eşya depolama
romabet romabet romabet
deneme bonusu veren siteler
bandstanddiaries.com
Şükrü Akıllı

Şükrü Akıllı

30 Haziran 2025 Pazartesi

KIRKPINARDA AĞALIK VE 2025 KIRKPINAR AĞASI

KIRKPINARDA AĞALIK VE 2025 KIRKPINAR AĞASI
0

BEĞENDİM

ABONE OL

                Tarihi Kırkpınar güreşleri ve Kültür etkinlikleri haftası bugün yapılacak resmi törenlerle başlıyor. Edirne yine bugünden itibaren yoğun ve hareketli bir hafta yaşayacak. 664. Yağlı güreşler de 4-5-6 Temmuz 2025 tarihlerinde her yıl olduğu Saray içinde yapılacak ve Türkiye Baş Pehlivanı pazar günü belli olacak. Bu arada 665. Yıl Kırkpınar Ağalık ihalesi de pazar günü yapılacak.

              Bu yılın Kırkpınar açısından bir başka önemi daha var. Saray içinde  Kırkpınar yağlı güreşlerinin yapılmaya başlandığının100. Yılı. Bunun da hatırlanması ve kayda geçilmesini önemli buluyorum.

               UNESCO tarafından “insanlığın somut olmayan kültür mirası listesinde “yer alan Kırkpınar yaşayan tarihtir. Hem spordur, hem gelenektir, hem kültürdür. Dipdiri dündür. Umut dolu ve bizi geçmişle bütün kılan yepyeni ve aydınlık bir gelecektir.

               Bu yıl 664.cisini yaşayacağımız Kırkpınar’ın bu günlere gelmesinde başta Edirne Belediye Başkanlığı olmak üzere, Güreş severlerin, Pehlivanların ve Kırkpınar ağalarının büyük payı vardır. Emek veren herkesi minnet ve saygı ile anıyorum.

               Kırkpınar’ı 664 yıldır günümüze taşıyan kendine has öğeleri ve ona ruh veren incelikli ritüeller vardır. Tabi ki Kırkpınar ağalığı da bunların başında gelir. Bu konuyu biraz daha açarak sizlerle paylaşmak istiyorum.

                Kırkpınar Ağalarımız uzun yıllardan bu yana büyük bir özveri ve içtenlikle bu işi üstlenmişler ve Ata sporumuz yağlı güreşlerin ve  organizasyonunun bu günlere taşınmasına vesile olmuşlardır. Ağalarımız Kırkpınar’ın tarihi dokusunun korunmasının yanı sıra kültürümüzün ayrılmaz parçası olan misafirperverliğimizin, ikramseverliğimizin en güzel sembolü olmuşlardır. Onlar sadece ekonomik desteğin sahibi değil aynı zamanda Kırkpınar geleneğinin sahibi konumunda olmuşlardır.

                   Geçmiş yıllarda Ağalık güreşecek pehlivanları himaye eden, güreşlere davet eden, konaklamalarını, yol masraflarını, yemeklerini, ödüllerini veren, seyircileri davet eden, ağırlayan, güreşlerin geleneklere uygun yapılmasına ve güvenlik düzeninin sağlanmasına kadar rolü olan bir çeşit kurumsal kimliği temsil edermiş.

                    Ağalar civar köy ve kasabalarda yaşayan sözünün eri, çevresinde dürüst ve namuslu olarak bilinen kişilerden, Köy ağaları arasından seçilirmiş. Ağaya herkes saygı gösteriyormuş. Kurallara ve geleneklere uymayanlara da ceza veriyormuş. Yani er meydanının tek hakimi ağa imiş. Ağaya gelen hediyeler pehlivanlara ödül olarak veriliyormuş. Gelirin fazlası ve kendi imkanlarıyla Okul, Cami, Çeşme vb. kamu hizmeti de veriyorlarmış. Geleneklere göre ağa kendisi için hazırlanan çadırda geleneksel kıyafetiyle otururmuş.

                     Ağanın kıyafeti toplum kıyafetlerinden farklıymış. Rumeli kesimi tarzda giysisi, başında serpuş denilen şapkası, ayağında Şalvar, Yeleğinin altında camadan denilen gömleği ve giysisinin her bölümü işlemeli, Deri ayakkabısı ve elinde kehribar 99 iri taneli tesbihi ile güreş sahasında dikkat çekiyormuş.

