eşya depolama
DOLAR 36,5931 0%
EURO 39,9156 -0.22%
ALTIN 3.450,520,58
BITCOIN 30283730,01%
Edirne
°

02:00

İMSAK'A KALAN SÜRE

Ahmet Acaroğlu

Ahmet Acaroğlu

12 Mart 2025 Çarşamba

İMAMOĞLU KOPTU GELİYOR (MU?)

İMAMOĞLU KOPTU GELİYOR (MU?)
0

BEĞENDİM

ABONE OL

    CHP, tarihinde bir ilki gerçekleştirmenin, Cumhurbaşkanı Adayını ön seçimle belirlemenin çalışmasını yapıyor. Henüz bir erken seçim kararı verilmemiş olmasına rağmen CHP “Erken kalkan erken yol alır.” atasözünü rehber edinmiş gibi görünüyor. Bu erkenci davranış sebepsiz değil elbette. CHP, mevcut hükümetin ekonomideki başarısızlığından, gelir dağılımındaki kabul edilemez adaletsizlikten dolayı halkın yaşadığı geçim zorluklarının farkında. Kamuoyu yoklamalarında 1.parti konumunu yakalamış olması, zamanında veya erken yapılacak bir seçimde sandıktan da 1.çıkma umudunu pekiştirmiştir.

     Diğer yönden AKP’nin muhalefete ve neredeyse muhalif olan herkese takındığı itibarsızlaştırma, yasaklama ve yargı tehditleri de CHP’yi iyice germiş, seçmeni isyan noktasına getirmiştir. Gazetecilere, siyasetçilere, iş adamlarına, sendikacılara yapılan baskılar demokrasi kültürümüzü de tahrip etmeye, hak ve özgürlük alanımızı daraltmaya başlamıştır. AKP’ye oy veren bazı aklı selim sahibi insanlar bile bu durumdan rahatsızdır. Arenada roller değişmiş görünmektedir. Ön alan, hamle yapan, meydan okuyan parti artık CHP, savunmada olan, devletin bütün imkanlarını kullanmasına rağmen desteği azalan parti AKP’dir.

     Erken seçimi en çok Ekrem İmamoğlu istemektedir. Aday adaylığını açıklamış, şehir şehir dolaşarak seçim çalışmalarına başlamıştır. Görünen odur ki; başka bir aday adayı da çıkmayacaktır. Çünkü sadece partiye kayıtlı üyelerin oy kullanacakları bir ön seçimde ona rakip olabilecek başka bir isim de yoktur. Yani ön seçimim sonucu bellidir. O zaman, “İmamoğlu koptu geliyor!” diyebilir miyiz? Bunu sadece ön seçim için kullanabiliriz.

      Genel Seçim için kaotik bir ortam vardır ve süreç, siyasi ahlakla bağdaşmayan kumpaslar, kıskaçlar, tuzaklar ve badirelerle doludur. İmamoğlu için neredeyse her gün yeni bir dava açılmakta, yolu kesilmeye çalışılmaktadır. Nitekim Mansur Yavaş; vakit çok erken demiş ve sadece CHP’li üyelerin oy kullanacakları ön seçimde aday olmayacağını açıklamıştır. Bu, onun son safhada aday olmayacağı anlamına gelmemektedir. Mansur Yavaş kamuoyu araştırmalarında İmamoğlu’nun açık ara önünde çıkmaktadır. O nedenle ön seçim kendisi için doğru bir metot da değildir. Dolayısıyla Yavaş ileride kesinlikle aday olmayacak denilemez.

       Şüphesiz Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, uygulamada bir parti ve tek adam paradigmasını bize dayatmaktadır. %51 şartı hesapları karıştırmakta, parti ittifaklarını zorunlu kılmaktadır. İşte matematik burada partileri başka denklemlere zorlamakta, ilkelerinden tavizlere mecbur bırakmaktadır. Bu durumda sizce CHP’nin adayı ön seçimle mi, yoksa kamuoyu araştırmaları, genel anketlerle mi belirlenmeliydi? CHP’liler aday CHP kökenli olsun derken tabi ki İmamoğlu’nu, R.T.Erdoğan’ın kaybetmesini isteyen farklı partilere mensup seçmenler ise( buna bir çok CHP’li de dahildir) gözlemlerime göre Mansur Yavaş’ı o makamda görmek istemektedirler.

