yüzlerini masktan etkilenerek yaptığını söyler. Resmin içeriği değil figürlerin, mekanın parçalanmış bozulmuş tarzı, Kübist anlayışın ilk kez bu resimde ortaya çıktığı bilinir. Kübizm temel olarak iki aşamada incelenir. Analitik Kübizm. Başlangıcında CEZANNE ın etkisi açık bir şekilde görülür. 1909 yılından itibaren PİCASSO ve BRAQUE resimlerin konularını çok küçük parçalara ayırmaya başladılar. Kübizmin asıl etkisini, resme tek bakış noktasını ortadan kaldırarak aynı resme farklı noktalardan bakış devreye girdi. Varlıklara nerden baktığın değil, varlıkların bütünüyle bilgisine sahip olmaktı sorun. Eğer baktığım noktadan bir masanın arka tarafını görmesem de masanın görmediğim arkasını da göstermeliydim. Perspektifi ortadan kaldırdı. J. GRİS in ‘’Picasso nun portresi’’, PİCASSO nun ‘’Masada meyve tabağı ve ekmek’’ ve ‘’ Armutlu kadın’’ resimleri, bu döneme örnek teşkil eder. Sentetik Kübizm. 1912 de Analitik dönem geride kalmıştır. BRAQUE ile yeni arayışlara girdiler. Kes yapıştır, Kolaj tekniği ile gazete ve dergilerden elde ettikleri parçalarla biçimlendirilmiş natürmortlar oluşturdular. ‘’ Guitar Collage’’ Gitar Kolajı , ‘’Pipolu Adam’’ vb örnek verilebilir. 1916 sonrası sürekli arayışlara girer. Bu arada Olga ile evlenmiştir. Giderek sadece kağıt değil, çeşitli nesneleri de resimlerine eklemişlerdir. Böylece Asamblaj tekniğini kullanmaya başladılar. Artık her nesne resim yüzeyinde yer alabilirdi. Böylece üçüncü boyut kazanmaya başladı. Metal, hasır, sigara paketi vb çok nesne ekleniyor, resim giderek heykele yaklaşıyordu. Birkaç yıl sonra tüberküloz dan ölen Eva ya olan aşkından resimlerine yazarak resme yazı ögesini de sokmuştur. ‘’ Hasır sandalye ile Natürmort’’ resmi buna örnektir. Savaş yılları. Politik görüşünü resmin dışında tutan Picasso, İspanya iç savaşı ve GUERNİCA kasabasının bombalanması ile daha etkili çalışmalar yapmaya başladı. Yaşadığı ülke Fransa Alman işgaline uğradığı için, savaşın getirdiği yoklu ve yakın arkadaşlarının da birer birer uzaklaşması, yalnız ve çok üzgün hissetmesine yol açtı. 26 Nisan 1937 de Alman Hava Kuvvetleri ve General Franco ve adamlarının yardımı ile İspanyol hükümeti karşıtı bir darbe için şehri bombardımana tutmuşlar. 45 dakika gibi kısa sürede şehri yerle bir etmeleri Picasso yu derinden etkilemiştir. Yüzlerce eskiz ve etüdün ardından büyük boyutlu bir duvar panosu olan GUERNİCA resmi ortaya çıkmıştır. ‘’Ağlayan kadın’’ resmi de bunun devamı, uzantısı bir çalışmadır. Son dönem resimleri. Hayatına giren kadınlar resimlerini de etkilemiştir. Son dönemde hayatına giren kadın Jacquelina ROUGE olmuştur. 1955 yılında Cannes yakınların da villası La Californie yı satın alır. Bu ev çocukluk yıllarını canladırmış, Barselona yıllarına geri dönmüştür. ‘’ California deki Atölye’’, ‘’ Atölyede Jacquelina’’ resimlerini burda yapmıştır. Aix en Provence yakınlarında Vauvenargues şatosunu satın alır. Jacquelina nın kendinden önceki kadınlarla ilgili evde herhangi bir eşya istememesidir. Son dönem çalışmaları her hangi bir kategoriye girmemektedir. Sanatta her istediğini gerçekleştirmiş, kural tanımamaktadır. Velasquez in ‘’Las Meninas’’ adlı resmini yorumlayan Picasso Manet in ‘’Kırda Kahvaltı’’ resmine de farklı bir bakış kazandıracaktır.
Özne nedir. Dil bilgisi kuralları içinde özne, cümlede geçen işi yapan demektir. En temel öğedir.