                       Görüldüğü üzere tarihi geleneği içinde Ağalık ile ilgili bugüne kadar yazılı bir kural bulunmamaktadır. Eskiden ağalar en çok parayı veren değil en itibarlı olan kişilerden seçilirmiş. Bugün ise Güreşlerin son günü kınalanan bir koç, Belediyece hazırlanan ağalık ihale şartnamesine göre açık arttırma ihale yöntemiyle koç’a en fazla parayı veren kişi Kırkpınar ağası olmaktadır. Ağalığın parayla satılması, şöhret ve ticari reklam malzemesi olarak kullanılması itibar kaybına sebep olduğu gibi, Yetkileri, Otoritesi, yaptıkları, yardımları, hatta kıyafeti tartışma ve eleştiri konusu olmaktadır.

                           Kırkpınar güreşlerini 75 yıldır organize eden Baş aktör Edirne Belediyesinin ev sahipliği değil bizzat yapması gereken, hakkı, görevi ve yetkisi olan Kırkpınar panelini bir derneğin yapmaya çalışması, Bu yılki Ağanın da kıyafetinle gel diyerek davet edilmesi ve Panele katılması ancak kıyafet ile ilgili sataşmalar karşısında, konuşmasından sonra paneli terk ettiği bilgilerini almıştım. Daha sonra hakkında kamuoyunda karşılık bulmayan eleştiriler yapıldı.  Neymiş efendim Ağa beyanında “Ağa kıyafeti modernize edilmeli Modaya uyduracağım, Ağalık kıyafeti giymeden daha önemli işler var” demiş.

                       Kırkpınar ile ilgili birçok gelenek son 50-60 yılda değişti veya terk edildi. Örneğin Hakem ve cazgır kıyafetleri, Kıspetler, Zembiller, Maniler, Peşrev, Kırkpınar uygulamaları ve Güreşin şekli değişti. Puanlama dediler, Lig dediler, Kota koydular. Puanı yeterli değil diye hayatlarını güreşe adamış iki genç Baş Pehlivanı bu yıl Er meydanından men ettiler, Güreşteki ilgiyi, merakı, seyir zevkini ve heyecanı bitirdiler, Kırkpınar’ın özüne dokundular gıkınız çıkmadı!

                      Ağa, kıyafetin güncellenmesi gerekir dedi diye atıp tutuyorsunuz? Yok Kırkpınar’ın özüne, geleneğine zarar verirmiş, yok bağları koparırmış, yok kültürel sürekliliği zedeleme riski taşırmış, falan… Hiçbir şey olmaz merak etmeyin. Adam Şalvar giymek zorunda değil? Kıyafetini güncelleyebilir, çağa uydurabilir yani. Kırkpınar’ı kıyafet üzerinden tartışmak bence doğru değil.. Kırkpınar Ağası Sayın Ufuk ÖZÜNLÜ de bir söyleşisinde öyle demiş. Gelin bir de diğer söylediklerine bakalım…

                    –Böylesine köklü bir geleneği kıyafet üzerinden tartışmak bana göre doğru değil? Ağalık kıyafeti modernize edilmeli, Ağalık kıyafeti giymeden daha önemli işler var. Nesiller gelip geçti, zaman değişti ancak gelenek, görenek ve Kırkpınar kültürünün özü hep yaşatıldı. Kırkpınar’ın asıl gücü özü koruyarak geleceğe taşımak olmalı.

                     –Kırkpınar’a gençleri çekmek, Yeni kitlelere ulaşmak Fikir üretmek, çalışmak, geleceğe katkı sağlamak, çözüm getirmek gerek.

                     –Gelenleri en iyi ağırlamak için çalışıyoruz, Misafirlerimizin konforuna ve eksiksiz karşılanmasına odaklandık diyor.

                    –Edirne’ye ağalık sürecinde 3 yıl-3 proje hedefiyle kalıcı eserler bırakmak istiyorum diyor.

                     Netice itibarıyla 664.Kırkpınar kültür etkinlikleri ve Yağlı güreşleri açılış töreninde Ağa’nın yeni kıyafetini de göreceğiz inşallah. Her şeyin en iyisi ve en güzeli olsun diyorum.