       Sayın İmamoğlu’nun siyaset tarzı ile sayın Erdoğan’ın siyasi tavırları birbirine çok benzemektedir. İkisinin de üslubu serttir, ikisi de meydan okumayı sevmektedir. İkisi de Karadenizli’dir, agresiftir, kararlarında ısrarcıdır. İkisi de İBB Başkanlığından sonra Cumhurbaşkanlığına talip olmuşlardır. Bu özellikleriyle İmamoğlu Erdoğan için zorlu bir rakiptir. Bu nedenle de siyasi etikle bağdaşmayan ve demokrasimize yakışmayan yargı kıskaçlarıyla yarış dışı bırakılmaya çalışılmaktadır. Fakat ne yapılırsa yapılsın İmamoğlu geri adım atmadığı gibi, reva görülen baskı ve tehditler halkın gözünde onu mağdur yapmakta, ona olan desteği arttırmaktadır.

Sayın Mansur Yavaş daha temkinli, daha sakin, daha olgundur. İmamoğlu şovu severken, sayın Yavaş kendi görev alanında, işinin başında ve daha bir devlet adamı asaletindedir. İmamoğlu DEM Parti ve sol tandanslı partilerin desteğini daha kolay sağlarken, Mansur Yavaş Erdoğan’ın hinterlandından, yani milliyetçi ve muhafazakar seçmenden daha kolay oy devşirebilmektedir. Türkiye’deki yelpazede sağ seçmenin %70 civarında bir potansiyele sahip olduğu düşünülürse, anketlerde Mansur Yavaş’ın birinci çıkması kimseyi hayrete düşürmemelidir. Hesaplar ona göre yapılmalı, bu iki aday küstürülmemeli, birbirine rakip olmamalıdır. Keşke aralarında bir protokol yapsalar da, şimdi Mansur Yavaş, sonraki seçimde de Ekrem İmamoğlu aday olsaydı.

     Şüphesiz Tayyip Erdoğan için en arzu edilen durum, her ikisinin de aday olması ve seçmenin kafası karıştırılarak, oyların Cumhur ittifakına devşirilmesi, T.Erdoğan’ın bir dönem daha ,hatta ölene kadar o koltukta oturmaya devam etmesidir. Fakat bu defa pabuç pahalıdır. Eğer hak hukuk ihlal edilmeden, harama helale dikkat edilerek, devlet imkanları partizanca kullanılmadan, Üsküdar’ı geçecek atlara prim verilmeden mertçe yapılacak bir erken veya zamanında seçimde, AKP’nin de, sayın Erdoğan’ın da işi zor gibi gözüküyor.

    Ha şimdi bir daha soralım: İmamoğlu koptu geliyor (mu?) Vallah yola çıktığı kesin de, gelip gelemeyeceği bence şimdilik meçhul. Bekleyip göreceğiz.

Devamını Oku

TİCARET LİSESİ’NİN  AKIBETİ

TİCARET LİSESİ’NİN  AKIBETİ
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Uzunköprü Mahmut Arif Dilmen Ticaret Meslek Lisesi ‘nden bahsediyorum. Şimdiki adıyla Mahmut Arif Dilmen Ticaret Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi. M.Arif Dilmen ilçemizin değerli iş adamlarındandı. Eşi Münevver Dilmen Hanımefendi Ticaret Lisesi yapılması kaydıyla mevcut arsayı Milli Eğitim Bakanlığı’na tahsis etmişti. 1978’de temeli  atılan,1982 yılında tamamlanan bu okul eğitime yaptığı katkı ve iş hayatımıza kazandırdığı ara eleman gücü ile ilçemizin en çok rağbet edilen okulu olmayı başarmıştı.

