eşya depolama
romabet romabet romabet
deneme bonusu veren siteler
bandstanddiaries.com
Uzm.Psk Nergis Özdinç

Uzm.Psk Nergis Özdinç

01 Temmuz 2025 Salı

DUYGUSAL BOŞANMA

DUYGUSAL BOŞANMA
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Duygusal boşanma, ilişkilerdeki paylaşımın, anlayışın, bağlılığın azaldığı veya tamamen ortadan kalktığı, duygusal yakınlığın kurulamadığı bir durum olarak karşımıza çıkar.  Bu kavram, evliliklerin resmi olarak bitmeden önce ilişkinin duygusal olarak çoktan sona erdiğini ifade etmek için kullanılır.

Duygusal boşanma bir süreç içinde oluşur. Güvenin zedelendiği ihmal, ilgisizlik, ihanet gibi olaylar bu sürecin kırılma noktası olabilir. Zamanla kişiler duygularını ifade etmekten vazgeçebilir, paylaşımlar azalabilir ve çift aynı ortamda duygusallıktan uzak bir şekilde yaşam alanı paylaşımları gözlenebilir. Böyle bir durumda kişilerde sanki ev arkadaşıymışız hissi oluşabilir. Başlardaki sevgi, merak, bağlılık gibi duygular yerini duyarsızlığa bırakabilir.

Evlilik birliği içinde görev, sorumluluklar, çocuklar, ekonomik kaygılar, yalnız kalma korkusu gibi pek çok faktörden dolayı duygusal boşanma süreci anlaşılmayabilir. Bazen fark edilir ama kabullenilmez. Fark edebilmek için duygusal boşanmanın belirtilerini şu şekilde özetleyebiliriz;

  1. İletişim yüzeysel ve görev odaklıdır. Yalnızca çocuklar, faturalar, alışveriş gibi kısıtlı konularda iletişim kurulur.
  2. Duyguların paylaşılamaması, paylaşıldığında ise karşılık alınamaması gözlenir.
  3. Fiziksel yakınlıkta azalma veya tamamen bitmesi olasıdır. Ten teması, dokunuşlar, sarılmalar zamanla kaybolur.
  4. Partnerin hayatına olan ilgi kaybolur. “Günün nasıl geçti?” gibi temel sorular bile zamanla sorulmamaya başlanır.
  5. Gizli öfke, kırgınlık, duygusal uzaklık hissi pasif-agresif davranışlara neden olabilir.
  6. Başkaları ile daha fazla duygusal paylaşım ihtiyacı gözlenebilir. Ev dışında daha çok vakit geçirme, daha çok çalışma gibi sebeplerle duygusal ihtiyaçlar farklı alanlardan karşılanmak istenebilir.

Duygusal boşanma süreci tehlikelidir. Bu durumu fark edip yokmuş gibi davranıldığında ve süreç uzadığında ilişkinin onarılması zorlaşır. Resmi evlilik sürdüğü için sorun görünmeyebilir ancak bu belirtiler gözleniyorsa, ilişki duygusal olarak bitmiş veya bitmek üzeredir. Sonuç olarak duygusal boşanma, ilişkinin tamamen bitmesinden bir önceki adımdır. Bunu fark edip kabul ettiğinizde ilişkiyi yeniden yapılandırmak mümkün olabilir.

Duygusal boşanma sürecini onarmak için öncelikle ilişkinizdeki duygusal kopuşu fark etmek ve bunu kabul etmekle başlanabilir. Bu adımdan sonra suçlama, yargılama ve savunmalardan uzak bir iletişim dili kurmaya gönüllü olmak, ilişkiyi onarmak için önemlidir. Birbirinize ilgi göstermeye yeniden başlayabilir, ortak anılar hatırlanabilir, yeni ortak deneyimler planlanabilir. Geçmiş öfke ve kırgınlıkların üstünü örtmek yerine size hissettirdiklerini duygu odaklı paylaşıp yeniden işlenmeli. Aksi halde geçmişin duyguları peşinizi bırakmayacaktır. Bunları tek başınıza yapamayacağınızı düşünüyorsanız bir uzman desteği almaktan çekinmeyin.