Cümle içinde olmazsa olmazı demektir. Öznesi olmayan cümle olurmu? . Olmaz. Durulmaz, Girilmez ikaz ve uyarı sağlayan kelimelerdir ve öznesi yoktur. Ortada çekimli bir fiil, bitimli bir fiil yüklem ve cümle varsa orda özne vardır. Özneyi bulmak için yüklemin olması gerekir. Yüklemi nasıl buluruz. Cansızsa NE, Canlıysa KİM sorularını sorduğumuz kelimedir. Verilen cevap cümlenin öznesidir. Açık öznede ‘’ Ahmet çamaşırlarını topladı’’ cümlesinde, kim topladı sorusunun karşılığında özne Ahmet tir. Açık özne, gerçek özne, gizli özne, örtülü özne, sözde özne gibi türleri ile karşılaşırız. ‘’Elimde ki defter yere düştü’’ cümlesinde, ne düştü sorusunun cevabı defter olduğuna göre özne defterdir. Bu açık öznedir. Eğer gizli özne ise, ‘’ Bahçeye girip dağıtmışlar’’ cümlesinde, kimler dağıtmış sorusunu yükleme sorduğumuzda özne gizlidir. Bahçeye girenler belli değildir. ‘’Üniversiteye başladı’’. Kim başladı?. Tabi birde sözde özne – ‘’Çay içildi’’, örtülü özne – ‘’ Okullar iki gün tatil edildi’’ gibi. Açık özneyi göremediğimiz hallerde gizli, sözde ve örtülü özne söz konusudur. Buraya kadar dil bilgisi kurallarından yola çıkarak kısaca cümle içinde özneye örnekler verdik.
Resim sanatında da ( Sanat yapıtında ) Teması ve konusu bağlamında eserin öznesi üzerinde duracağız. Estetik özne, sanatçının kendisine yönelik olarak SUJE dir. ( Sanatçının kendisi) Estetik nesne dediğimizde ise sanatçının elinden çıkan, sanat eserinde yerini bulan, figüratif yada soyut, plastik anlamda biçimlendirilmiş nesneler ve varlıklardır. ( Betiler) Dolayısıyla yapıtın konusunu oluşturan özneden bahsedeceğiz. Sanat eserini incelerken her koşulda merkez özne olarak sanatçıdır. Tüm sanatsal birikimi, ifade tarzı, ele aldığı konular, çağın koşulları içinde sosyolojik olarak dönemin anlayışı, çağın üslubu, hepsi sanatçının kişiliğinde oluşup yansıyan değerler bütününün estetik olarak vücut bulmasıdır. Anlatılan konular idealist de olabilir, kişisel bakış açısı ile realist de olabilir. Bu soyuta kadar gider. Ancak sanatçının ifade ettiği resmin tematik bütünlüğü içinde bir konu olarak ad bile verilmiş olsa, resmin adı konusunu içeren asıl öznesidir. A. DÜRER in ‘’ Ressamın annesinin portresi’’ adlı çiziminde özne annesidir. ( Kimin portresi, annesinin portresi ) Sanat yapıtında açık yada gizli öznelerle sıkça karşılaşırız.
Sanat eserlerinin incelenmesini 1 – İkonografik açıdan çözümleme. 2 – Plastik açıdan çözümleme yolu ile gerçekleştiriyoruz. Sanat yapıtının öznesi sorununu çoğunlukla İkonografik inceleme kapsamında ele alıyoruz. Plastik açıdan çözümleme, yapıtı oluşturan plastik elemanların ilişkisi, koyu – açık valör değerleri, volümetrik – hacimsel yada planimetrik- düzlemsel olarak yüzeyin organizasyonu, kompozisyon şeması ( Klasik kompozisyon da, Açık – kapalı, simetrik- asimetrik, merkezi, üçgen, dörtgen, yuvarlak, diyagonal vb) renk, ışık, hareket, ritim vb gibi unsurları kapsamaktadır. İkonografik çözümlemede katalog, belgeler ve eğitimli bakış ve yaklaşım söz konusudur. Çözümlenmesi istenilen yapıtın, resim ise, varsa adı, boyutları, tekniği, hangi yüzey üzerine yapıldığı ve biliniyorsa yapım tarihi belirtilir. Daha sonra konu -öz- tema açısından açıklamaları yapılır. Mitolojik olarak ve dinsel kitaplarda yer aldığı biçimiyle tarihsel, gerçek, ütopik yada imgelem olarak vb öyküsü anlatılır ve yorumlanır. İkonografik bağlamda hatta kimi kez plastik yapısal çözümleme ile de bağlantılı olabilecek şekilde sanat yapıtlarının aslında santçıların eserlerinde iletmek istediği içeriğe bağlı özne ile ilgili örneklere geçelim.