34 yıllık meslek hayatımın 30 yılını bu okulda geçirdim. Okulun temeli atılırken de, okul hizmete girerken düzenlenen törende de Edebiyat Öğretmeni olarak sunucuydum. Meslek liselerinin en parlak dönemleriydi. Puanı yüksek olan öğrencilerin kayıt yaptırabildiği, kontenjan dolunca ailelerin gözyaşlarıyla geri döndükleri günlerdi. Öğretmen kadrosu seçkin, öğretim kaliteliydi. Mezunlar hemen iş bulabiliyordu. Ben şahsen sınıfları bir üniversite amfisi gibi görüyor, dersleri o ciddiyetle işliyordum. Binlerce öğrencim şahidimdir. Onlarla öyle bütünleştim ki, emekli olurken, ben de onlar da gözyaşlarımıza engel olamamıştık.

 Her iktidarda tarumar edilen, hatta aynı parti iktidarında, atanan her Bakan tarafından denenen yeni eğitim modelleri bu okulları iyice gözden düşürdü. Her okul Anadolu Lisesi’ne dönüştürüldü ve başarılı öğrencilerin yüksek puanla girebildiği, neredeyse her mezun öğrencinin de iyi üniversiteleri kazandığı Anadolu Liseleri  sıradanlaştı. Meslek Liseleri de iyice gözden düştü, öğrenci sayıları azaldı. Bunun sıkıntısını en çok ticari kurumlar ve esnaflarımız  yaşamaktadır. Artık her yerde  Meslek Yüksek Okulu var ama ara eleman da, vasıflı işçi bulmak da zor.

Sanki Milli Eğitim Bakanlığı mesleki eğitimi yeniden canlandırmak için harekete geçecek gibi geliyor bana. İstanbul’da düzenlenen  iki toplantıda da mesleki eğitimin geleceğine dair görüşlerin tartışıldığını biliyorum.

Peki biz ne yapıyoruz? Söylentiler doğruysa, yerel yöneticiler Milli Eğitim Bakanlığı onayıyla Bilişim Teknolojileri Alanını Mimar Muslihiddin Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’ne, Muhasebe Finansman Alanı ve Büro Yönetimi ve Yönetici Asistanlığı Alanı’nı da okul tabelası ile birlikte Kemal Unakıtan İmam Hatip Lisesi’ne taşımayı planlamaktadırlar.

 Yapmayın derim. Her okul, o şehrin saklı mazisidir. Oradan yetişen binlerce öğrencinin anılar bulvarıdır. M.A.Dilmen Ticaret Lisesi Uzunköprü’müzün yarım asırlık değeridir. Ticaret Odamızın önceki Başkanı Ercan İhtiyar, yerel bir marketin sahibi Hakan Şenuz, mobilya sektöründeki Nadir Aslan ve isimleri bu köşeye sığmayacak kadar çok olan mezunlarımız ve başarılı iş insanlarımız bu gelişmeye karşı sessiz kalmamalıdırlar.

Ayrıca şartlı bağış yapılan bir arsa ve okul hukuken amacının dışında kullanılabilir mi? Doğrusu merak ediyorum. Her işin başka bir çözümü de bulunabilir. Yok etme yerine yaşatmayı tercih etmek, medeniyet ve iyi niyet göstergesidir. Hoşça kalın dostlar.

Devamını Oku

 SİYASETİN BURSA KUMAŞLARI

 SİYASETİN BURSA KUMAŞLARI
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Siyasi partilerin birbirlerinden vekil veya belediye başkanı ayartmasını oldum olası doğru bulmadım. Bugün de aynı düşüncedeyim. Bunu parti bazlı değerlendirmiyorum. Bu ahlaki çürümüşlük ve seviyesizliğe hangi parti yeşil ışık yakıyor ve kapılarını açıyorsa, demokrasiye ve seçmenin oy emanetine ihanet ediyor demektir.

