08 Mayıs 2025 Perşembe
Recep Çınar
Nisan ve Mayıs ayları bayram ve kutlama günleri ile dopdolu aylar. Hemen her gün, kutlama günü var. Bu konuda belki de Dünya’da önde gelen ülkelerden biriyiz! Bu kutlama günlerine bir de “Hıdrellez/Kakava” resmileştirilerek katıldı!
Peki, HIDIRELLEZ nedir?
Hızır ve İlyas (a.s)’ın her bahar başlangıcında buluştuklarına inanılan milâdi 6 Mayıs, (Rumî 23 Nisan)’a rastlayan güne verilen isim. Söz konusu günde Hızır ve İlyas (a.s) buluşarak sohbet ederler ve bu günlerde vakitlerini Allah yolunda olmanın ve birlikteliklerinin verdiği sevinçle kuvvet bulurlardı. Hızır (a.s)’ın Allah’ın lütfu ile dolaştığı yerde yeşillikler çıkar ve çorak yerler çiçeklere bezenirdi. İşte bu olaya dayanarak, halk zamanla bu günlerde buluşup Hızır ve İlyas (a.s) ın geleneğini sürdürmek amacıyla özel anda ve dua günleri tertip eder olmuşlar. Ancak bu, zamanla aslî hüviyetinden çıkarılarak günümüzde olan şekliyle Hıdırellez adını almıştır. Günümüzde manası ise; İnsanların kıştan kurutuluşlarının bir işareti ve bahar güneşinden faydalanma, piknik yapma, stres atma, eğlenme, nişan, düğün, sünnet törenleri tertip etme, uğursuzlukları giderme, adak adama, dilekte bulunma… gibi düşünceleri gerçekleştirme amacıyla gelenekselleşen “bahar bayramı” inancıdır ki, tam bir “bid’at” (Sonradan ortaya çıkarılan şey)!
İslâm âlimlerinin çoğuna göre Kur’ân-ı Kerîm’in Kehf sûresinde geçen Salih adam kıssasından Hızır (a.s)’ın anlaşıldığı ve onun Peygamber olduğu görüşü müfessirlerin bazılarının tercih ettiği bir görüştür (İbn Kesîr, Tefsir, V,179; el-Kehf,18/65). Ancak bazı âlimler tarafından da Nebî değil Velî olduğu görüşü ileri sürülmektedir (Tecridî Sarîh tercümesi, IX, 145).
İlyas (a.s) İsrailoğulları Peygamberlerinden olup Kur’ân-ı Kerîm’de ismi geçen ve Tevrat’ta “Elia” diye zikrolunan Peygamberdir. M.Ö. IX. asırda yaşadığı ve daha sonra zamanın hükümdarları ile çok mücadele ettiği, çoğu zaman mağaralarda yaşadığı kaydedilmektedir.
İlyas (a.s)’ın İsrailoğullarından ayrılması Hızır (a.s) ile buluşması gerçekleşti. Bu buluşmanın adı, “Hızır-İlyas” iken sonradan Hıdrellez şeklinde değiştirilmiştir.
Halk inançlarında HIDRELLEZ:
İslam âlimleri, “Hızır’da darda kalanlara yardımcı olma, bereket getirme ve gelecekte dilekleri gerçekleştirme vasıflarını görmek mümkündür. Geceden gül dallarına gümüş kuruşlar, çeyrekler, kırmızı bezler bağlanır, gül dibine genç kızlar yüzük atar, mani söyler, içki sofraları hazırlanır, davullar eşliğinde oyunlar oynanır, su kenarlarında, yeşilliklerde eğlenilir, ateşten atlanılırsa ev sahibi olacağına inanılır; öküzü arabaya koşmama… vb. gibi İslâm’la çelişen ve din ile ilgisi olmayan inançlara rastlanmaktadır. Aynı şekilde Hıristiyan inancına göre Saint Georges yortusu da bizim halk geleneklerimizle paralellik arz eder ve Hıdrellezle aynı günde kutlanmaktadır. Görüldüğü üzere İslâm’ın Tevhid bilinçliğinden uzak, sahte mitolojik dürtülerin ve Şamanist kalıntılarını, uzantılarını yansıtan günümüz Hıdrellez anlayışıyla, Hıristiyan Saint Yortusunun paralelliği de göstermektedir ki İslâm dışı her şeye yakınlık duyma ama İslâm’ın gerçek kimliğine karşı çıkma düşüncesinin neticelerini gözler önüne sermektedir” şeklinde açıklamada bulunurlar. KAKAVA ise;Kökenlerini Mısır ve Ön Asya’dan alır. Kakava, Mısır ve Ön Asya kökenli bir inanç olarak kabul edilir. İlkbaharı karşılamak için yapılan eğlencelerden biri olan Kakava Şenlikleri ve Hıdrellez Kutlamaları her yıl Mayıs ayının 5. ve 6. günlerinde (şimdi; 3-6 Mayıs) düzenlenmektedir. Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi’ndeki araştırmada Nazif Karaçam’a göre Kakava, “Tencere Bayramı” anlamına gelmektedir. Bir diğer araştırmacı İ. Hakkı Soyyanmaz’a göre ise Ka’kava kelimesi hem “millî bayram” hem de “silah ve savaş gürültüsü” anlamlarına gelmektedir. Halk arasındaysa kokulu hava ya da kahkaha kelimelerinin bozulmalarıyla kakava kelimesinin oluşturulduğu da söylenir. Edirne’de her yıl coşkuyla karşılanan baharın habercisi Kakava ve Hıdırellez 2017 yılında(Belediye Başkanı Gürkan döneminde) UNESCO tarafından Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi’ne alındı. Kutlamalar 3,4,5 ve 6 Mayıs olmak üzere 4 gün sürüyor. İlk 2 gün çarşı Pazar dolaşılıp davullar, aşırı sesli müzikler çalınıyor, göbekler atılıyor!