Bedrettin CÖMERT in ‘’GİOTTO nun SANATI’’ adlı eserinde yer verdiği Giotto ya ait resim, ‘’Kralların Tapınması’’ konulu yapıtın ikonografik çözümlenmesi ve resmin öznesi. Kralların Tapınması (L’adorazione dei magi – l’epifania ) , Padova- Arena. 200 x 185 cm. Fresco ( Sıva üzerine ). Yapıldığı tarih 1304-6. HZ. İsa Kral Herodes zamanın da Beytüllahim de doğduğu zaman, Kudüs e doğudan Kral müneccimleri gelir. ‘’ Yahudilerin doğan kralı nerededir? Doğuda onun yıldızını gördük ve ona tapmak için buraya geldik’’ dediler. Bundan tedirgin olan Kral Herodes, başrahiplerini ve yargıçlarını toplayarak İsa nın nerede doğmuş olabileceğini sordu. Onlarda ‘’ Yahudiye Beytüllahim de ‘’ dediler. Herodes gizlice kahinleri çağırdı. Yıldızın onlara ne zaman göründüğünü ayrıntılarıyla sordu. Sonra onları Beytüllahim e yolladı. ‘’ Çocuk hakkında dikkatli araştırma yapın. Bulduğunuz zaman bana da haber verin ki gidip ben de tapayım ona’’ diye tembih etti. Doğuda gördükleri yıldız önlerinde gidiyordu. Çocuğun bulunduğun yere geldiklerinde yıldız durdu. Kahinler içeri girdiklerinde Meryem ile çocuğu
( Hz.İSA) gördüler ve secdeye durup ona taptılar. Yanlarında getirdikleri hazineyi açıp çocuğa altın, buhur ve mür (Yakın doğuda ilaç yapımında ve parfümde kullanılan, kokulu, yapışkan bir reçine türü ) armağan ettiler. Kahinler Herodes e ulaşmak, haber vermek için temkinli olarak başka yollardan döndüler. 72. Meznunun 10 ve 11. Dizelerinde şöyle denilr. ‘’ Tarşiş ve adaların kralları ona vergilerini ödeyecek / Şeba ve Seba kralları armağanlar sunacaklar / Bütün krallar onun önünde eğilecek / Bütün halk ona hizmet edecek ‘’. Bu sahne, Kralların secdesi, Kralların tapınması, Kahin Kralların secdesi, Müneccim Kralların secdesi adları ile de bilinir. Söz konusu Müneccim Krallar üç tanedir. Genç olan Melkior, orta yaşlı olan Baltazar, yaşlı olan Gaspar. Resimde Mimari bir yapının altında kutsal aile yer alıyor. Hz Meryem oturmuş kucağında çocuk İsa yı tutuyor. ( Madonna) Meryem in yanında Hz Yusuf, diğer yanında bir melek. Yaşlı Gaspar İsa nın önünde eğilmiş tapıyor. Secdedeyken iki kral sırasını bekliyor. Krallar genellikle ata biner. Bu sahnede geleneksek ikonografinin değiştirildiğini görüyoruz. Binek hayvanı olarak develer var. Şimdi bu resmin öznesini belirtelim. ‘’ Kralların tapınması’’ adlı resimde yükleme şu soruyu soruyoruz, kime tapıyorlar. Özne İsa. Ancak cümlede İsa geçmiyor. Cümleye göre gizli özne diyebiliriz. Ancak Resimde açıkça çocuk İsa resmedildiği için Resmin öznesi Hz. İSA dır.
Gustave COURBET ‘’ Ressamın Atölyesi’’.
Fransa nın Barbizon kasabasında bir grup sanatçı, İngiliz ressam Constable ın öğretisinin takipçisi olarak doğayı izlemek ve yeni bir gözle bakmak için bir araya geliyor. Doğadan başka öğretici olmadığına kanaat getiriyorlar. Çalışmalarında doğallık ve kendiliğindenlik ağırlık kazanıyor. Gerçekçilik akımına da öncülük yapmış oluyorlar. En önemli temsilcileri J. François MİLLET ve G. COURBET dir. Gerçekçi ( Realist) resmin kurucusu olan Courbet, Lise yılların da Fransa da öğrenciyken egemen anlayış Yeni Klasik sanattı. ( Nouveau Classicisme ) J. Louis DAVİD ve öğrencisi İNGRES in eski Roma Akademisinin yolundan gitmeyip devrimci bir karaktere sahip olan Courbet, Romantiklerin izinde yürüyerek Realist bir çizgiye ulaştı. Victor Hugo nun şiirlerinden esinlenerek duygularını açığa vuran kompozisyonlara yöneldi. Ailesi hukuk eğitimi almasını istiyordu. Buna karşı çıkarak Paris te kendini resme verdi. İsviçre Akademisinde canlı modelden ilk çalışmalarını yaptı. 1847 de Hollanda ya yaptığı gezi ile Verones, Velasquez ve Zurbaran gibi İspanyol ressamlarına karşın üstün tuttuğu F. HALS ve REMBRANDT ın eserlerini daha yakından görme ve tanıma olanağı buldu. Özellikle Paris yakınlarında Fontainebleau ormanında doğacı sanat görüşüne bağlı arkadaşlarıyla çalışmalar yaptı. Paris de bir ve samanlığı atelye haline getirdiği Ornans da yaptığı resimler, gerçek yaşam sahneleridir. Günlük yaşamı konu almaktaydı. 1885 de gerçekçi resmin önderi kabul edilmesine rağmen bazı resimleri devlet sergisine kabul edilmedi. O kızgınlıkla barakada kendi eserlerinden oluşan ilk özel kişisel sergisini açmış oldu. Bu sergi için bastırdığı kataloğa ‘’Yaşayan Sanat ‘’ adını koymuştu. 1871 de halk meclisine seçildi, fakat kısa süre sonra 6 ay hapse ve para cezasına mahkum oldu. 1877 de hapisten çıkıp sığındığı İsviçre de öldü.
‘’ Ressamın Atölyesi resmi’’. Tuval üzerine yağlı boya. 361 x 598 cm 1854 – 1855. Orsay Müzesi.