Duygusal boşanma kronikleşmişse, tarafların birbirini yeniden duyması için profesyonel destek gerekebilir. Bu sayede bastırılmış duygular ifade edilebilir ve yeniden yapılandırma fırsatı elde edilebilir.

Devamını Oku

İLİŞKİLERDE DUYGUSAL DİNAMİKLER

İLİŞKİLERDE DUYGUSAL DİNAMİKLER
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Uzm. Psk. Nergis ÖZDİNÇ

İlişkiler sadece düşüncelerle değil, duygularla kurulur ve yol alır. İlişki içerisinde sevgi, hayranlık, kıskançlık, öfke, korku gibi pek çok duygu yaşanır. Duygular ilişkinin kalbidir. Duyguların yok sayılması, bastırılması veya yönetilememesi ilişki için sağlıksız sonuçlar doğurabilir. Duyguları düzenleyebilme becerisi, ilişkilerin sürdürülebilmesinde belirleyici rol oynar.

Duygular kadar duygusal ihtiyaçlar da ilişkilerdeki süreci etkiler. Görülmek, anlaşılmak, değer görmek, güvenmek, koşulsuz kabul gibi ihtiyaçlar karşılanmadığında ilişkinin sağlıklı sürdürülmesi zorlaşır. Böyle durumlarda fiziksel olarak yanındayım ama aslında yokum, görülmüyorum gibi düşünceler kendini gösterebilir.

Partnerler arasındaki duygusal uyum, olası bir kriz sürecini kolay ve az hasarla atlatılmasına destek olur. Duygusal uyumun olduğu ilişkilerde empati ve eş duyum sayesinde güvenli bir bağ kurulabilir.  Duygusal uyumun olmadığı ilişkilerde çatışmalar sık gözlenir ve partnerler birbirlerine ulaşamaz gibi görünürler. Duygusal uyum olan ilişkilerde çatışmalar daha dengeli ve geliştiricidir.

Duygusal tetikleyiciler, ilişkiler için önemli bir detaydır.  Partnerler birbirlerini geçmiş yaşantıları ile ilgili tetikleyebilir. Bu bazen bilerek veya bilmeyerek yapılabilir. Örneğin, kişi geçmiş deneyimlerinden dolayı kendini yetersiz olarak algılıyorsa, partnerin ilgisizliği onun yetersizlik duygularını tetikleyebilir ve bu durum bazı olumsuz duyguların açığa çıkmasına neden olabilir. Tetikleyiciler, şimdiki zamanda yaşanır ama geçmişte bir yere dokunur.

Duygusal dinamikler bazen sağlıksız hale gelir. Trip atmak, sessizce cezalandırmak, suçluluk duygusu yüklemek, ben senin için nelerden vazgeçtim gibi mağduriyet ve kurban rolü yaratarak duygusal baskı kurmak, aşırı abartma ve küçümseme ile duyguları yok saymak, kıyaslamalarla değersizleştirmek gibi duygusal manipülasyon ve kontrol dinamikleri ilişkilerdeki güç dengesini bozar.

Duygulara temas etmek ve onları paylaşabilir olmak ilişkileri daha güçlü hale getirebilir. Zayıflık gibi görünen duygular aslında ilişkinin derinleşmesi için bir fırsat sunabilir. Olumlu ve olumsuz tüm duygularımızı ifade edebilir olmak, partnerimizin bizi anlayabilmesi ve koşulsuz kabul için bir adım olabilir. Duyguların paylaşılabilir olması ilişkide empatiyi de destekler.

Bir ilişkide duyguları bastırmadan özgürce ifade edebilir olmak, partnerinizin duygularını sadece dinleyerek değil duyarak ilerlemek, ilişkilerin duygusal dinamiklerini güçlendirecekti. Bizler duygusal varlıklarız. Sağlıklı ve sürdürülebilir bir ilişki için sadece düşünce ve mantık yeterli olmayacaktır. Önce kendi duygularımıza sonra, ilişkimizin duygusal dinamiklerine yatırım yaptığımızda nelerin değiştiğini görebiliriz.