5 Mayıs Pazartesigünüşenliklerin en görkemli anı saat 16.00’da geleneksel Kakava ateşi yakılıyor. Bu kutsal ateş etrafında Roman dans toplulukları sahne alıp, gecenin ilerleyen saatlerine kadar eğleniliyor.
6 Mayıs sabahının erken saatlerinde ise binlerce kişi dileklerini Tunca Nehri’ne bırakıyor. Sabah 06.00’daprotokol üyeleriyle birlikte gül dallarına asılan dilekler suya bırakılarak Hıdrellez’in kutsal ritüeli tamamlanıyor.
Hıdrellez Ritüelleri: “1. Dilek tutma, 2. Ateşten atlama, 3. Baht açma törenleri, 4. Kırk uçurma, 5. Doğaya çıkma ve piknik, 6. Şifalı su uygulamaları, 7. Ev temizliği ve yenileme” olarak yapılır.
Hıdrellez ve Kakava’yı neden yazı konusu yaptım?
Biz dinimizle, inancımızla çelişmeyen kutlamaları, eğlenmeleri usulü çerçevesinde tabii ki yapacağız. Ama gel gelelim ki, son yıllarda UNESCO tarafından Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi’ne aldırılan Hıdrellez ve Kakava çok farklı mecralara taşındı!
Şehir merkezinde cadde-sokak dolaşan, hemen her dükkânın önünde hatta lokantaların dış kısmında yemek yiyen insanların karşısında davul çalarak, göbek atarak rahatsızlık verilmesi ne ile izah edilebilir? Bu da yetmedi, namaz vakti (öğle) Eski Caminin kapısı önünde toplanıp ayni şekilde davul çalma, göbek atma hareketleri bizim medeniyet değerlerimizle, geleneklerimizle bağdaşır mı? Esnafın çoğu bu durumdan rahatsız! Bu tür hareketler Edirne’nin altında yatan yüz binlerce şehidimizi de rahatsız eder! Sadece 20 bin şehidimiz Saray içi mevkiinde yatıyor. Orada yapılan hareketler, yangına sebep olacak dev ateşler onların da ruhlarını rahatsız etmez mi? Bu tür kutlamalar/eğlenceler yapılacaksa şehir dışında (uygun olan, halkı rahatsız etmeyecek boş meydanlarda) yapılmalı. İnançlarımızla uyum sağlamayan ve halkı rahatsız eden hareketlere şehir içinde müsaade edilmemeli. Hem ahlaki bakımından hem de kadim şehir Edirne’nin geçmiş kültürü bakımından bu tür etkinlikler asla tasvip edilemez. Umarız bu yanlışlar tekrar etmez! Buna öncülük eden Belediye, bu tür hareketlere verdiği önemi Tarihi Kırkpınar Güreşlerine, Şehrimizin alt yapısının, üst yapısının düzenlenmesine vermesi gerekir! Şehir hizmetlerini gereği gibi yapmayan Belediye, bu tür etkinliklere destek vererek günü kurtarmaya çalışıyor. Müftülüğümüzden Cami önünde yapılan bu tür programları ilgili makamlara şikâyette bulunan oldu mu acaba? Hangi mantıkla Cami önlerinde davul çalıp göbek atılır! Bir taraftan ezan okunsun, bir taraftan da davul eşliğinde göbek atılsın! Bunu hangi inanç, hangi mantık kabul eder! Şunu unutmayalım ki bir kişinin özgürlüğü, başka birisinin özgürlüğünün başladığı yerde biter! Kimsenin kimseyi rahatsız etme hakkı da yoktur!
Dostça kalın…
Recep Çınar
25.04.2025 tarihli Milli Gazete’de yayınlanan bir yazı başlığı; “Yeraltında gizli şehir! Dünyayı idare eden merkez! Pasifik’teki yeminliler!” şeklinde idi.
Rockefeller ailesini deşifre eden Milli Görüş Lideri Merhum Erbakan Hoca, aileye ait bir yeraltı şehrinin olduğunu yıllar önce söylemişti. Özellikle Saadet Partili milletvekillerinin açıklamaları ve sivil toplum kuruluşlarının tepkileri üzerine bir daha görüşülmek üzere geçtiğimiz Şubat ayında TBMM’de komisyona havale edilen İklim Kanunu’nun en çok Rockefeller Ailesi’ne yarayacağı belirtilmişti. Neticede birkaç sene önce imzaladığımız Paris İklim Anlaşması’nın bir uzantısı İklim Kanunu. Ama halen bu anlaşmaya dünyayı en fazla kirleten ABD, Rusya ve Çin gibi ülkeler imza atmaktan imtina ediyor! Bu yönüyle de gelişmekte olan ülkeleri bir bakıma ‘şamar oğlanı’ gibi kullanmak istiyorlar.