     AKP’nin son kongresinde bu transferlerin yeni örneklerine tanık olduk. İYİ Partiden CHP’ye geçenleri de unutmuş değilim. Siyasi tarihimizde başka pek çok örneği de vardır bu geçişlerin. Mesela; 11Aralık 1977’deki yerel seçimlerin ardından karizması yükselen Bülent Ecevit Florya Güneş Motel’de Adalet Partisi’nden istifa eden 12 milletvekiliyle gizlice buluşup görüşmeler yapmıştı. Bu transferlerin ardından Milliyetçi Cephe Hükümeti yıkılmış, bu sayede tek başına çoğunluğu sağlayan CHP iktidar olmuştu. Yani “tencere dibin kara, seninki benden kara” hikayesi. Sağ parti, sol parti farketmiyor. Yani ilk defa yaşanmıyor bunlar. Siyasi Partiler Kanunumuz değişmedikçe/değiştirilmedikçe muhtemelen bundan sonra da böylesi şaşkınlıkları yaşamaya devam edeceğiz.

 “Peki neden böyle?” diye düşündüğümde, yukarıda söylediğim ve derhal değişmesini arzuladığım Siyasi Partiler Kanununu birinci sıraya yazmam gerekiyor. Parti tüzükleri Genel Merkez sultasını aşılmaz kılıyor. Ön seçim olsa bile, sonuçta genel başkan kimi işaret ediyorsa o İl Başkanı oluyor, milletvekili sıralamasını Genel Başkanla birlikte o yapıyor. Tabi o süreçte başka kriterler de devreye giriyor. Mesela kimin cebi güçlüyse ilk sıralara onlar, başkanlara sadakatte güven kazanmış arkadaşlar, eş dostlar yerleştirilir. Sıralamayı onlar yapar, partisine gönülden bağlı seçmene de tıpış tıpış sandığa gidip oy vermek düşer. Ya da amacına ulaşamayanlar istifa edip “memlekete hizmet aşkı” ile yanıp tutuşarak başka partilerde kendilerine ikbal ararlar. Bunun adı da demokrasi olur bizim memlekette. 

      Sonra bir zaafımızı da belirtmeden geçemeyeceğim. Bizim insanımız maalesef haklıdan yana değil de güçlüden yana olmayı artık yadırgamıyor. Zaten dünyamızı şekillendiren küresel zorbalar da aynı felsefeyle hükümranlık peşinde değil mi? Oysa biz böyle değildik. Merhamet ve gözyaşı medeniyetinin mimarları olan şanlı ecdadımız Hakk’ın ve haklının davacısıydı. Günümüzde ise fırıldaklar revaçta!

     Şaşırtıcı olan şudur ki; dinsel algoritmaları referans yapan siyasi bir kadronun iktidarında, bu temel paradigmalar sanki anlamlarını iyice yitirmiş gibi geliyor bana. Nitekim 2013 yılında yaptığı bir açıklamada sayın R.T.Erdoğan, bu tür transferlerin ahlaki olmadığını belirtmiş, partisinden ayrılan milletvekilinin, milletvekilliğinden de istifa etmesi gerekir, demişti. Oysa bugün partisine geçen vekillere rozetlerini takarken ne kadar mutluydu.

     Meseleye değişik açılardan da bakılabilir. Mesela; iktidar, gücün temsilcisi olduğuna göre, bu trafikte çekim merkezi olmasını normal mi karşılamalıyız? Eğer siyasi etikle bağdaşmıyorsa bunu normal bir davranış gibi göremeyiz. Peki ama gücü elinde bulunduruyorsa, AKP niye o zaman bu kabullere izin vermekte, gelenlere özel görevlerle ikbal kapılarını açmaktadır? Ki bu durum, son yerel seçim yenilgisini bir kenara bırakırsak, her seçimden kazanarak çıkmayı başaran AKP için düşündürücüdür. Üstelik kim acımasızca eleştiriyor, kim fütursuzca saldırıyorsa transferde AKP’nin önceliği onlar oluyor. Bu da ince bir taktik bence.