Devamını Oku

BAĞLANMA STİLLERİNE GÖRE İLİŞKİLER

BAĞLANMA STİLLERİNE GÖRE İLİŞKİLER
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Bağlanma stilleri, çocuklukta birincil bakım verenle kurulan ilişkinin bir yansıması olarak gelişir. Yetişkinlikteki romantik ilişkilerde bağlanma stillerinin izlerini görebilmek mümkündür. Çocuk, erken bağlanma deneyimlerine göre sevilmeye değer biri olup olmadığını, başkalarına güvenilip güvenilmeyeceği hakkında inançlar geliştirir.  

Bağlanma kuramının kurucusu Bowlby, bağlanmanın sadece duygusal değil aynı zamanda biyolojik bir ihtiyaç olduğuna vurgu yapar. Bebek, hayatta kalabilmek için bakım veren kişiye, genellikle anneye bağlanır. Bu bağlanma bebeğe güvenlik ve koruma duygusu sağlar.

Alan çalışmaları, erken yaşlarda geliştirilen bağlanma stillerinin yetişkinlikteki ilişkilere yansımaları hakkında bize bilgi verir. Bakalım bu stillerden size tanıdık gelen bir şey bulabilecek misiniz?

Güvenli Bağlanma: Bu bağlanma modelinde bakım veren kişi tutarlı, ilgili ve güven vericidir. Güvenli bağlanan birey, ilişkilerinde yakınlıktan korkmaz, duygularını rahatça ifade edebilir. Bağ kurarken bireysel sınırlarını da korur. Partnerine güvenir, ilişkide denge ve iletişim ön plandadır. Tıpkı bebeklikteki döngüde olduğu gibi, ihtiyaç duyduğunda destek ister ve karşısındakine de destek sunabilir. İlişkilerinde karşılıklı olarak güvenli bir alan yaratabilirler.

Kaygılı Bağlanma: Burada bakım verenin ilgisi tutarsızdır. Bazen mesafeli, bazen sıcak davranışlar gözlenir. Böyle bir durumda birey tutarlı düşünce ve davranışlar geliştirmekte zorlanabilir. Kaygılı bağlanan birinin, yetişkinlikte onay ve ilgi ihtiyacı yüksektir. Bu durum ilişkilerde terkedilme korkusunu tetikleyebilir. Partnerine yapışma görülebilir. Beni hala seviyor musun? Beni bırakacak mısın? Yeterince iyi miyim? Gibi sorularla onay ihtiyacı fazlaca görülür. Kendi değerini partnerinin ilgisine göre belirlemeye çalışılır. Duygusal iniş çıkışlar fazladır. Küçük bir ihmal edilme hissi korkuya neden olabilir.

Kaçıngan Bağlanma: Bu modelde bakım veren duygusal olarak mesafelidir. Kaçıngan bağlanma stiline sahip birey duygusallıktan kaçınabilir. Yakınlıktan korktuğu için ilişkilerde mesafesini korumak ister. İlişkilerinde fazla bireysel alana ihtiyaç duyabilir. Bağlanmayı zayıflık olarak görebilir. Duygular genellikle bastırılmak istenir. Bu durumda, partnerinin duygusal ihtiyaçlarını anlamakta zorlanabilir. Bağlandığında zarar göreceğini düşündüğü için duygusal yoğunlukta geri çekilme eğilimi bulunur.

Çelişkili Bağlanma: Bakım veren hem korkutucu hem de ihtiyaç kaynağıdır. Bu durum çelişki yaratır. Bu stilde bağlanan bir birey yetişkinlikte hem yakınlık ister hem de bundan kaçma eğiliminde olabilir. İlişkilerde çatışma ve güvensizlik gözlenebilir. Partnerine karşı hem bağlılık hem öfke duyabilir. Sık tartışma ve sık özür dileme döngüsü görülebilir. Yoğun duygular vardır ama tutarsızdır.

Bağlanma stilleri dönüştürülebilir. Ancak bunun için öncelikle fark etmek gerekli. Siz hangi bağlanma sitiline sahipsiniz ve bu ilişkinize nasıl yansıyor? Bahsedilen bağlanma stillerinden hangileri size tanıdık geliyorsa o alanla ilgili fark edişler dönüşüm için bir başlangıç olabilir.