Bu, Rockefeller ailesini deşifre eden Erbakan Hoca’dan, aileye ait bir yeraltı şehrinin olduğu açıklamasını akla getiriyor!
Şöyle ki;
* Rockefeller ailesinin ve bu ailenin reisi olan John D. III ROCKEFELLER’in GDD’yi (Gizli Dünya Devleti) yönetmek üzere ikamet ettiği New York’taki POCOTICO Hilst’teki bu yarımada takriben 3.000 hektar büyüklüğünde olup GDD’nin idare merkezi Rockefeller ailesinin efsanevi zenginliği hakkında bir fikir edinmeye yeter.
* Bu yarımadaya giriş-çıkış yasaktır. Son derece kontrollüdür. Bu yarımadayı 1930’da Peder J. D.Rockefeller inşa etmiştir.
* O gün bu arazinin değeri 50 milyon dolardı. Basın ise bu gizli yarımadaya ancak 1959 yılında Nelson’un oğlu Stewen’in düğününde ilk kez girebilmek imkânını elde etmiştir.
* Buraya girildiği zaman görüldü ki, bu arazinin içerisinde 112 km uzunluğunda özel yol vardır. Arazinin altında ayrıca bir yeraltı şehri bulunmaktadır. Burada Rockefeller ailesinin bütün gizli evrakları muhafaza edilmektedir.
* Arazinin üzerinde 75 tane saray tipi bina mevcuttur. Bu 75 binada 100 aile yaşamaktadır. Bu saray tipi binaların ve bahçelerin bakımı için 500 tam mesaili personel; hizmetçi, bekçi, bahçıvan ve şoför çalışmaktadır.
* Rockefeller, Gizli Dünya Devleti (GDD) içinde dünyanın her yanına yayılan teşkilatlar desteği ve vasıtasıyla bütün dünyayı yönetiyor.
* Bu Trilateral=üç ayaklı teşkilatın: 1. Bir ayağı ABD, Rockefeller’in direkt yönetiminde, 2. Diğer bir ayağı Avrupa’da yine Rockefeller’in kontrolü ve Trilateral’e mensup Yeminlilerin kontrolünde, 3. Diğer bir ayağı ise Japonya’da yine Rockefeller’in ve Trilateral’e mensup Yeminlilerin kontrolünde.
Rockefeller Nasıl Zengin Oldu?
* Rockefeller ailesi dünyanın en zengin ailesi olarak biliniyor.
* New York’un sayılı milyarderlerinden biriydi, David Rockefeller.
* Amerikan İç Savaşı’nda savaş gelirleriyle büyük mal varlığı elde etti.
* Rusya’daki Bolşevik Devrim’ini finanse etmişti.
* Standard Oil Company Şirketinin kurucusu. Chase Bank’ın eski başkanı.
* David Rockefeller, Rockefeller şirketler grubunun kurucusu John D. Rockefeller’in büyük oğlu olup, bankanın uzantısı olan “JP Morgan Chase”in ortaklarındandı.
* Rockefeller şirketler grubunun üyesi olan Abby’nin beş kardeşi var.
* Aile, 2008 yılında Harvard Üniversitesi’ne 100.000.000 $ bağışta bulundu.
* Öğrencilere gelecek vaat eden binlerce gence verilen ünlü Rockefeller öğrenim bursu ülkelerin siyasetinde önemli rol oynadı, oynuyor.
* David Rockefeller, ailesi adına CFR’nin de onursal başkanıydı.
Tüm bu gerçekleri gördükten sonra, dünyada dönen dolapların farkına vardıkça insanın ‘vay be’ diyesi geliyor.
Öyle değil mi?
2023 yılı itibarıyla Rockefeller ailesinin servetinin yaklaşık 100 milyar dolar olduğu tahmin ediliyor. Bu servet, ailenin çeşitli holdingleri, yatırımları ve hayır kurumlarından geliyor.
Bu gizli Dünya Devletini tanımadan Dünyada olup bitenleri anlayamayız!
Merhum Erbakan Hoca, yıllarca Haim Nahum planını boşuna mı anlattı? Ne vardı o planda?
1.Anadolu insanını işsiz bırakacağız, 2. Aç bırakacağız, 3. Borca esir edeceğiz, 4. Dininden uzaklaştıracağız, 5. Böleceğiz, 6. Böldüklerimizi birbiri ile çarpıştıracağız, 7. Kolay lokma haline getirip yutacağız!
Herhalde planın sonuna yaklaşıldı!
Erbakan Hoca, D-8 İslam Birliğini boşuna mı kurdu? Müslümanları kendi medeniyet değerlerinde birleştirerek Siyonizm’e kul – köle olmaktan kurtarmak için kurmuştu. Biz ne yaptık? ABD’ye, AB’ye sığındık, BOP (Büyük Orta Doğu Projesi) Eş Başkanı olduk! Neticede ülkemizin de, İslam âleminin de ne hale getirildiğini acı acı seyrediyoruz!
Çözüm mü? İslam ülkeleri önce bağımlılıktan kurtulup bir birlik oluşturarak Adil Düzen’i kurmaktadır. Bunda başı çekmesi gereken ise Türkiye’dir. BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) değil, D-8 (İslam Birliği) ile!
Dostça kalın…
Recep Çınar
Siyasi Partiler Seçimler öncesi, iktidara geldiklerinde neler yapacaklarını, yani vaatlerini seçmene açıklarlar. Ama her zaman ve her konuda olduğu gibi bu konuda da Milli Görüş’ü temsil eden geçmişteki Milli Selamet Partisi ve Refah Partisi diğer partilerden farklı olmuştur!