   Görülmektedir ki, Sayın Erdoğan ne pahasına olursa olsun koltuğunu koruyabilmenin hesaplarını yapıyor. Sayın Ekrem İmamoğlu’nun rakibi olmasını engelleyebilmek için hukuk sopasını sallıyor, peş peşe davalar açıyor. Halbuki benim bildiğim Erdoğan önceki yıllarda arenaya büyük bir özgüvenle çıkar, rakip ayırmaz, herkese meydan okurdu. Bugün hem İmamoğlu’ndan, hem de Mansur Yavaş’tan çekindiği bellidir ve anketler de bunu teyit etmektedir. Yeni milletvekili transferleri dahil, Hüda-par başkanının Cumhuriyetimizin temel değerlerine hakaret içeren açıklamalarına sessiz kalmasını ve İmralı canisi ile diyalog arayışlarını sürdürmesini başka ne ile izah edebiliriz? Bunlar yetmiyormuş gibi medya sorumlularının, sendikacıların ve Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’ın tutuklanmaları, TÜSİAD yöneticilerinin darbe ithamlarıyla sorgulanarak muhalif olan herkese gözdağı verilmesi bir iktidar partisi için övünülecek bir durum mu, yoksa bir aczin yansıması mıdır?

      Anayasa değişikliğinin referanduma gerek kalmadan TBMM’de kabul edilmesi için 400 milletvekilinin oyuna ihtiyaç vardır. Cumhur İttifakının milletvekili sayısı bunun için yetersizdir. Bütün çabalar transferlerle bu sayıya ulaşabilmek içindir. Çünkü bazı kansızların talep ettiği değişiklikleri de içerebilecek bir yeni Anayasa teşebbüsünün referandumda halkımız tarafından reddedileceği kesindir.

       Netice itibarıyla bu transferlerin devamı gelebilir. Bazı vekiller seçmenlerinin helal oylarını mundar edip haram sofralara oturabilir, ahlaki olmayan davranışlar sergileyebilir. Ya da haklı sebeplerle de vekiller veya seçilmişler parti değiştirebilirler. Bunu yaparken gerekçelerini açıklayarak seçmenlerine hesap vermek ve helallık dilemek soylu bir davranıştır, erdemli bir duruştur. Çünkü vefa, güven duyulan insanların en belirgin karakter özelliğidir. Mevlana’nın dediği gibi olmalı insan;” Ya göründüğü gibi olmalı, ya da olduğu gibi görünmeli.” Üç günlük hayatta, on saniye sonrasına hakim olamadığımız bir dünyada fırıldak olmaya gerek yok!

    Son sözüm de sana ey İYİ Parti Grup Başkanvekili Buğra Kavuncu…Demişsin ki;” Biz bunca sadakatsız adamı nasıl seçmişiz? Hayretler içindeyim!” Şaşkınlıkla sorduğun bu sorunun doğru cevabını bulduğunuz gün inan ki taşlar yerine oturacaktır. Kimse bulunmadık Bursa kumaşı değildir. SADAKATİM SADECE TÜRK MİLLETİNE  ve ONUN  MİLLİ DEĞERLERİNEDİR diyen vatan sevdalılarına selam olsun.

Devamını Oku

ZİYARETLERİN ARDINDAN

ZİYARETLERİN ARDINDAN
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Uzunköprü’de bulunduğum 15 günlük tatil sürecinde yaptığım ziyaretlerde güzel ve verimli diyaloglardan bazılarını sizinle paylaşmak istiyorum. Güzel örneklerin paylaşılmasını önemsiyorum. Çünkü toplumsal gelişim ve kurumsal inovasyon için böyle örneklere ihtiyacımız var.

Büyük şirketlerin, sektördeki talebi daha iyi kavrayıp, ona göre üretim modellemesi ve pazarlama stratejisi geliştirmesi önemlidir. O nedenle sanayiciler, şirketlerinde ARGE çalışmasına önem verir, kaynak ayırırlar. Büyüyen her şirket aynı zamanda istihdam demektir.