Devamını Oku

BAĞIMLILIK MI, BAĞLANMA MI?

BAĞIMLILIK MI, BAĞLANMA MI?
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Bağ kurmak, insanın doğasında var olan bir durumdur. Bizler, biyolojik ve psikolojik olarak bağ kurmak üzerine tasarlanmışız. Sağlıklı bir bağlanma şekli, güven, aidiyet ve duygusal doyum getirirken, bazı bağlar zamanla sağlıksız hale gelir ve bağımlılık biçimine dönüşebilir.

İlişki içerisinde bağlanma ile bağımlılık arasındaki farkı anlayabilmek zor olabilir. Bu nedenle sıkça kurulan cümle örnekleriyle ilerleyebiliriz. İlişkinizde sıklıkla “Sensiz yapamam.” Cümlesi var ise bu bağımlı bir ilişkiye işaret edebilir. Bunun yerine “Seni seviyorum ve sadece sen olduğun için seviyorum.” gibi cümleler sağlıklı bir bağlanmayı gösterebilir. “Seni seviyorum çünkü..” cümlesini tamamlama şekliniz ilişkinizle ilgili size ipucu verecektir.

Sağlıklı bağlanan ilişkilerde bireyselliğe saygı vardır. Bağımlı ilişkilerde ise kimlikler iç içe geçmiştir. Bu tür ilişkilerde “biz” olurken “ben” kalabilmek zordur. İlişkide kimliğinin kaybolması ve başkasının hayatını yaşama örüntüleri daha sık görülür. Sağlıklı bağlanmalarda sınırlar vardır. Bağımlı ilişkilerde ise sınırlar siliktir veya kolay aşılabilir. Yalnız kalmaktan korkma ve yalnız kalamayacağına inanma yine bağımlı ilişki yapılarındandır. Sağlıklı bağlanma şeklinde ayrılık ihtimali üzebilir ama yıkıcı bir etki yaratmaz. Bağımlı bir ilişkide ayrılık olmasa da tehdidi söz konusu olduğunda bile travmatik etki yaratabilir.

Neden bu kadar bağlanıyorum? Sorusu için bağlanmanın psikolojik kökenine bakabiliriz. En temel psikolojik açıklamalar şu şekildedir: Kaygılı bağlanma stiline sahip bireyler, terk edilme korkusu ile bağımlı bir ilişki modeli sergileyebilirler. Çocukluk deneyimlerinde güvenli bağlanma yaşamamış kişiler, ilişkilerinde partnerini “tamamlayıcı” olarak görebilir. Özdeğer eksikliği yaşayan bir birey, kendini değerli görebilmek için başkasının sevgisine ihtiyaç hissedebilir.

İlişkinizde bağımlı olmamak, sağlıklı bağlar geliştirmek için; ilişkideki varlığınız ile ilgili öz farkındalık geliştirebilmek önemli bir başlangıçtır. Bu ilişkide varlığımı nasıl hissediyorum veya varlığım ne kadar hissediliyor gibi sorular size yol gösterici olabilir. Bunun yanında ilişkilerde sınır koyabilir olmak, hayır diyebilmek gibi davranışlar karşılıklı olabiliyorsa sağlıklı bağlar için önemli bir detaydır. Kendinizle zaman geçirebilir olmak, bu sayede depoları doldurabilmek ve psikolojik olarak daha dayanıklı olabilmek için bireyi ve ilişkiyi destekler.

İlişkinizde sağlıksız yapıları fark ediyorsanız ancak bunu nasıl dönüştüreceğinizi bilemiyorsanız profesyonel bir destek almaktan çekinmeyin. Dönüşüm ve yeniden yapılanma fark etmek ile başlar. Tüm ilişkilerde sağlıklı bağlar kurmak dileğiyle.