Nasıl mı? Diğerleri, iktidara gelirse yapacaklarını söylerler. Söylerler de bu güne kadar söylediklerini layık-ı veçhile yapan çok az olmuştur. Boşuna dememişler; “lafla peynir gemisi yürümez!” Bir şeyler yapılsa da vaatlerinin yanında devede kulak misali. Milli Görüş’ün 4 partisi, 1970’lerden günümüze kadar geçen süreçte kapatıldı. Zaman zaman gerek sol, gerekse sağ partilerle koalisyon yaparak ülke yönetiminde bulunan, 1996-97 yıllarında ise 54. Refahyol hükümetinin Başbakanı olan Milli Görüş’ün kurucu lideri Merhum Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hoca, iktidarda bulunduğu dönemlerde seçim öncesi verdikleri vaatleri yerine getirdiği gibi, vaatlerinden fazlasını bile yaptı!
Milli Gazete yazarlarından Adnan Öksüz, 2 Ekim 2014 tarihli yazısında Refah – Yol’un (Refah Partisi ile Doğru Yol Partisi koalisyon hükümeti) neler yaptıklarını özetle şöyle sıralamıştı:
* O Refah-Yol ki; 1996 yılı sonunda 20 milyar dolar olması beklenen bütçe açığı 15 milyar dolara, 45 milyar dolar olması beklenen iç borç ise 22 milyar dolara düşürüldü. Ne ile mi? “Havuz Sistemi” ile!
* O Refah-Yol ki; toplam 25,11 milyar dolar zamsız, vergisiz bir gelirin havuza aktarılması sağlandı.
* O Refah-Yol ki; Bağ-Kur emeklilerinin maaşları %300 artırıldı.
* O Refah-Yol ki; esnafa verilen krediler 1996’nın ikinci yarısında 57 trilyondan, 80 trilyon TL’ye çıkarıldı. Yani, 53. hükümette 57 trilyon olan esnaf kredisi, 54. hükümette 80 trilyona çıkartıldı. Fark, 23 trilyon.
* O Refah-Yol ki; asgari ücrette %100’den fazla artış sağlandı.
* O Refah-Yol ki; Refah-Yol döneminde memurlara %102,5 maaş zammı yapıldı. O yıl enflasyon oranı %65 olarak gerçekleşmişti. Buna göre memurun alım gücü %37,5 kadar artırılmıştı.
* O Refah -Yol ki; 54. Hükümet Refah-Yol, 1996 tarihinde asgari ücreti 210 dolar olarak tespit etmiş ve işçilere o güne kadar verilen en yüksek asgari ücreti ödemiştir.
* O Refah-Yol ki; kamu toplu iş sözleşmeleri ilk defa Refah -Yol döneminde, 3 ay gibi kısa bir zamanda sağlandı. Kamu kesimi ortalama giydirilmiş aylık ücretlerinde büyük bir artış sağlanarak, ücretler 50 milyon TL’den, 107 milyon TL’ye, dolar bazında 655 dolardan, 993 dolara çıkartıldı.
* O Refah-Yol ki; bütçeden Bağ-Kur emeklilerine 866 milyar TL, memur emeklilerine 985 milyar TL ve işçi emeklilerine de onları mağdur etmeyecek derecede destek sağlandı.
* O Refah-Yol ki; emeklilerin maaşlarında enflasyonun üstünde %51 reel artış sağlandı.
* O Refah-Yol ki; Körfez Savaşı sonrası Irak’a uygulanan ambargo sonucu kapalı tutulan “Kerkük-Yumurtalık” boru hattı, Amerika’nın tehditlerine rağmen, açtırıldı.
* O Refah-Yol ki; 50 yıldan beri ilk defa 1997 tarihinde denk bütçe yapılabildi.
* O Refah-Yol ki; 54. Hükümet döneminden önceki hükümetlerde sadece İstanbul dukalığına ve dönme diktasına sunulan kredi ve teşvik imkânları, onların ellerinden alınarak ülkemizin kalkınmasına, yerli ve milli sanayinin oluşmasına aktarıldı.
* O Refah-Yol ki; bütün bu işler yapılırken yeni zam ve vergiler konmadı.
* O Refah-Yol ki; arsızların hortumları kesildi. Paralar oluşturulan havuza aktarıldı.
* O Refah-Yol ki; D-8’ler (İslam Birliği) kuruldu. Bu bir nevi İslam ekseninin yeniden oluşması demekti.
* O Refah-Yol ki; devletin arazileri sermayedarlara satılmaktan kurtarıldı.
* O Refah-Yol ki; özel bankaların devletten uzun vadeli düşük faizli borç alıp, diğer taraftan bu parayı devlete yüksek faizle ve kısa vadeli olarak satmasının önüne geçildi. Böylece katrilyonluk korkunç kazançlar devletin kasasında kaldı.
Refah – Yol Hükümeti, daha önce birilerinin cebine/kasasına akan devlet imkânlarının hortumunu çıkarıp milletin cebine/kesesine/kasasına bağladığından birilerinin hesabına gelmedi ve çeşitli entrikalarla hükümet bozuldu. Bu yetmedi sudan bahanelerle Refah Partisi kapatıldı.