Denilebilir ki; modern teknoloji artık insan unsurunu önemsizleştirmekte, robotik endüstri hızla gelişmektedir. Verimlilik ve bilanço açısından elbette bu tercih sebebi olmaktadır. Hatta 5.0 devriminde yapay zeka yazılımları ile kendini üreten robotlar döneminin kapıları açılmıştır. Buna sevinmeli, ama bu teknolojinin öncüleri risk analizlerini de önümüze koymalıdır. Stephen Hawking, “Yapay zeka kendi ırkını yaratır ve insanın kötülüğü için kullanılırsa, bu insanlığın sonunu getirebilir!” diyerek korkularını dile getirmiştir. Nitekim Rus lider Putin de ”Yapay zekayı kimler tekelleştirirse dünyayı onlar yönetecektir.” demektedir.

İnşallah insanın hayrına kullanılır, insanlığın zaferi olur.

Ben teknoloji yazarı değilim. Ama oğlum da Yazılım Mühendisi olunca teknolojiye, bilgisayar yazılım sistemlerine ilgim ve hayranlığım arttı. Eskiden her şeyi bilmeye çalışırdık. Yeni kuşaklar ise sadece kendi mesleğinde uzmanlaşıyor ve sisteme entegre olarak üretim organizasyonunda önemli işler başarabiliyorlar.

Geçen gün Uzunköprü Sanayi Sitesi’nde iki başarılı iş adamını ziyaret ettim. Aslan Mobilya’nın sahibi Nadir Aslan işini de, işyerini de büyütmüş. Bana yeni makinelerini gezdirip fonksiyonlarını anlatırken yaşadığı heyecan beni çok mutlu etti. Nadir, meslek liselerinin popüler olduğu yıllarda Ticaret Lisesi’nden benim öğrencim. İki evladı, Mert ve Tayfun ile mobilya sektöründe Uzunköprü sınırlarını çoktan aşmış, yazılım programlı modern makineleriyle ve takım çalışmasıyla yenilik ve kalitenin öncüsü olmanın gururunu yaşıyor. İletişimdeki başarısını soranlara “ Ben Edb. Öğretmeni Ahmet Acaroğlu’nun öğrencisiyim.” dediğinde siz de benim gibi gururlanmaz ve onun başarısıyla mutlu olmaz mısınız? Allah, zamanın ruhunu yakalayan, teknoloji transferini önemseyen esnaflarımızın sayısını arttırsın derim. Çünkü rekabet yarışın kamçısıdır.

O gün Sanayi Sitesi’nde Özmodern Makine Mühendislik ve San.Tic.Ltd Şirketi’nin sahibi Namık Kemal Oğuz’un da bir çayını içtim. “Her fabrika bir kaledir.” inancıyla fabrika ekipmanları üretiyor N.K. Oğuz. Aslında tam bir hayırsever ve samimi bir Atatürkçü. Sosyal aktiviteleri ve mesleki başarılarıyla takdir ettiğim bir dost. Siyasetçi ve örnek bir CHP’li. Yapılacak bir erken seçimde yine “Ben aday adayıyım” diyerek yaptığı basın açıklamaları üzerine “Hayırlı olsun” demek için gittim ziyaretine. Tam bir Edirne ve Türkiye sevdalısı. Türk Cumhuriyetlerine göndereceği iş makinaları atölyenin önünde dağ gibi duruyordu. Becan, Ariş ve diğer firmaların ihracatları ilçemizin gururudur. Küresel ekonomideki kaygılara rağmen sanayicilerimizin ayakta kalması ve üretime devam etmeleri hayati önemdedir. Dilerim ki adaylaşma sürecinde Namık Kemal Oğuz dostumuzun kıymeti bilinir ve ön sırada kendine yer bulur. Bu temenni ile vedalaştık.