Devamını Oku

EDİRNE VE KIRKPINAR (2)

EDİRNE VE KIRKPINAR (2)
0

BEĞENDİM

ABONE OL

             Bildiğimiz üzere Dünyadaki en eski spor etkinliklerinden olan tarihi Kırkpınar yağlı güreşleri geçmişten günümüze uzanan köklü bir gelenek önemli bir kültürel zenginliğimizdir.

             Edirne, Türk karakterini en iyi temsil eden asil bir sporun, Yağlı güreşin asırlardan beri yapıldığı, iradelerin bilendiği Er Meydanıdır. Edirne Kırkpınar’ın beşiğidir.

              Kırkpınar’ın vazgeçilmez öğelerinden Ağa’sı ile, Pehlivanıyla, Kıspet ve Pırpıtı ile, Yağcısı, Yağlanma ve Peşreviyle, Cazgırı ve Hakemiyle , Davul -Zurnasıyla, Müzik eşliğinde yüzlerce sporcunun aynı anda karşılaştığı, İslami dua ve temennilerle yeryüzünde yapılan tek spordur. Bu nedenlerle UNESCO’nun “insanlığın korunması gereken kültür mirası” listesine alması Kırkpınar güreşlerini evrenselleştirmiştir.

             Yiğit büyüklerimiz 664 yıl öncesinden bugüne dek daima sportmenlik ve mertlik duyguları içerisinde ortaya koydukları mücadelelerle Ata sporumuz güreşi tarihin derinliklerinden bu günlere taşımışlardır. Bugün bizlere düşen görev, Ata sporumuz güreşe ve güreşin kaynağı olan Kırkpınar’a gereken önemi vermek, bu kültürel mirası gelecek kuşaklara sağlıklı biçimde taşımaktır.

              Bu köklü geleneği tarihsel süreç içerisinde çok az da olsa bazı yıllarda  önemli nedenlerden ve mücbir sebeplerden dolayı yapılamamış olsa da  genelde yapılmıştır. 75 yıldır Edirne Belediyesinin Organizasyonu ve öncülüğünde kısıtlı olanaklara rağmen yapılmasına çalışılmaktadır. Yeterlidir diyebilir miyiz? Tabi ki hayır. Devletin Kırkpınar yağlı güreşlerine sağladığı devlet desteği yeterli olmuş mudur? Buna da verilecek cevap tabi ki Hayır dır.

               Böylesine önemli tarihsel bir olguyu bu günlere taşıyabildik. Ancak eksiklerimiz yok mu? Elbette var. Yıllarca Kırkpınar organizasyonlarında  ve  Er meydanında  çeşitli görevler almış, Kırkpınar ile ilgili araştırma ve incelemeler yapmış biri olarak  hiç kimseyi  hedef almadan, yargılamadan  özeleştirilerimi yaparak sorgulamadan da geçemeyeceğim .

                & Edirne olarak, Halk olarak, Kurum ve kuruluşlarıyla Kırkpınar’a sahip çıkabildik mi? Kırkpınar’ı Organizasyon olarak gördük. Spor olarak görebildik mi?

                & Ata sporunu ayağa kaldırmak için alt yapısına önem verdik mi? Yeni güreşçi yetiştirilmesine öncülük edebildik mi? Güreşçilere sahip çıkabildik mi? Bir güreş ihtisas kulübü veya Güreş eğitim merkezi açabildik mi?

                 & Kırkpınar Vakfını kurabildik mi? 664 yıllık geçmişi olan  Kırkpınar Müzesini hizmete açabildik mi?

                  & Uluslararası arenaya taşımak daha fazla tanıtmak için gerekenleri yapabildik mi? Kırkpınar’ın Edirne Turizmine yeterli katkısını sağlayabildik mi?

                   & Kırkpınar’ı Panayır havasından çıkarıp, Güreş sahası dışını çirkin, sağlıksız esnaf görüntülerinden çıkarabildik mi? Her geçen yıl artan trafik karmaşasına, Otopark sorununa çözüm bulabildik mi?