Milli Görüş Partileri iktidarda olduğunda;
Ocak – Kasım 1974 tarihleri arası CHP ile Milli Selamet Partisi (MSP) koalisyon hükümetinde önemli hizmetler verildi. Bunların başında Kıbrıs’taki Türkleri Rumların zulmünden kurtararak KKTC (Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti)’nin kurulmasını sağladı. Temmuz 1977 – Ocak 1978 tarihleri arasında da Adalet Partisi (AP) ile koalisyon hükümeti kuruldu. Her iki dönemde de Tarım ve Hayvancılıkta, Sanayi’de büyük atılımlar yapılmıştı. Öyle di, Türkiye Tarım ve Hayvancılıkta kendine yeten 7 ülkeden biri olmuştu. Koalisyon dönemlerinde Erbakan Hoca’nın projeleri ile yüzlerce fabrika’nın temelleri atıldı. Kısa zamanda bunların bir kısmı faaliyete geçirildi. Bunlarla beraber Ekonomide de gelişmeler oldu. Cumhuriyet döneminde Edirne’ye üretim ve istihdama yönelik tek bir yatırım yapıldı, o da Lalapaşa/Sinan Köyde Çimento fabrikası! Ne yazık ki, birçokları gibi o da birçokları gibi AKP iktidarı döneminde satıldı!
İşte, Milli Görüş partileri kısa dönemlerdeki koalisyon hükümetlerinde bile neler yaptı, yapmaya çalıştı.
Refah Partisi’nin, mahkeme tarafından kapatılmasından sonra birileri bekledi ki; gösteriler yapılsın, olaylar çıksın ve ülke karışsın! Ama bu asla ve kat’a olmadı. Neden? Milli Görüş Lideri, Refah-Yol Hükümeti’nin Başbakanı merhum Prof. Dr. Necmettin Erbakan sayesinde. Çünkü O, her zaman barıştan yana idi! Milli Görüş’ü ülke menfaatlerinde Sağ’ı ile Sol’u ile her zaman birleştirici oldu. Bir de günümüze bakın! İktidarı ile Muhalefeti ile sorunlara çözüp üretme yerine politik kavgalarla, birbirlerini suçlamalarla zaman tüketiyorlar. Bir tarafta Ekonomik sıkıntılar, bir tarafta deprem sorunu, bir tarafta da politik kavgalar… Ülke ve millet için faydalı işler yapmak yerine birbirleriyle uğraşıyorlar! Hal bu ki Erbakan Hoca, Refah Partisi’nin kapatılmasından hemen sonra bir basın toplantısı düzenleyerek kararla ilgili görüşlerini şöyle dile getirmişti;
“Bu, bir hukuk devletinde hatalı da olsa kararlara itaat edip, uyulması gerçeğini ortadan kaldırmaz. Bu sebepten dolayıdır ki, bütün camiamıza huzurlarınızda sesleniyorum şu anda ve bütün camiamızdan ricam olur ki, zerre kadar böyle bir karardan dolayı kimse müteessir olmasın. Bütün ülkemiz halkına da aynı mesajı veriyorum. Her zamankinden daha fazla huzura, sükûnete riayet edelim. Bu kabil olayları vasıta bilerek huzursuzluk çıkarmak isteyen provokatörler olabilir. Bunlara karşı her zamankinden daha ziyade uyanık olmalıyız. Bu vatan, bu ülke bizimdir. Olay aslında tarihin akışı içerisinde fevkalade basit bir olaydır. Bundan dolayı huzuru, sükûneti muhafazaya her zamankinden daha fazla riayet etmeliyiz.” Erbakan’ın şu cümleleri tarihe altın harflerle geçti!
Bir de günümüzdeki diğer siyasi partilerin tavırlarını Milli Görüş ile kıyaslayın! Milli Görüş, her zaman ve zeminde, her türlü şartlarda yıkıcı değil yapıcı olmuştur! Kavgadan değil, barıştan yana olmuştur! Zulümden değil Adaletten yana olmuştur. Dışa bağımlılıktan değil, kendi kendine yeten bir ülke olmanın mücadelesini vermiştir.
Bunu, HANS (G.Müslim) anladı da, ne yazık ki HASAN (Müslüman) anlamadı!
Toplum olarak anlayamadığımız veya anlamak istemediğimiz, Milli Görüş farkı işte bu. Milli Görüş, Ahlak ve Maneviyatı, barışı ve kalkınmayı önde tutan bizim bin yıllık medeniyet değerlerimizin, Adil Düzen’in savunucusudur.
Dostça kalın…
Recep Çınar
Ahlâk, “Huylar, seciyeler, mizaçlar” anlamında bir kavram. “insanın bir amaca yönelik olarak kendi arzusu ile iyi davranışlarda bulunup kötülüklerden uzak olmasıdır” şeklinde tanımlanır. İslâm ahlâkı Kur’an-ı Kerîm’e dayanır. Yani her yönüyle Cenâb-ı Allah tarafından vahiy yoluyla belirlenmiş bir davranışlar manzumesidir (tertip, düzeni).
Günümüzde yaşanan en büyük sorunlarımızdan biri de toplumda ahlaksızlığın artması! Çocuklar, anne ve babanın rehberliğinde ahlaki olarak temel ilkeleri edinirler. Ahlâk hem toplumu hem de ferdi ayakta tutan bir dinamiktir ve inanç, bilgi, davranış boyutunda devam eder. Ahlâki ilkeler kişilik binasının tuğlalarıdır. Ahlak’ın temeli ise ailede atılır!