Sanayi Sitesi’nde ve çarşıdaki boş dükkanlar yarınlarımız için hayra alamet değildir ve ruhumun sancısıdır. Tanrım esnaflarımızın yardımcısı olsun. Tezgah çalışıyorsa sadece patronlar değil, evine ekmek götüren işçiler de mutlu demektir. İşte küresel eşkıyaların, doymak bilmez emperyalistlerin ve alınterinin karşılığını vermeyen patronların anlamadığı, ya da görmezden geldiği budur.

Bu arada Yeni Adalet Gazetesi ve Hür Gazete ziyaretlerimi de eklemeliyim. Hür Gazete sahibi Selim Bekar’ın Edirne’deki bir yerel basın derneğine Uzunköprü temsilcisi olarak seçilmesinden dolayı duyduğum memnuniyeti dile getirip tebrik ettim.

Adalet zaten benim yazdığım gazete. Dayım Mehmet Karakaya’nın kurduğu, Adnan Karakaya’nın tutku ile 50 yıldan beri devam ettirdiği kıdemli bir gazetedir. Adnan Karakaya mesleğin duayenlerinden. Beni yazmak için yüreklendiren odur. Onunla sohbette çok şey öğreneceğinizi belirtmeliyim. Daha üniversite yıllarında gazete çıkarmış ve köşe yazısı yazmış biri olarak ben de bir basın mensubu sayılırım. O nedenle yerel basının sorunlarını biliyor, basınımızın bu çilekeş mensuplarını içtenlikle benimsiyor, seviyorum.

Ayaküstü görüştüğüm Gürses Gazetesi‘nin sahibi İsmet Yaraşır’ın iki gün sonra bir rahatsızlık geçirdiğini ve anjiyo yapıldığını öğrendim. Ona da buradan geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. İstanbul’dan selam ve sevgilerimle.                                   

Devamını Oku

 TARİHİ KÖPRÜMÜZÜN GELECEĞİ

 TARİHİ KÖPRÜMÜZÜN GELECEĞİ
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Üç yıldan beri restorasyonu süren tarihi köprümüzün bu çilesi ne zaman bitecek bilmiyoruz. Ödenek yetersizliği mi, üstlenici firmanın işi ağırdan alması, ek ödeme için ayak sürümesi mi bilemiyorum. Tahminimce bu iş daha en az iki yıl devam eder.

       Tarihi köprü dedim de şunu da belirtmeliyim; Uzunköprü dünyanın en uzun taş köprüsü ünvanını taşımaktadır. Yüzyıllardır ayakta kalması ve hizmet vermesi bakımından belki dünyada eşi benzeri olmayan bir eser… Bugünkü haliyle 1270 metre uzunluğunda ve 174 kemerli göze sahip. 

      Bugünkü haliyle diyorum, çünkü zaman içinde etrafına maalesef yeni binalar inşa edilirken en az on gözü yok edilmiş, boyu bu nedenle en az elli altmış metre, belki de 100 metre kısalmıştır. Bununla da yetinilmemiş, farklı yıllardaki iki restorasyonda kanatları iki metre geriye taşınarak eni genişletilmiş orijinali bozulmuştur. Yeni bir köprü yapmak yerine tırlar, tanklar, otobüsler, kamyonlar daha rahat geçsin diye köprü genişletilmiş, tarihi yapıya zarar verilmiştir. 

      Edirne nehirler ve köprüler şehridir. Fatih Köprüsü, Gazi Mihal Köprüsü, II.Bayezid Köprüsü, Meriç Köprüsü, Saraçhane Köprüsü, Saray/Kanuni Köprüsü, Tunca Köprüsü, Yıldırım Köprüsü ile Edirne bu ünvanı fazlasıyla hak etmektedir. Ama UZUNKÖPRÜ Edirne’deki, Türkiye’deki, hatta dünyadaki taş köprülerin şahıdır.

    Bu yazıyı yazmamın başka bir nedeni de var. Geçtiğimiz günlerde Ulaştırma Bakanı sayın Uraloğlu Uzunköprü’deydi. Köprüdeki çalışmaları yerinde gördü. Köprü üzerinde yaptığı açıklamada restorasyon sonrası köprünün taşıt trafiğine kapatılacağını, turizme kazandırılacağını söylemiş.