1854 ün sonlarında başladığı eserini altı hafta gibi kısa sürede tamamladı. Tablosunda ( Tablolarında ) sanat hayatında esin kaynağı olan yaşantıların Allegorik temsillerine yer verdi. Bu resmin içinde, konu olarak mekanı oluşturan ortamda, solunda ve sağında toplumun her kesiminden insanlara yer vermiştir. Ortada Courbet manzara resmi yapmaktadır. Yanında, aslında arkasında duran çıplak model ise, Akademik sanat geleneğinin sembolüdür. Resme bakan çocuk, tüm saflığı ve masumiyeti ile resme getirilen yeni bakış açısını temsil etmektedir. Resmin sağ tarafında aralarında G. SAND, C. BAUDLAİRE,
P.J. PROUDHON, CHAMPFLEVRY, koleksiyoncu A. BRUYES yer almaktadır. Bu kişiler ressamın arkadaşlarıdır. Resmin sol tarafında ise, Paris sokaklarında görmeye alışılan halktan insanlar en doğal halleriyle resmedilmiştir. Biri rahip, bir tüccar, yoksulluğu sembolize eden dilenci kız, işsizliği sembolize eden bir işçi, bir Yahudi ve daha birçok sınıftan insanlar. Kısaca tabloda zengin ve yoksul, ezen ve ezilen, gerçek insanlardır bunlar. Tekrar söylersek sağ taraftakiler bohem arkadaşlarıdır. Sosyalist PROUDHON, şair BAUDELAİRE e de yer vermesi toplumsal oluşumun sınıfsal farklıklarına yapılan samimi bir göndermedir. Sanatçının Atölye resmi, gerçek bir ALLEGORİ dir. ( Bir düşünceyi, davranışı daha kolay kavrata bilmek için onun yerini tutabilecek simgelere, benzetmelere yer vermek. Mecaz- Metafor) İçinde birçok Metafor barındırır. Ressamın resim içinde manzara yapıyor olması. Manzara resmi Akademik -İdealist sanat anlayışında düşük profilli bir çalışma olarak görülür. O nedenle Akademik sanat anlayışına ve idealist tasvire karşı olduğunu göstermek istemiştir. Canlı modele sırtını dönmesi de budur. Resme baktığımızda arka fonda yine bir peyzaj flu olarak görülmektedir. Yaslanmış bir tuval bunun da bir çizim olduğunu gösteriyor.
Bundan önceki yazımızda Sanatta özne sorunu ile sanatçının (Suje) kendisini konu almıştık. Bu defa ise sanat yapıtının öznesi konusuna değineceğiz. Bunun içinde bir girizgah mahiyetinde değinmemiz gereken, asıl konumuza dayanak oluşturacak tespitlerde bulunacağız. Öznesi anlamında metaforik olarak her nesne ve varlıkların düşünsel ve görsel bağlamda neyi simgelediklerinin önemi üzerinden sanatçının göstermek istediği ve vurguladığı içeriği ele alacağız. Sanat ve sanat eseri üzerinde alımlayanın, izleyicinin yanılgılarının da önemine değineceğiz. Çokça duyduğumuz şu sözcüklerle sıkça karşılaşırız. ‘’Bu eser neyi anlatıyor’’. Eserin içeriği, bizi yapıtın öznesi sorununa getirir. Anlatılmak istenen yada vurgulanan yada ifade edilen tamda budur.
E.H. Gombrich, Sanatın Öyküsü kitabının giriş bölümünde ‘’ Sanat adı verilen bir şey yoktur aslında, yalnızca sanatçılar vardır’’ yaklaşımı ile başlar. Bunu, sanatçının öznesi ( Suje) olarak tanımlamıştık. Özne için onu çevreleyen her şey onun gözü ile onun bakışı ile yeniden ele alınıp yorumlandığının altını çizmiştik. Yine kitabında ‘’ bir zamanlar renkli toprakla bir mağara duvarına becerebildiklerince bizon resimleri çiziktiren, bugünse boya satın aşıp reklam afişleri yapan ve yüzyıllardan beri daha birçok başka şeyler üreten insanlar. Tüm bu etkinlikleri sanat diye tanımlamakta hiçbir sakınca yok, yeter ki bu sözcüğün yer ve zamana göre birbirinden değişik anlamlara gelebileceği unutulmasın…’’ vurgulamasını yapar. Bu değişik anlamlara gelme sorununun çağlar boyunca ve günümüzde de sanatçı, sanat eseri ve alımlayan bağlamında ifade edilen ve alımlayanın bir noktada buluşması yada farklı algılamalar noktasında sanat eserinin tanımlanmasıdır.