Ahlak, toplumda uyum ve adaleti sağlamak için kullanılan bir değer sistemidir. İnsanların doğru ve yanlış arasındaki farkı anlamalarını sağlar.
Eğer binanın temeli zayıflarsa yıkılmaya mahkûm olur. Ailede neyin iyi neyin kötü olduğunu öğrenen çocuk toplumun inanç ve değerlerinden beslenerek kendini oluşturur. Yani, anne babanın rehberliğinde çocuklar ahlaki olarak temel ilkeleri edinirler. Ahlâki yapılanma oluşurken neyin ahlaki, neyin de ahlâk dışı olduğu belirlenmeli ve çocuklara sağlam bir kişilik kazandırılmalıdır.
Bu konuda Rabbimiz bizi uyarıyor; “Ey iman edenler, kendinizi düzeltmek üzerinize borçtur. Siz düzelip, doğru yolda bulunduktan sonra, yolunu şaşıranlar size zarar veremez.” (Maide/105)
İnsanlar Çeşitli Kategorilerde Ele Alınabilir. Mesela;
Duyarsız İnsan: Bu kimseler ne kendileriyle ilgili ne de çevrelerindeki sorunlarla ilgili duyarlılığa sahip değillerdir. Bir boşluk ve anlamsızlık içinde yaşarlar ve hayatı sadece nefes alıp vermekten ibaret sanırlar. Bencil İnsan: Bu insanlar kendilerini dünyanın merkezinde görürler. İnsanların ne düşündüğünün ne hissettiğinin neler yaşadığının pek önemi yoktur. Sadece kendi keyiflerini düşünür ve bencilliğin esiri olurlar. Bu konuda Rabbimiz (cc); “İnsanlara yüzünün yanını çevirme ve yeryüzünde çalımla yürüme. Çünkü Allah büyüklük taslayanları sevmez” ( Lokman :18) der.
Nefsinin Kölesi Olan İnsan: Dünyayı sadece, zevk ve sefanın hüküm sürdüğü bir toprak parçası olarak görürler. Onlar için yaşamın yegâne gayesi nefsin isteklerine tabi olmaktır.
İkiyüzlü İnsan: Bu insanlar çıkarlarına göre değişirler ve hiç bir zaman kendileri olamazlar. Çıkarları hangi tarafta ise o tarafın rengini alırlar.
Görevimiz, Allah’a Hakkıyla İman Etmek!
* “İnsanlardan öyle kimseler vardır ki, kendileri iman etmiş olmadıkları halde, ‘Allah’a ve ahret gününe inandık’ derler. Hâlbuki onlar inanıcı kimseler değildir.” (BakaraSuresi:8)
* “Allah’ı da, iman edenleri de güya aldatırlar! Hâlbuki onlar kendilerinden başkasını aldatmazlar da yine farkına varamazlar.” (Bakara:9)* “Kalplerinde bir maraz (hastalık) vardır onların. Allah da marazlarını artırdı. Yalan söylemekte oldukları için de onlara acıklı bir azap vardır.” (Bakara:10)
* “Kendilerine, ‘yeryüzünde fesat (bozgunculuk) çıkartmayın’ denildiği zaman ‘biz ancak ıslah edicileriz’ derler.” (Bakara:11)
* “Gözünü aç, onlar muhakkak ki, fesatçıların ta kendileridir. Fakat şuurlarını işletmezler.” (Bakara:12)
İman, İnsanı İnsan Eder!
– Müslüman önce Allah’tan korkar ve haramlardan uzak durur.
– Her işinde doğru sözlüdür, vaat edilen şey ne olursa olsun doğrudan ayrılmaz.
– Söz ve eylemlerinde Allah’ın rızasını gözetir, ahlâk ve terbiye üzere hareket eder.
– Gösterişten uzak, riyadan ve üstünlük taslamaktan vazgeçer.
– İçinde yaşadığı toplumun huzur ve saadeti için elinden geleni yapar.
– Büyüklerin tecrübelerinden faydalanır, insanlara yol gösterir.
– Öfkesine esir olmaz, sabırlı ve anlayışlıdır.
– Yumuşak huylu ve iyimserdir.
– Allah’tan gelen imtihanlara sabırla karşılık verir.
– Komşu hakkını gözetir.
– Akraba ilişkilerini kesmez ve akrabalarına ikramda bulunur.
– Şirk ve şirk barındıran eylemlerden uzak durur.
– Dünya için çalıştığı gibi ahret için de çalışır.
– İnfak etmekten kaçınmaz ve verdiği her şeyin kendisi için manevi bir yatırım olduğunu bilir.
– Namazlarına riayet eder ve Allah’ın emirlerini yerine getirir.
– Yalan konuşmaz, ihanet etmez kötü söz söylemez.
– Emanete riayet eder ve kulluk vazifelerini aksatmaz.
Özetle, Müslüman her işinde Peygamberini örnek alır, Kur’an ve Sünnet çizgisinde hareket eder. Peygamberimiz (sav) ; “Ben, güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim” diyor! Ahlâk konusunda ayrıca; “Kim bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse, diliyle değiştirsin. Diliyle değiştirmeye de gücü yetmezse, kalbiyle değiştirme cihetine gitsin ki bu imanın en zayıf derecesidir” diye uyarır!