                   & Namazın kazası olur da Kırkpınar’ın kazası olmaz diyen, Ülkemizin bir ucundan çıkıp yazın sıcağında çeşitli sıkıntılara katlanarak Edirne’ye gelen Yağlı güreş meraklısı Yurttaşlarımızın cami avlularında, açık alanlarda, parklarda konaklamalarına çözüm bulabildik mi? Halkın bu konuda desteğini alabildik mi?

                    & Çok daha mükemmel bir organizasyon için Belediyede özel bir birim oluşturabildik mi? Çalışmaları alel acele kısa bir döneme sıkıştırmayıp yıl boyunca daha rasyonel çözümler için yıl boyunca sürdürülebilirlik sağlayabildik mi?

                         Kırkpınar konusunda kendisini sorumlu hisseden herkes bu soruları üzerine alıp gereğini yapmalıdır diye düşünüyorum. En büyük sorumluluk ve vebal de devletimizindir. Ata sporumuza ne yazık ki sahip çıkılmamıştır. Halen de çıkılmamaktadır. Her yıl devlet tarafından verilen çok cüzi katkı payı ile bu iş olmaz. Kırkpınar’ın bütün yükünün  Belediyeye bırakılmaması gerekir. Kırkpınar’ı layık olduğu güzellik içinde yaşatmak ve yaşamak için çok daha fazlasını yapmak zorundayız.

                          Söz konusu Edirne ve Kırkpınar ise gerisi teferruattır.

Devamını Oku

Edirne ve Kırkpınar

Edirne ve Kırkpınar
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Edirne, Türkiye’nin Avrupa’ya en yakın ili, Türk’ün batıya açılan kapısıdır. Bu kapı, Batı medeniyetinin, çağdaş uygarlığın giriş yolu olduğu kadar özbenliğimizin, millî haslet ve değerlerimizin gittikçe daha uzaklara taşınmasının daha uzaklara tanınmasının geçit noktasıdır. Edirne, yüzyıllarca ve asırlarca öz yurdunu vatan diye sahip çıkacağı mübarek toprağı arayan bir milletin, aradığını bulduğu, özlediğine kavuştuğu vuslat bağının elde kalan nadide meyvelerinden biridir. Edirne yurt edindiği bu toprakları vatanlaştırıp kutsallaştıran, mensup olduğu Türk-İslam medeniyetinin üstünlük, incelik, güzellik yücelikleriyle donatıp bütün dünyaya sunan bir toplumun sanat meşheridir.

Edirne, Türk karakterini en iyi temsil eden, mertlik, cesaret, adalet ve irade gerektiren ata sporumuz yağlı güreşin asırlardır yaşatıldığı er meydanıdır.

Serhat şehri Edirne’mizi tanıttıktan sonra, 634 yıllık geçmişi olan Kırkpınar Güreşlerinin doğuşuna ve bugünkü durumuna da değinmek istiyorum.

Geleneksel bir anlatıya göre, Süleyman Paşa komutasındaki kırk akıncı, Rumeli yakasındaki Domuzhisar’ı ele geçirmek amacıyla planlı bir baskın düzenler. Çanakkale Boğazı’nı sal ile geçerek Rumeli’ye varırlar. Her mola sırasında aralarında güreş yaparlar. Ancak iki pehlivan, Anadolu yakasında başlayan güreşi bir türlü sonuçlandıramaz ve bugünkü Yunanistan sınırlarında kalan Samona köyü civarında güreşe devam ederler. Saatler, hatta günler süren bu güreşte iki pehlivan da yorgun düşüp hayatını kaybeder. Arkadaşları, onları incir ağacının altına gömer.

Yıllar sonra bu mezarları ziyaret ettiklerinde, mezarın başında billur gibi su fışkırdığını görürler. Bu olaya istinaden buraya “Kırk Pınar” denir. Bu iki kahramanı anmak amacıyla burada her yıl yağlı güreş düzenlenmeye başlanır. Böylece Kırkpınar Güreşleri doğar.

Tarihi bir gelenek olan Kırkpınar, yüzyıllar boyunca yaşatılmış ve edebiyata da konu olmuştur. “Türk gibi kuvvetli” sözünün dünyaya yayılmasında bu güreşlerin büyük rolü vardır. Bu geleneğin sonsuza kadar devam edeceğine inanıyorum.