Giriş bölümünden yine devam ediyoruz. ‘’ Bir tablo veya bir heykelden tad almanın yanlış yolları olduğuna gerçekten inanmıyorum. Birisinin manzara hoşuna gidebilir, çünkü ona evini anımsatabilir; bir başkası portreyi sevebilir, çünkü ona bir dostunu anımsatabilir. Buna kimsenin bir diyeceği olamaz. Bir tablo gördüğümüzde, tepkilerimizi etkileyebilecek sayısız şeyler gelir hepimizin aklına. Bu anımsamalar gördüğümüzden tad almamıza katkıda bulunduğu sürece endişelenecek bir şey yok demektir. Ama ne zaman ki pek de önemli olmayan bir anımsama bir ön yargıya dönüşür, ne zaman ki dağı konu alan övülesi bir tablodan sırf dağcılığı sevmediğimiz için güdüsel olarak uzaklaşırız, işte o zaman tadabileceğimiz bir hazzı engelleyen bu karşı oluşun nedenlerini kafamızda araştırmamız gerekir. Çünkü bu durumda bir sanat yapıtından tad almayı önleyen yanlış nedenler var demektir…Birçokları gerçeklikte görmekten hoşlandıkları şeyleri tablolarda da görmek isterler. Elbette çok doğal bir yeğlemedir bu. Doğanın güzelliği hepimizin hoşuna gider ve bunu yapıtlarında koruyan, dolayısıyla bizim beğenimizden yakınmayan sanatçılara sevecenlik duyarız’’ Görmek istediğimiz şeylerde olabilir olmaya da bilir. Ancak Gombrich in söylediği gibi dağcılığı sevmediğiniz için konu olarak peyzajlarında dağ temalarına yer veren onunla özdeşleşmiş bir sanatçının dağ resimlerinden hoşlanmamak belli bir olgunluğa gelememiş kültürel yoksunluğun emaresi olarak düşünürüz. Bu noktada bu çok özel ayrıntılara da değinmemizin nedeni, sanat eserinde özne kavramı ile çok yakından ilintili olmasıdır. Bu yazımızda sanat eserinin öznesi olarak açık yada örtülü metaforik anlamda algılanması istenilen konuya da uzak olduğumuz sonucuna varmış oluruz.
Tabi birde konumuz ile ilintili olan bir başka nokta da caka satmak, bilebildiği şeyler üzerinden ikonokrafik ve plastik çözümleme olmaksızın bütünü dışında detayda bilgiççe konuşmalar yapmak. Konunun bütünselliği içinde özü ve içeriği kaçırmaktır. Bu tür izleyiciler yapıtın öznesi üzerinde pek durmazlar. Halbuki teknik özellikler tablonun konusu ve ifade edilmek istenenden ayrı değildir. Öz ve Biçim sorunsalı bunun içindir. Plastik açıdan yapıtın üzerinde tabi ki sözümüz ve yorumumuz olacaktır.
Gombrich kitabında bu konu üzerine de değiniyor. ‘’ Bir sanat yapıtını gördüğünde, kendini ona verecek yerde, aklında o yapıta yakışacak etiketi aramayı yeğler. Belki, ın REMBRANDT CHİAROSCURO su ( Açık – Koyu değeri. ) nedeniyle ün kazandığını işitmiştir. Rembrandt ın bir yapıtını görünce de, bilgiç bilgiç kafasını sallar, nefis bir Chiaroscuro çektikten sonra bir sonraki tabloya geçer. Bu tehlikeli sanat züppeliği ve sözde kültür üzerine düşüncelerimi içtenlikle söylemek istiyorum….’’Buna neden değindiğimize gelince, alımlayan olarak sanat tüketicisinin, izleyicisinin bir yapıtın, eserin karşısında nitelikli bir çözümleme yapa bilmesi açısından yanlış değil ama eksik ve yeterli olmayan yaklaşım içinde bulunmasına bir örnek olmasıdır. Görmesini bilmek. Resmin açık koyu ilişkisi sadece teknik midir. LEONARDO DA VİNCİ nin Sfumato su MONALİZA portresinde sadece bir teknik midir.
(Yumuşak geçişler, belirsiz sınırlar) Eğer vurgulanmak istenilen ifade neyi gerektiriyorsa sanatçı bunu uyguluyor. Tamda burada Görme biçimleri devreye giriyor. Neyi nasıl görmemize dayanıyor. Burada sorunun kaynağı kişidedir. Neyi nasıl algılayabileceğimize, nasıl görmemiz gerektiğine dair görme biçimimizi oluşturanın sanatçının kimliğinde öznenin (Suje) olduğu gerçeğini bir kez daha kavramamızı sağlıyor.