Bu ne demek? Yöneticiler Eli ile, Âlimler Dili ile, Halk da Kalbi ile buğzederek kötülükleri değiştirmeye çalışacak. (Biz de Kalp ve Kalemimizle gayret ediyoruz)! Ancak mevcut düzende, el ile değiştirme konusunda kısmen de olsa halka da sorumluluk düşmez mi? Zira toplumu yönetenler, halkın elleriyle sandığa atılan oy pusulaları ile belirleniyor! İnsan oy verme konusunda bir defa yanılabilir. Ama peş peşe 3-5 defa yanılmaz! Aksi halde ahlak ve adaletin gereği gibi işlemediği bir düzene oy verenler de vebal altında kalmazlar mı!?
Dostça kalın…
Recep Çınar
Görseli, yazılısı veya dijitali ile medyadaki haberler Ekonomi, Siyaset, Dış ilişkiler, Ahlak… hangi konuyu ele alırsak alalım insanın yüreğini burkuyor! Bin yıllık şanlı tarihe sahip bir millet olarak “biz buna layık mıyız” diye insan elbette sorguluyor. Bu yazımda son günlerde medyada yer alan birçok haberden bazı yürek burkan haberleri özetle ele aldım.
MESELA;Bir batı dayatması daha! “Eşler ayrı yaşasın!” saçmalığı!
Batı ve Amerika son dönemde uzun evliliğin sırları olarak çiftlerin birbirlerinden ayrı kalması gerektiğini savunan çalışmalar yaparak dünya genelinde aile yapısını bozmaya çalışıyor! Bozmadıkları ne kaldı ki?Bizim kültürümüzde, evlilikte eşlerin, her dem bir ve beraber olmaları var. Eskiler ne derlerdi?
“Gözden ırak olan gönülden de ırak olur!” / “Aynı yastıkta kocasınlar!” / “İyi günde kötü günde bir ve beraber!” / “Birlikten kuvvet doğar!” / “Bir elin nesi var iki elin sesi var!” / “Birlikte rahmet ayrılıkta azap vardır!” / … gibi çok güzel ve anlamlı sözlerimiz, deyimlerimiz var.
Batılılara göre, “70 yıllık evliliğin sırrı: Bol bol ayrı zaman geçirmekmiş!” Bizim kültürümüzde; Evlilikte beraber ve bir olmak, aynı sofrada oturmak, ailenle birlikte istişare etmek, birlikte kahve içmek çay yudumlamak, birlikte ibadet etmek, mutlulukta ve acıda beraber olmak, mutluluğu ve acıyı paylaşmak… Kısacası hayatı her anıyla paylaşmak var. Batı ve Amerika işte bu umdeleri yerle yeksan ederek aileyi yok etmek istiyor! Bunun için de “tek gelecek”, “tek sağlık sistemi”, “tek devlet yönetimi”, “tek ekonomi”… istiyor ve dayatıyorlar! Ekonomimiz ele alınacak gibi değil! Faiz sarmalı bütçeyi kemiriyor! Hazine ve Maliye Bakanlığı, Mart ayına ilişkin bütçe uygulama sonuçlarını açıkladı. Mart’ta bütçe gelirleri geçen yılın aynı ayına göre yüzde 58,4 artarak 766 milyar 261 milyon liraya, bütçe giderleri de yüzde 48,3 artışla 1 trilyon 27 milyar 727 milyon liraya ulaşmış.Merkezi yönetim bütçesi, Mart’ta 261 milyar 466 milyon lira, Ocak-Mart döneminde de 710 milyar 817 milyon lira açık vermiş!Faize 3 Ayda 464 Milyar Lira!Mart ayında faiz giderleri geçen yılın aynı ayına göre yüzde 116,3 artışla 161 milyar 243 milyon lira olarak kayıtlara geçmiş. Ocak-Mart dönemindeki faiz giderleri ise yüzde 85,2 artarak 463 milyar 950 milyon lira olmuş!İşte ekonomimizin durumu! Çık işin içinden çıkabilirsen! TCMB’den 2023 ve 2024’teki toplam zarar ise dudak uçuklattı!
Bu yıl19 Mart’tan 10 Nisan’a kadar (3 haftada) 49 milyar dolar satmakla eleştirilen Merkez Bankası, 2024 mali sonuçlarını açıkladı. 2023’te 818,2 milyar lira zarar eden Merkez Bankası, 2024 yılında da 700 milyar 354 milyon 100 bin TL zarar açıkladı. 2023 ve 2024’teki toplam zarar dudak uçuklattı. 2023’te 6,92 trilyon TL olan TCMB’nin aktif büyüklüğü, 2024 yılı sonu itibarıyla 8,59 trilyon TL’ye yükseldi. Faiz aldı başını gidiyor! Ne demişti CB sayın Erdoğan; “Ben bu görevde iken faiz yükselmeyecek!” Geçen hafta faizi yüzde 46’ya yükselttiler! Bu gidiş nereye?