Günümüzde Kırkpınar’a baktığımızda, asırlar önceki ritüellerin büyük oranda korunduğunu görmekteyiz. Geleneklerimize olan bağlılığımız sayesinde, organizasyon ve güreşlerin yapısı değişmeden sürmektedir. Elbette geleneğimizi koruyacağız, ama bu onun gelişmesine engel olmamalı.

Her yıl organizasyona kısa süre kala alelacele hazırlıklar yapılmakta, önceki yılların programları tekrar edilmektedir. Oysa Kırkpınar gibi köklü bir kültürel miras çok daha titiz ve vizyoner planlamalarla yüceltilmelidir. Ne yazık ki bugüne kadar bu potansiyelin yeterince değerlendirilmediğini görüyoruz.

Son yıllarda organizasyonların Edirne Belediyesi önderliğinde daha düzenli ve profesyonel hale gelmesi sevindirici bir gelişmedir. Ancak Kırkpınar’ın hak ettiği yere ulaşması için bu yeterli değildir. Bu önemli geleneğin yaşatılabilmesi için yıl boyu sürecek çalışmalar yapılmalı, kaynaklar oluşturulmalı ve yapısal sorunlar aşılmalıdır.

Kırkpınar, sadece bir spor organizasyonu değil, Edirne’nin ve Türk kültürünün taşıyıcısıdır. Sarayiçi, Tavuk Ormanı gibi tarihi mekânlarla birlikte korunmalı ve geliştirilmelidir. Yeni nesil güreşçilerin yetişmesine öncülük edecek projeler üretilmeli, Kırkpınar festivali çağdaş bir vizyonla ele alınmalıdır.

634 yıllık geçmişi olan Kırkpınar, Edirne’ye mal olmuştur. Onu başka bir yere taşımayı düşünmek dahi çok büyük bir yanlış olur.

Bu kapsamda, yerel yönetim bünyesinde özel bir birim kurulabilir. Kırkpınar’ı derinlemesine inceleyen, daha etkili, yaratıcı ve başarılı organizasyonlar gerçekleştirecek yapılar oluşturulabilir. Bütün bu çalışmalar yapılırken, Kırkpınar’ın felsefesine, ruhuna, tarihine ve özgün yapısına sadık kalınmalıdır.

Edirne’miz, Kırkpınar’ımız ve ülkemiz için bu çalışmaların vakit kaybetmeden el birliğiyle yapılması gerektiğine inanıyorum.

Yukarıdaki köşe yazımı 2 Temmuz 1995 yılında kaleme almışım. O Yıllarda Edirne Gazeteciler Cemiyeti Başkanlığını yapan sevgili dostum Bülent Ayan’ın özverili çalışmalarıyla her yıl Kırkpınar Gazetesi binlerce basılarak halka ve güreşlere gelen yurttaşlarımıza ücretsiz dağıtılıyordu. Güzel bir çalışmaydı. Anarak, emeği geçenleri bir kez daha kutluyorum.

Sözün kısası 30 yıl önce yayınlanmış, sararmış sayfalardaki köşe yazımı sizlerle paylaşmak istedim.

O gün düşündüklerimizde, yazdıklarımızda yıllar sonra bugüne baktığımızda Kırkpınar ile ilgili bir değişim yaşamış mıyız?

Değerlendirmeyi sizlere bırakıyorum.

Devamını Oku

VAKIFLARA AİT ESELERİ KİM KORUYACAK ?

VAKIFLARA AİT ESELERİ KİM KORUYACAK ?
0

BEĞENDİM

ABONE OL

            Her gün önünden geçtiğimiz, dış cephelerinde iskeleleri kurulu,  yıllardır devam eden Restorasyon çalışmaları nedeniyle işletmeye kapalı olan Koca Sinan’ın eşsiz şaheseri  Edirne Sokullu hamamını geçtiğimiz hafta sonu içimden ziyaret etmek geldi.

            Girişte karşılaştığım Restorasyon firması yetkilisiyle kısa bir söyleşiden sonra Hamam işletmeciliğini alan ve Restorasyon çalışmalarını yürüten İsmail Cebecinin gelmesi ile kendisiyle Hamamın her iki bölümünü gezerek çalışmalar hakkında bilgi edindim. Geçmiş yıllarda defalarca gittiğim bu muhteşem eseri bu günkü haliyle izlemek, tarihin derinliklerine inmek beni duygulandırdı, mutlu etti. Diğer yandan da Olumsuz gelişmeler, Şaşkınlık yaratan hususlar, bu kadar da olmaz dedirten uygulamaları sizlerle de paylaşmak, İlgili ve yetkililerin dikkatlerini çekmek istedim.