Özne, sanatın temel odak noktasıdır. Bu kez yazımızda sanatçı olarak ortaya konan, üreten özne sorunu karşısına birde sanatçı tarafından üretilen sanat yapıtı olarak nitelenen eserin öznesi sorununa değineceğiz. İki karşılaştırma ile devam edelim. Büyük Felemenk ressamı RUBENS, küçük oğlunun resmini (Desen) yaparken oğlunun güzelliği karşısında izleyici olarak bizimde hayranlık duymamızı istiyordu. Büyük Alman ressamı A. DÜRER in annesinin portresi. ( Desen ) Hiç kuşkumuz yok i, Rubens in oğluna duyduğu eş değerde bir sevgiyle çizilmiştir. Her iki çizimin de öznesi oğlu ve annesidir. Burda bir ayrıntıya da not düşelim. Güzel ve çirkin kavramı. Çocuğun portresini çok güzel bulanlardan kimi ise yaşlı kadın portresini çirkin bulabilirler. Nedeni Yaşlı kadının buruşuk derisimi. Eğer bir ressam yaşlı bir insanın yaşlılık halini bize yansıtabilmişse bu çok başarılı ve güzel bir çizimdir. Görme biçiminin önemini, bu örnekle çok daha net algılamış oluruz. Konu ile tema olgusunun temelinde de eserin öznesi sorunu yatar. Konu ve tema, herhangi bir alanda, konuşmada, yazıda tüm sanatsal alanlarda eserlerde ele alınan düşünce, olay veya durum diye özetlenen bir tanımı var. Sanatçılar açısından bir nedene dayalı, özellikle bahsetmek istediği, kullandığı araç ve gereçler vasıtasıyla anlatımında yer verdiği, seçtiği şeyler, sanatçının konu anlamında özel bir yeri olabilir. Yada salt görsel kaygıları da olabilir. Estetik bir problem üzerinden, teknik olarak biçimlendirme tasası olarak, türü ne olursa olsun ifade açısından örtülü göndermeler konuları oluşturur. İngiliz romantik ressam J.M.W. TURNER ın çalışmaları, empresyonizme kapı açan atmosferik vurguları. Sembolist İsviçreli ressam F. HODLER in manzaraları karşılaştırılınca teknik olarak ifade ve üslup açısından peyzaj da olsa biçimlendirme anlamında, anlatımlarında tematik yaklaşımları ile ayıra biliriz. Sözlük anlamında tam karşılığı olmasa da konu, somut unsurlar taşıdığından Teknik, üslup ve ifade şekli her zaman bir bütünlük içindedir. Tematik deyimi, bir temaya bağlı olarak yorumlana bilir. Latince bir kelime olan tema (Thema ) sanat eserinde görülen, yansıtılması gereken düşünce ve görüşlerdir. Kavramlar temelinde ele alınır. Ölüm, ayrılık, sevgi gibi. Tema somut değil soyut olarak ortaya çıkan bir kavramdır. Konu ise, temanın sözlük anlamında tam karşılığı olmasa da, tema ile bir bütün oluşturur. Söylemek istediğimiz şey şudur. Bir sanatçı Neyi resimleyecekse İfade edeceği, anlatımında yer vereceği her nesne (obje) ve varlık onun seçkisine tabidir. Her sanatçı her nesneyi ve varlığı yapıtına taşımaz. Eğer resminde yer alması gereken varlıkların ( Estetik nesne) Üslupsal olarak yeniden biçimlendirilmesi ve bunun için malzeme ( araç ve gereç, fırça, spatula, Boya, Yüzey, kağıt, tuval vb) tercihi, plastik olarak görselliği, tümü bir bütün içinde var olur. Konu ve tema bu bütünsellik içinde ete kemiğe bürünür, ortaya çıkar. İfade edilmek istenen şeyin öznesi de tam da bu noktada vurgu olarak yer alır. Yazının içinde birkaç defa daha toparlamak adına netleştirmek için açıklamalara yer veriyoruz.
Bilinen resim tekniklerinin uygulama biçemi ( Bir eseri yapma ortaya çıkarma, sanatçıya özgü teknik. Uygulama tarzı.) kara kalem, mürekkep kalem, gravür, yağlı boya, suluboya, guvaş boya, pastel ve daha yeni bir malzeme olan akrilik boya vb dışında resmetme yada ifade etme açısından tüm bu geleneksel malzemelerin dışında kağıt işleri diye bilinen keserek yırtarak ve kopartarak yapıştırma yolu ile kolaj uygulamaları konsept ( Concept – Kavram)
olarak karşımıza çıkar. Kolaj Kübizmi de denilen, Sentetik Kübizm yada Bireşimsel Kübizm olarak da adlandırılan yöntemlerdir. 1911 – 1914 yıllarını kapsayan Sentetik Kübizmin çıkış noktası da düşünsel alt yapısı da geometriydi. Amaçları doğrultusunda doğadan yola çıkarak , ancak onun üstünde sanatsal argüman olarak estetik biçimlendirme açısından doğayı dışında bırakarak değişik nesneler ve enstrümanlardan yararlanarak farklı malzemelerle anlatım yoluna giderek KOLAJ uygulamaları bu nokta da karşımıza çıkmaktadır. Bu bağlamda PİCASSO BRAQUE ve Juan GRİS gibi kimi sanatçılar boyadan başka çeşitli materyalleri kullandılar. Değişik renkli kağıtlar, kartonlar, matbuat türü gazete ve mecmua sayfaları, hatta hazır bulunmuş nesneler vapur yada tren biletleri gibi çok çeşitli nesneleri yüzeye yapıştırılması ile oluşan çalışma tarzına kolaj denilmektedir.
Kolaj uygulamalarında bizzat keserek yapıştırılan kağıtların yanısıra Objet Trouve ( İng. Found Object ) Bulunmuş Nesne ( dal parçaları cam metal atık nesneleri taş parçaları gibi) yada sanatçı tarafından seçilmiş nesneler, Ready Made, hazır nesne. Bulunmuş doğal nesne yerine bizzat hazır endüstriyel nesneler. Olduğu gibi kullanılan nesneler. Bulunmuş olsun, müdahalelerde yapılabiliyor, hazır nesne olsun ASSEMBLAGE deyimi ile üç boyutlu nesnelerinde yüzeye taşınması ve eklemlenmesidir. Bulunmuş nesneler ile Asamblaj uygulamalarına Jean ARP ın boyalı tahtaları üst üste yapıştırarak oluşturduğu Tristan Tzara nın portresi ile Yves KLEİN in süngerleri tuvale yapıştırıp boyamasıyla ortaya çıkan çalışmasını örnek vere biliriz (Yeni Gerçekçilik ve Sürrealistler ). Şunu da belirtelim. Kolaj sanatı Asamblaj dan doğup gelmiştir. İki boyutlu yapıştırmalar Kolaj, Üç boyutlu uygulamaları Asamblaj olarak geçer.