Devamını Oku

BAYRAM VE ÇOCUK

BAYRAM VE ÇOCUK
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Önümüz bayram ve özellikle bayramlarda çocuklarla kurulan diyalogları önemsiyorum. Bazen yetişkinler, karşılarında bir çocuk olduğunu unutarak iletişim kurmaya çalışırlar. Bu iyi niyetli ve dikkat çekmek amacıyla kurulmaya çalışılan iletişimin tek taraflı olduğunu görmek beni üzer.

İletişim, karşılıklı olarak duygu, düşünce, istek ve beklentilerimizi birbirimize aktardığımız bir süreçtir. Bu süreç, yetişkinlerle ve çocuklarla farklı düzeyde işlemektedir. Karşımızdaki yetişkine duygu ve düşüncelerimizi ifade etmek kolay olabilirken, bazen çocuklarla iletişimde nasıl ve ne şekilde cümleler kuracağımızı bilemeyebiliriz. Çocukları iletişime dahil etmek veya onların dikkatini çekmek için farklı yollara başvurabiliriz.

Çocuklarla iletişim kurma çabamız çok iyi niyetli olabilir. Ancak dikkat çekmek için ve çocuğu iletişime davet etmek için kullanılan bazı cümlelerin, olumsuz etkileri olabileceğini hatırlatmak isterim. Özellikle bayram haftasında çocukların, aile büyükleri ile daha fazla vakit geçirecekleri bu süreci sağlıklı geçirmeleri için biz yetişkinlerin gereken çabayı göstermeleri gerektiğini düşünüyorum.

Bu sebeple, Unicef’in “Çocuklarda İletişim” kitapçığında belirtilen 4 ilkeyi burada kısaca kendi penceremden özetlemeye çalışacağım.

İletişim çocuğun yaşına uygun ve çocuk dostu olmalıdır: İletişim çocuk merkezli ve yaşına uygun olmalıdır. Özellikle çocuk somut düşünme yaşında (7-11) ise soyut kavramlar içeren iletişimi anlamlandırmakta zorlanabilir. Çocuklarla iletişim kurarken yaşa göre farklılaşan becerileri ve ihtiyaçlarına göre hareket etmemiz iletişimi daha sağlıklı yapacaktır. 7 yaş altında bir çocuğa günah, cennet gibi soyut kavramlar içeren iletişim kurduğumuzda çocukta belirsizlik ve korkuya neden olabiliriz.

İletişim olumlu ve güçlü yön temelli olmalıdır: İletişim kurarken çocuğun zayıf ve güçsüz yönlerine dikkati çekmek yerine güçlü yönlerine ilgiyi çekmeyi öneriyorum. “Derslerinde zayıf notun var mı?” veya “Çok zayıfsın hiç yemek yemiyor musun sen?” gibi cümleler yerine, “En çok ne yapmayı seversin?”, “En sevdiğin yemek nedir?” gibi olumlu iletişime yönelmek çocuğun yararına olacaktır.

İletişim tek yönlü değil bütünsel olmalıdır: İletişimde birden fazla duyuya hitap etmek önemlidir. Sadece sözel iletişim çocuğun ilgisini çekmeyebilir. Beden dili veya rol model olma gibi yöntemlerle kullanarak farklı açılardan daha bütünsel bir iletişim kurmak iletişimin daha sağlıklı boyutları olacağına işaret eder. İletişimi sözel olarak başlatırken göz teması için eğilmek buna örnek gösterilebilir.

İletişim ihtiyaçlara yönelik olmalıdır: Her çocuğun gelişimi ve iletişim şekli birbirinden farklıdır. Bazı çocuklar gözlemcidir ve susmayı tercih edebilir. “Neden konuşmuyorsun?”, “Dilini mi yuttun yoksa.” gibi cümleler yerine, “Şu an canın konuşmak istemiyor anladım.” gibi cümleler ile çocukların o anki ihtiyaçlarına saygılı cümleler kurulabilir. Çünkü her çocuk bir bireydir ve her alanda olduğu gibi iletişimde de saygı duyulmayı hak eder.

Her çocuğun, olumlu iletişim ile gerçek potansiyelini ortaya koyabileceği gerçeğini hatırladığımız nice bayramlar dilerim.

Devamını Oku
Marsbahis
deneme bonusu veren siteler