               Ama, önce gelin tarihe bir yolculuk yapalım.

               1580 yılı Ramazan ayında akli dengesi yerinde olmayan biri tarafından şehit edilen Vezir-i azam Sokullu Mehmet Paşa tarafından Mimar Sinan’a 1569 yılında yaptırılan Sokullu hamamı         Osmanlı mimarisinin en güzel örneklerinden, Koca Sinan’ın da benzeri olmayan muhteşem bir eseridir. Kadınlar ve erkekler bölümü olarak inşa edilen eser günümüze intikal eden kültürel miraslarımızdandır. 60 yıl önce kubbelerindeki kalem süslemeleri onarılarak Vakıflar Genel Müdürlüğünce kiraya verilerek işletilmeye başlanmıştır.

              2003 tarihinde Edirne Bölge Kültür Varlıkları Kurulunca tescil altına alınmıştır. 2023 yılı Ocak ayında yapılan ihale sonucunda da işletmesini İsmail Cebeci almıştır. İhale sözleşmesinde kısmi tadilatla işletebileceği hükmü yer almış. Gelin görün ki 60 yıldır bakımsızlıktan dolayı işletilemeyecek hale gelmiş olan bu tarihi yapıda köklü bir restorasyon yapılmadan, Tarihi vasfına ve Edirne’nin şanına uygun hale getirilmeden işletmeye açılması İsmail Cebeci’nin içine sinmemiştir. Sorunları ve durumu yetkililere dilinin döndüğünce anlatır, anlatır ama olumlu bir yanıt alamaz. Restorasyon istiyorsan sen yap denilir.

                 Girişimlerinden sonuç alamayan yeni işletmeci, Anıtlar kurulunca 10 yıl önce hazırlanan, Vakıflarca uygulanmayan Restorasyon projesini alır ve Tarihi eserin onarımına borç harç, kredi bularak işe koyulur. Ağır ve sorumluluğu olan bir işe girmiştir. Edirne için, Ülke turizmi için bu işi başarma kararlılığı ile 2.5 yıl önce çalışmalara başlar. Büyük bir maddi yükün yanı sıra işetmeye açık olmadığı halde Vakıflara her ay, yıl sonlarında da yapılan zamla birlikte kiralarını da aksatmadan öder. Bu konuda da bir çözüm üretilmez.

                    Tarihi yapının aslına uygun olarak, Vakıfların teknik elamanlarının denetiminde 30 aydır neler yapılmış bir bakalım!

                     Hamam alt katındaki ısı sistemi ve bölümleri, Depolar, 150 traktörü aşan hafriyatın çıkarılarak komple yenilenmesi, Kadınlar ve Erkekler bölümlerinin Elektrik-su-Kanalizasyon sistemleri, Soyunma kabinleri, Mermer zeminler, Göbek taşları, Kubbeler, fil gözleri, 60-70 civarındaki bacalar, Kubbelerdeki dekoratif mukarnoslar, Ahşap kapılar, Tarihi kurnalar(musluklar) komple yenilenmiş. Kubbelerdeki ve hamam içindeki kalem işi motifler gün yüzüne orijinal olarak çıkarılmış. Hamam üstünden akıntı yapan sızıntıların tamir ve izolasyonları yapılmış. Hamam dış cephesinin taraklanarak güzel bir görünüme kavuşturulması çalışmaları devam ediyor. Bu çalışmaların bitiminden sonra da tefriş işlemlerine geçilecek tabi. Görülüyor ki kiracının tam anlamıyla yürüttüğü kapsamlı bir restorasyon.

                       Yukarıda ifade ettiğim çalışmalar sırasında Ülkemizde hiçbir hamamda olmayan ve Koca Sinan’ın dehası olarak nitelenen farklı bir ısınma sistemi tespit edilmiş. Bunun için de uzun çalışmalar yapılarak sistem verimli hale getirilmiş. Bu da İlginç ve önemli bir konu, değinmeden geçemedim.