Değişik renkli kağıtlar, kartonlar, basılı gazete kağıtları, muşamba, ahşap kaplama plakları, vapur yada tren biletleri, etiketler, marka logoları, kumaş parçaları vb gibi çok çeşitli materyal kolajın çalışma alanına girer. Bizzat renkli fon kağıtlarını bir nesne yada şekil biçiminde kesip
( Dekupe ederek – Decoupage) yan yana yada çakıştırarak uygulama şeklini de Henri MATİS de göre bilmekteyiz. Hasta yatağında elinde uzun ince sopası ile duvara asılı pano üzerinde yardımcısına işaret ederek kestiği şekilli kağıtları raptiye tutturmasını söyler. Uyumsuz olmuşsa sökmesini ve yer değiştirmesini ister, böylece son şeklini verirdi.
Bu teknik 20 yy da sanatta bir dönüm noktasıdır ve bu yüz yılın estetiğine etki etmiştir. Kübist sanatın dili bir anlamda da Kolaj aracılığı ile olmuştur. Batı sanatında 18 yy a kadar götürebileceğimiz bu tekniğin öncülerinden biride Mary DELANY ın kolajlarıdır. Siyah fon kağıdına renkli kağıtlardan kestiği yaprakları yapıştırarak yaptığı denemelerden oluşuyordu. Çok daha eski olan KAT’I sanatı. Türk sanatın da ince kağıt oymacılığı diye bilinir. Kağıt ve deri oyularak dekupe edilerek çıkarılan şekillerin, başka bir zemine kağıda yapıştırılması ile elde edilen geleneksel sanatlarımızdandır. içi erkek dışı ise dişi tabir edilerek yüzeye uygulanır. Yapıştırılan yüzey kağıt, deri, cam ve ahşap da olabilir. Dantel gibi oyulmuş çalışmalar olduğu gibi ebru kağıdından şahin, ağaç, bitki gibi çeşitli figürlerin kesilip yapıştırılması ile kompozisyonlar ortaya çıkar. 15 y.y da Herat da yetişmiş Abdullah KAAT olduğu belirtilir. 16 yy da İran dan Osmanlıya geçen bir sanattır. 17 y.y dan itibaren kağıt oymacılığı Bursalı Mevlevi FAHRİ DEDE en önemli temsilcisidir. Mevlevihanelerde gelişimini sürdürmüştür. Kat, kesme. Kat eden, kesen anlamında bu iş yapanlara Kattaan denir. Yapılan işlere de Mukatta denir. Edirne de Mevlevihane olan Muradiye camiinde de Katı çalışmaları olduğu biliniyor. Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesinde kayıtlı, NAKŞİ…T.S.M…H. 2142-2294 E.H 2740 No larda kayıtlı Albümlerde oyma kıtaları. Özelliği Erkek oyma yazıları. ‘’ Darünnasri velmeymene,, Şehr-i Edirne ibaresi görülür. Yine, Halazade Mehmet. Şair ve hattat. Edirneli. XVIII yy .T.S.M ..H. 2288 . Çiçek oyma. E.H. 2850 Dört sayfalık ‘’ Manzume-i Veladiye,, . Görüleceği gibi KATI çalışmalarının Edirne de de yapıldığının tescil edilmiş olmasıdır. ( Gülbün MESARA ve Topkapı Müzesi eski Müdüresi Filiz ÇAĞMAN). Burada Ord. Prof. Dr. A Süheyl ÜNVER in oyma levhasına yer vermek istiyorum. Levhada ‘’ Aşk-ı Mevlana ile hayretzede, Mevlevi Seyyit Hasan Leylek Dede,, ibaresi yer alıyor.
Edirne de Edirnekari kadar önemli olan KATI konusu bugüne kadar hiç gündeme getirilmediği içinde çok üzgünüm.