    İşte esnafın tedirginliği burada başlamış. Görüştüğüm arkadaşlara ne düşündüklerini sordum. Farklı görüşler var. Esnafımız işlerinin daha da bozulacağından bahsediyor. Ben aynı düşüncede değilim ve Bakanın kararının doğru olduğunu düşünüyorum. Neden mi?

     Tarihe vefa, ecdat mirasına saygıyı gerektirir. Tarihe vefa, geleceğe umut nişanesidir. Köprü sadece taşlardan ibaret değildir. Kaldı ki onun her taşında Mimar Muslihiddin ve  binlerce işçinin alın teri, emeği vardır. O taşlar köprünün açılışında Hacı Bayram-ı Veli’nin duasına, II. Murat Han’ın fetih iradesine tanıklık etmiştir. Atların toynakları taşlarda kıvılcımlar yaratırken, o mübarek askerlerin duaları ve salavatları Ergene Nehri’nin berrak sularına yoldaş olmuştur. 500 yıllık bu köprüden her geçişimde yaşarım ruhumu tutuşturan bu duyguları.

      Esnafımız hiç tedirgin olmamalıdır. Çünkü artık çevreyolumuz ve onun üzerine yapılan yeni köprü vardır. Alışveriş için gelmek isteyene hem yeni köprü, hem de Çiftlikköy ve Salarlı köyleri arasında set şeklinde yapılan tali köprü iki alternatiftir. Esnafımız zaten Meriç köylerindeki müşteriyi çoktaaan Keşan’a, gençleri de istihdam yaratamadığımız için Çerkezköy’e, Çorlu ve Kapaklı’ya kaptırmıştı. Artık kaybedeceğimiz ne kaldı ki. Dua edelim de çevreye duyarlı organize sanayi bölgesi bir an önce gerçekleşsin.

Bence daha önemlisi; restorasyon sonrasında tarihi köprümüzün tanıtımına kafa yormaktır. Yıllardır söylediğimi tekrar etmek istiyorum. Edirne’mize düzenlenen inanç turizmi turları ile Çanakkale Şehitliği’ne yönelen turların İstanbul’a dönüş güzergahlarını Uzunköprü üzerinden yapmalarını sağlamalıyız. Tur operatörlerini özendirmeli, turizm firmalarını ikna etmeliyiz. Rotaya bu yeni destinasyonu dahil ettiğimizde ilçemizde tarihi eserleri gezerken, meşhur köftemizin lezzetini tadarken geçirecekleri zaman bizim için çok yararlı olacaktır diye düşünüyorum. Esnafın can suyu bu lokasyondaki hareketler olacaktır.

   Şüphesiz bunun için yapılması gereken işler vardır. Ergene, Çerkezköy sanayisinin zehirli atıklarının deşarj kanalı olmaktan kurtarılmalı, balıkçılarımızın ve çiftçilerin hayat damarı haline getirilmelidir. O zaman Köprünün baş taraflarına mini parklar ve kafeler yapılmalı, ulaşım için milli motiflerle süslenmiş, fenerli faytonlar devreye alınmalıdır. Köprünün her gözü led ışıklarla aydınlatılmalı, mümkünse nostaljik olarak ana gözün altına eski zamanlardaki değirmenlerden biri yeniden inşa edilmeli, fotoğraf çekimleri için toprak zeminde yürüyüş yolları yapılmalıdır. Maliyeti düşünmüyorum bile. Yeter ki biz isteyelim, hayal edelim ve partiler üstü bir dayanışma ile el ele verelim. Boğaz köprülerini ve Çanakkale Köprüsü’nü yapabilen devletim, İl Özel İdaresi, Borsa ve Ticaret Odamız, Belediyemiz varken hangimiz ümitsiz olabiliriz!

   Unutmayalım ki bir tane Uzunköprü var. Her şey gönlünüzce olsun.

Devamını Oku