                       Eski eserlerin, bugün taşınmaz kültür varlığı olan gayrimenkullerin korunması, Bakım ve onarımları bir başka ifadeyle Restorasyonlarını yapma görevi, Mülkiyet ve tasarruf hakkı yasal mevzuatla 1924 yılında kurulmuş, Ülkemizin en köklü kurumlarından Vakıflar Genel Müdürlüğüne ve dolayısıyla alt birimlerine verilmiştir. Elbette ki ülkemizin hemen hemen her yöresindeki kültürel miraslarımızda başarılı çalışmalar yürütülmüştür, yürütülmektedir.

                       Ancak, Bu kenti ve tarihi dokusunu çok seven biri olarak üzülerek ifade etmeliyim ki 60 yıldır Sokullu hamamından sadece kira tahsil edilmesi düşünülmüş. Vakıfların üzerindeki görev, yetki ve sorumluluğu işletmeciye veya kiracıya rücu hakkı yoktur. Sokullu hamamındaki uygulama tam da budur. 2,5 yıldır tarihi eseri ayağa kaldırmak için bin bir zorlukla mücadele eden büyük mali yük altına giren işletmeciyle başlangıçta anlaşma sağlanabilirdi. Bu yapılmadığı gibi işletmeye açık olmadığı halde 30 aydır kira da tahsil ediliyor. Vakıflarca, Ülke çapında 20 yıldır uygulanan Restore et-İşlet-Devret modeli neden tercih edilmemiştir? Neden 10 yıl önce hazırlanan Restorasyon projesini dikkate almayarak bu tarihi yapının telafisi güç zararlarına sebebiyet verilmiş, seyirci kalınmıştır?  5 yıllık koruma planlarına ne oldu? Kültür varlıklarını koruma politikası böyle mi olmalı? Vakıflara ait eserleri kim koruyacaktır?

                         2023 yılı Ocak ayında başlayan Sokullu hamamının yukarıdaki hikayesinde; Açık hava müzesi konumundaki Edirne’mizde Tarihi yapıların korunması, ayağa kaldırılması ve gelecek nesillere aktarılması konusunda hassasiyeti olan ve bu hassasiyetini göreve başladığı 2023 yılı Ağustos ayından itibaren, Kentin çehresini değiştirme ve yenileme çalışmalarını titizlikle ve başarıyla yürüten Sayın Valimiz Yunus SEZER’ in  o günlerde görevde olmaması bence önemli bir kayıp diye düşünüyorum. Yoksa sürecin bu şekilde başlamayacağı ve devam etmeyeceği aşikardır. 

                          Sokullu Hamamının Restorasyon çalışmalarının en yakın zamanda tamamlanarak Edirne ve Ülke turizmine hizmet eder hale gelmesi arzusuyla kalın sağlıcakla..

Devamını Oku

KURULUŞUNUN 21. YILINDA YENİGÜN GAZETESİ

KURULUŞUNUN 21. YILINDA YENİGÜN GAZETESİ
0

BEĞENDİM

ABONE OL

                 Bölgemizde ve başta Edirne’mizde yaşanan olaylardan ve gelişmelerden haberdar olmamızı sağlayan,

                 Kentimizin Sosyal, Kültürel ve Ekonomik gelişmesine, kalkınmasına önemli katkılar sunan,

                 Elde ettiği haber ve bilgileri kamuoyuna objektif, Ahlaki ve ilkeli bir biçimde yansıtmayı ilke edinmiş,

                 Toplumsal değerlere saygılı, toplumun geniş kesimlerine tarafsız bilgi akışının sağlanmasında önemli bir misyonu yerine getiren,

                  Her türlü mali ve idari sorunlara rağmen ayakta kalma mücadelesi veren Yerel Basınımızın, önde gelen temsilcisi Yenigün Gazetesi de büyük bir özveri içerisinde, sorumlulukla bu görevlerini yerine getirmeye 21 yıldır özen göstermektedir.

                   Bu duygu ve düşüncelerle, Gece gündüz demeden Özveri ile çalışan YENİGÜN mensuplarını Kuruluşlarının 21. Yılında en samimi duygularımla kutlar, Basın hayatındaki başarılarının büyüyerek devamını dilerim.

Devamını Oku
Marsbahis
deneme bonusu veren siteler