Konuyu dağıtmadan yine TRT de yakın dönemde belgeseli yapılan Ukrayna da çekimi VİTİNENKA ( VYTYNANKY ) Bizdeki Katı benzeri bir tarz. Okullarında ‘’Wycinanki Poper Art ,, olarak tanımlanan kağıt kesme oyma çalışmalarının olduğunu, efsanevi konuların ve Halk bilim alanında uygulamalarının da yapıldığını öğrenmiş oluyoruz. Yine, Portekizli sanatçı Paula REGO un İstanbul Pera Müzesinde açılan sergisinde ki kolajlarına da değinmiş olalım. Teknik ve düşünce anlayışına dayanan kolaj, Kübizm den sonra asıl mevcudiyetini varlığını DADA ile duyurmuştur. 1. Dünya savaşı (Paylaşım savaşı) sonrası bir tepki olarak geleneksel resim malzemelerinin reddedilmesi ile Kolaj ın protest bir uygulama olarak ortaya çıktığı da bilinen bir gerçektir. Daha sonra da Gerçeküstücüler de (Sürrealizm) uygulamalarına tanık oluyoruz. Yeri gelmişken değerli öğretim üyesi sayın Doç. Dr. Figen GİRGİN hocamızın ‘’Çağdaş Sanat ve Yeniden Üretim ,, başlıklı, alıntı, öykünme, kolaj ve taklit içeriği ile yayınladığı kitabını da okumanızı öneririm. Akademik sanat eğitiminin önemli bir aşaması da eskim ustaların resimlerinin kopyalarını yaparak teknik beceriyi artırmaktır ifadesine yer vermiştir. İlginç yanı Bu kopya çalışmalarını kolaj yolu ile de denemelerini istemesidir. Bu çalışmayı çok önemsediğimi söylemeliyim. Tabi birde değerli öğrencim Eda ÇIĞIRLI nın Haliç Sanat 1 Galerisinde ( Fener – Balat. 28 .11. 2024/ 2. 3. 2025 tarihleri arasında ) ‘’Düşler,, konulu, dekupe edilmiş basılı kağıtlardan üretilmiş, insanın temel kaygılarına odaklanan Kolaj çalışmalarından oluşan etkinliğini de kutluyorum. Bende kağıt işlerine önem verdiğim için aynı duygu ve düşünceleri paylaşıyorum.
De kolaj Nedir.
Kolaj sanatına eklemlenen bir başka uygulaması da DEKOLAJ çalışmalarıdır. Konumuzun asıl vurgusu da Dekolaj ( İng. De Collage – De Kolaj ) uygulamasıdır. Kolajın tam tersi anlamına gelmektedir. Tersine Kolaj da diyebileceğimiz bu çalışma biçimi, renkli kağıt, afiş, broşür gibi farklı malzemelerin üst üste katmanlar halinde yapıştırılması sonrasında, bu materyallerin bazı yerlerinin kesilip yırtılarak, koparılarak çıkarılması ile oluşan görsellerdir. Duvarlarda buna çokça tanık olmaktayız. Aynı bu izlenime dayalı olarak sanatsal kompozisyonların oluşturulmasıdır. Yeni gerçekçilik olgusuna dayalı, bu görüşe uygun bir ifade biçimi olarak ortaya çıkmıştır. Sonuç olarak Kolaj dan pek farklı da değildir. Paralelinde gelişen ardılı bir eylemselliktir diyebiliriz.
Toplumsal bir fenomene dönüşen duvar yazıları, çok boyutlu olarak yansıyan toplumsal içerik taşıyan duvar yüzeyleri. Afişlenmiş yüzeyler, kimi kez protesto, kimi kez sinkaflı sözler, kimi kez de müdahale edilerek afişlere bilinç altının tezahürü olarak bıyık sakal çizmek, gözünü oymak ve yırtmak gibi tepkisel tutumların De Kolaj ın da ortaya çıkmasında ilk izlenimler olabileceği düşüncesine de vara biliriz. Bütün bu duvarlardaki eylemsellik Dekolaj ın fikir alt yapısını oluşturmaktadır. Dayanak noktası tepkisel kent kültürüne dayalı rengarenk İKONLAR ( Görsel Gösterge – Gösteren ile gösterilen arasında ki ilişki ) dünyasının yaratıcı zemininde imgelerle dolu soyut diyebileceğimiz kompozisyonlar sunmasıdır.
Her zaman pratikte konuların farkındalığına örnekler vermek, kavranılması için yerinde olduğu düşüncesindeyiz. Biz her sokağa çıktığımızda caddelerde reklam panolarına rastlarız. Açık hava reklamcılığı da denilen BİLLBOARD’lar. Üzerlerine afişleme yapılır. Belli bir süre sonra zamanı geçince bu afişler sökülür ve kimi kez de yırtılır. Kimi camekanlı kapalı ışıklı olup kimi de dışa açıktır. Sökülmüş Billboard’ları gözlemlediğinizde, doğaçlama ( Emprovize) soyut bir çalışmayı andıran, rastlantının verdiği kaotik bir düzenleme benzeri çok ilginç DE KOLAJ örneklerine rastlarsınız. Sanatsal bir kaygı olmaksızın bu tesadüfi oluşumların son derece estetik soyut kompozisyon tarzında izlenimler verdiğini göreceksiniz. Billboard’larda ilginç Dekolajların saklı olduğu gerçeğiyle kent sokaklarını ve duvarlarını gözlemlemeye davet ediyorum. Her ülkenin kentsel kültürel olgusunun ve toplumsal yansımalarının duvarlarda karşılığını bulduğunu unutmamalıyız.
Fransız sanatçı J. VİLLAGLE nin gözlemlere dayalı olarak sanatsal platforma taşıdığı Dekolaj çalışmalarının estetik bağlamda soyut birer çalışma olup toplumsal içerikli eleştirel yaklaşımını da zannediyorum kavramışızdır. Saygılarımla
Yüksek Ressam – Mehmet Enis ŞENSEVER
10 Ocak 2025