Türk Devletleri AB’den 12 milyar avro alarak GKRY’ne elçi atayacaklar! Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) üyesi Türkmenistan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Tacikistan 35 yıl sonra Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni yok sayarak Güney Kıbrıs Rum Kesimi’ne büyükelçi atama kararı aldılar. Avrupa Birliğinden 12 milyar Avro destek alan Orta Asya’daki 5 Türk Devleti Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ nin varlığını tanımayarak Güney Kıbrıs Rum Yönetim ‘ne büyükelçi atayacaklarına dair anlaşma imzaladılar. Yayınladıkları ortak bildiride ise BM’nin 4. Maddesi kapsamında 541 ve 550 sayılı kararlarına istinaden “güçlü taahhütlümüzü yineliyoruz” denilerek Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) için “Kıbrıs’ın tek meşru hükümeti” olarak ilan edilmesine destek verildi. Bu 5 ülke BM’de yer alan maddeyi onaylayarak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni doğrudan ilgilendiren maddelere karşı Türk dünyasında yankı uyandırarak Türkiye’yi Kıbrıs’ta “işgalci güç” olarak resmen tanıma kararı almış oldular. Ne İslam âlemiyle, ne de Türkî Cumhuriyetlerle “birlik” sağlayamadık! Zalim İsrail’e kim “dur” diyecek? 7 Ekim 2023’ten beri 1,5 yıldır Terörist İsrail ordusu Filistin/Gazze’yi perişan etti. 50 binden fazla can’a kıydı. Filistin halkının çadırlarını bile bombalamakla kalmadılar, Gazze kentindeki El-Ehli Baptist Hastanesi’ni hedef alan vahşi saldırısında, hastane bünyesinde bulunan ve çok önemli tedavilerin yapılmasını sağlayan, tek genetik laboratuarını ağır hasara uğrattılar. Hastanedeki acil servis, poliklinikler, eczane ve genetik laboratuarını vuruldu. Genetik ve kalıtsal hastalıkların teşhisinde kritik rol oynayan laboratuar da bu saldırılarda kullanılamaz hale geldi. Birçoğu yiyecek bile bulamayan insanlar, sağlık hizmetinden de mahrum edildi. İsrail’in bu yaptıklarını yabani hayvanlar bile yapmaz! İsrail Savunma Bakanı bir de, “işgal ettiğimiz yerlerde kalıcıyız” diyor!
Bunlar medyada yer alan “yürek burkan” haberlerden birkaç örnek. Daha niceleri var!
Allah (cc) A’raf Suresi 179. Ayette; “Andolsun biz, cinlerden ve insanlardan birçoğunu cehennem için yarattık. Bunların kalpleri vardır ama onlarla kavrayamazlar; gözleri vardır ama onlarla göremezler; kulakları vardır ama onlarla işitemezler. Onlar hayvanlar gibidir, hatta daha da şaşkındırlar. İşte asıl gafiller onlardır” diyor.
Gazze’de Müslümanlara yapılan zulümler insanlık ayıbı değil de nedir? Peki, nerde bu Birleşmiş Milletler? AB, ABD, Dünya İnsan Hakları Mahkemeleri, Kuruluşları? Nerede bu 2 milyar Müslüman dünyası? Bugün Gazze’de yaşananların yarın bizlerde de yaşanmayacağına kimin garantisi var? Zaten bölgede Türkiye ile İran’dan başka ne kaldı? Lafla peynir gemisinin yürümeyeceğini hala anlayamıyor muyuz? Şunu iyi bilelim ki İslam âleminin bu tutumu Allah indinde karşılıksız kalmaz! Suriye’nin de güneyine giren İsrail, Türkiye ile komşu durumuna getirildi! Geç kalıyoruz! Zalim, katil İsrail’in hesabı çoktan görülmeliydi! Müslüman halklar her şeye rağmen ümitlerini yitirmedi ve yitirmeyecek! Ama mademki “Müslüman’ız” diyoruz, her işte ölçümüz Kur’an ve Sünnete göre olmalı!
Şunu unutmayalım ki, biz neye layık isek Allah (cc) onu verir! İçinde yaşadığımız bu zulüm düzeni batmadıkça insanlık huzur, saadet, barış ve refaha kavuşamaz. Bu sadece “batsın bu düzen” demekle de olmuyor! Eylem lazım Eylem!
Eylem/Cihad konusunda yüzlerce ayet var!Allah (cc) Bakara Suresi 193. Ayette; “Zulüm ve baskı tamamen ortadan kalkıncaya ve hâkimiyet sadece Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Eğer haksızlıklara son verirlerse, artık zalimlerden başkasına düşmanlık yoktur” der. Enfal Suresi 60. Ayette de; “Onlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve savaş atları/silahları hazırlayın. Onlarla Allah’ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve bunlardan başka sizin bilmediğiniz fakat Allah’ın bildiği diğer düşmanları korkutursunuz. Allah yolunda her ne harcarsanız karşılığı size tam olarak ödenir. Size zulmedilmez” diyor.
Nisa Suresi 75. Ayette ise: “Size ne oluyor ki, Allah yolunda, ayrıca, baskı altına alınıp çaresiz bırakılarak; ‘Rabbimiz! Ahalisi zalim olan şu memleketten bizi kurtar. Bize tarafından bir sahip gönder, bize katından bir yardımcı yolla!’ diye yalvarıp duran zavallı erkekler, kadınlar ve yavrular uğrunda savaşmıyorsunuz?” diye de ikaz eder! Bu zulüm düzeni batmadıkça (tabii ki kendi kendine batmaz!), ÂDİL DÜZEN” kurulmadıkça insanlık huzura kavuşamaz! Onun için bir an önce “BATSIN BU DÜZEN!”
Dostça kalın…